1978 Aralık. Belediye Başkanı Eczacı Cemal Seymen haber bırakmış Halıcı İsmet Aksoy'un mağazasına.

'' Ankara'dan ağır misafirlerim geldi. Onlarla tanıştırmak istiyorum. Uygun bir zamanda Belediye'ye gelsin.''

Telefon yok evlerde. Cep telefonunun daha rüyası bile görülmüyor.

İki müsteşar yardımcısı. Semiz, gürbüz, kilolu iki zat. Cemal Bey beni takdim ediyor. '' Yakın zamana değin Ürgüp Lisesi'nde öğretmen idi. Şimdi Fırat Üniversitesi'nde coğrafya asistanı.. Nevşehir'le ilgili kitabı var. Makaleler yazıyor. Doktora tezi hazırlıyor. Yalnız Nevşehir'i, Ürgüp'ü değil tüm bölgeyi en iyi bilen arkadaşımdır.''

Adamların dinlemediğini dalgınlıklarından anlıyorum. Kendilerinden başka kimseye önem verdikleri yok.

Cemal Bey konuşmasını sürdürüyor : '' Turizm Bakanı Dr Alev Coşkun iyi arkadaşımdır. Selam göndermiş bana. Müsteşar yardımcısı beyefendiler Sultan Sazlığı-Yay Gölü'nü ziyaret etmek istiyorlar. Rehberlik yapacaksın. Vaktin var, değil mi ? Peki, tamam.''

Sürücü bekliyor dışarda.Otomobil de hazır.

Güneşli, ayaz bir gün.

Topuz Dağı, Tekke Dağı yükseltilerini aşıyoruz. Erciyes çevresi çukurluklarına doğru iniyoruz.

Ben açıklıyorum: '' Burası Damsa Çayı'nın kollarından biri, Başdere çayı. Bu kasaba da Başdere, eski adı Başköy idi. Belde. Sütü ballı, kaymağı tadlı olur. Manchester türü nitelikli halı dokunur tezgahlarda. Bünyan halılarına eşdeğerde.''

Ben anlatıyorum ama, adamlar kendi aralarında söyleşiyorlar. Baktım, dinlemiyorlar, sustum. Konuşmalarından şunu anladım : Bakanlık'ta belki odaları yanyana, fakat birbirleriyle doğru dürüst tanışmamışlar, biraraya gelmemişler. Neden ? Birisi Japonya'da gezideyken, birisi Kanada'da...

Develi yakınından Sindelhöyük beldesi üzerinden Sultan Sazlığı'na ulaştık. Yörenin jeomorfolojisi hakkında bilgi veriyorum. Aralarında konuşup gülüşüyorlar:

'' Efendim, geyşa geyşa der dururlar...Ben suşiyi onların elinden yedim.''

'' Beyefendi, ben Kanada gibi temiz, düzenli memleket görmedim. Emekliye ayrılınca gidip yerleşmeyi planlıyorum. Bir oğlum ODTÜ'de öğrenci, bir kızım Galatasaray Lisesi'nde. İki dilin konuşulduğu ülke olduğu için çocuklarımın geleceğini orada iyi görüyorum... ''

Konuşmalarına kulak veriyorum. Müsteşar yardımcısı oluncaya değin Ankara'ya gelmemişler. Bu, Ankara doğusuna ilk ziyaretleriymiş. Yaşamları İstanbul-İzmir-Antalya üçgeninde geçmiş.

Ben : '' Yay Gölü'nün hidrografik özellikleri...''

'' Efendim, Güney Afrika Cumhuriyeti de harikadır.''

Ben : '' Bu kapalı havzaya su ulaştıran çaylar var.Fakat üzerlerine barajlar yapılınca...''

'' Venezüella'nın Küçük Venedik anlamına geldiğini biliyor muydunuz. Beyefendi, ben böyle güzeli, güzel hatunu olan başka memleket görmedim. Tornadan çıkmış gibi, sokaklarda sıradan kızlar bile bizdeki en güzel mankenden daha alımlı, daha seksapeli kuvvetli.''

Ben : '' Florası...Faunası...Flamingolar...Uçtukları zaman gökyüzü pespembe olurdu. Fakat, İncirlik Üssü'nden kalkan helikopterlerle gelen ağır teçhizatlı müsellah avcılar katliam yapıyorlar göl ve bataklıkta. Çevrenize dikkat ederseniz, keyif için vurulmuş, düştüğü yerden alınmamış kuş ölülerine rastlarsınız.''

'' Efendim, şehir deyince Viyana...Musluklarından akan su menba suyu. Mineralleri sayısız. Bir jeolog bunu anlayınca ABD'ye su satarak variller içinde, zengin olmuş.''

Ben :'' Beyefendi, Erciyes Dağı'nın Türk turizmi açısından geliştirilme raporlarını incelediniz mi ?''

''......................''

Ben : '' Efendim, Göreme'de büyük bir doğa yıkımı var. Elektrik nakil hatları peribacalarının arasından geçiriliyor. Paslanmış direkler hakkında ne düşünüyorsunuz ? ''

'' ....................... ''

Ben : '' Efendim, Hükümetinizin turizm eğitimi politikasında Nevşehir'e, Ürgüp'e bir Turizm Meslek Yüksek Okulu açılması sözkonusu mudur? Bu alanda yapılmış bir plan, proje var mıdır?

'' ......................''

Yüksek bürokratlar rahatsız. Bre, sen kim oluyorsun da onları güya sıkıştırıyorsun böyle? Bilmiyorlar işte bu ülkeyi. Otomobilden bile inmek istemiyorlar. Hava nemli, soğuk. Zavallılar, bir de üşütüp sayrı olacaklar, ziyaret miyaret derken. Bölgeyi, yöreyi de tanımak istemiyorlar. Halkla hiç bir bağlantıları da olmamış. Önemsedikleri yalnızca yüksek ödenekli dış geziler...Seni de önemsemedikleri ortada. Adını bile öğrenme gerği duymadılar. Ne yaptığını da, görevini de öğrenmek istemiyorlar.

Bakan Bey'e aferin ! Müsteşar, müsteşar yardımcısı seçiminde pek büyük başarı göstermiş.

Yararlı bir geziydi...Pek çok bilgi edindik...

Adları mı ? Kendilerine rehberlik yapan bir Üniversite asistanını önemsemeyen, ''adam yerine koymayan'' iki ''yüksek bürokratın'' adlarını da ben öğrenip ajandama yazmamışım.

Dönüp geldik Ürgüp'e.

Kapadokya Lokantası (Emminin Yeri)'nda Cemal Bey'in verdiği şölen, iyice acıkmış yüksek bürokratları

bekliyordu.

Haketmişlerdi. Ben katılmadım, müsaade isteyip ayrıldım, mütevazı evimin yoksul sofrası beni bekliyordu.

.................................................... 1 Ocak 1979. Ürgüp