Zalım Nenezi’de bir güzel gördüm 
Aşık Mehmet çerçidir.
Katırıyla taşıdığı malları bazen parayla satar, bazen kuru gıda maddeleriyle değiş tokuş eder.
Kışta kıyamette zor olsa da, aşığın meşrebine uygun iştir çerçilik.
Binbir insanla karşılaşmak, doğa içinde sürekli yolculuk  aşığı genç tutmaktadır.
Bir gün yolu Nenezi köyüne düşer.
Fakat, bu kez çerçilik gereği değil; un öğütmek için.
Burası Aksaray-Niğde arasında büyükçe bir köydür.
Nazianzos olarak Bizans döneminde ünlü bir dinsel ortaç imiş.
Günümüzde, adı ne hikmetse, Bekarlar olarak değiştirilmiştir.
 Aşık Mehmet , öyküsünü kendisi anlatsın.
Değirmenden unu öğüttüm çıktım
Bir güzel geliyor döndüm de baktım
Canı gönülden  heves bıraktım
Zalım Nenezi’de bir güzel gördüm.
 
Kırmızı libas da giymiş dalına
Küçük bir oğlanı  almış yanına
Helkisin, testisin takmış koluna
Zalım Nenezi’de bir güzel gördüm
 
Ayağına giymiş bir göğce dimi
Acep nasıl ana doğurmuş seni
Gösterme güneşe o ak teni
Zalım Nenizi’de bir güzel gördüm.
 
 Başında bürgüsü karalı yazma
Bir nazar ilişir dışarıda gezme
Karadır kaşların kirpiğin süzme
Zalım Nenezi’de bir güzel gördüm.
 
Acep yiğitte mi yoksa bir delide
Böyle güzel yetişir mi  de Nenezi köyde
Değirmen yolunda ikinci evde
Zalım Nenezi’de bir güzel gördüm.
 
Gözleri mürekkep kaşları kalem
Görse aşık olur hep cümle alem
Vasfında noksan yok ,söylemem yalan
Zalım Nenezi’de bir güzel gördüm.
 
Görünce elimi  dizime vurdum
Yaklaşmak olmadı, uzakta durdum
Çocuğun birinden adını sordum
Zalım Nenezi’de bir güzel gördüm
 
Görse aşık sana hep bay ü geda
Salına salına da gelişin suda
Seni esirgesin nazardan Hüda
Zalım Nenezi’de bir güzel gördüm
 
 İstemem güllerin bahçede dursun
Mevla aşığına müyesser kılsın
Aşık Mehmet der hemşirem olsun
Zalım Nenezi’de bir güzel gördüm. (*)
 Değirmen yolunda ikinci evde diye adresini bellediği Nenezi güzeline görür görmez vurulur aşığımız. Her ne kadar “hemşirem olsun” dese de  serde erkeklik var. Fakat o anda, aklına acı bir soru takılır. Genç kız öylesine ışıklı, alımlı çalımlıdır ki, serin bir bahar sabahında bir üzüm bağında üzerine çiğ damlaları düşmüş taze asma filizleri, ışgınları gibidir.  Bu güzellik karşısında ağlar aşık. Gözyaşlarını içine akıtarak, gökyüzüne bakar.  Nutku tutulmuş gibidir. Aklına gelen soru acıdır.
“ Hey Yaradan ! “ der. “ Öte dünyada, bu göğce filizi  nasıl yakacaksın? “
………………………………………………………………………………………………………………
 Aradan elli yıl geçer.
Aşık Mehmet İstanbul’a yerleşmiştir.
Ev bark, koşuşturma, yaşam sürüp gelmiştir 1970’lere  doğru.
Çocuklar yetişmiş; her biri İstanbul’da iş güç sahibi olmuşlardır.
Aşık Mehmet köyüne döner.
Fakat, asıl gitmek istediği yerin Nenezi olduğunu tuhaf bir duyguyla anlar.
Ayakları onu o köye doğru taşır. Artık, motorlu araçlar yolcu taşımaktadır.
Fakat, aşık 1930’lardaki gençlik günlerini düşünerek, çerçilik yaptığı dönemin anılarıyla dopdolu,
  Nenezi’ye doğru yola düşer.
Yolda, aşığı tanısın tanımasın, herkes, minibüsüne binmeğe çağırır.  O yürür…
 Nenezi pek az değişmiştir.
Değirmeni bulur, çeşmeyi bulur. Gözünde canlanır göğce dimili, bürgüsü kara yazmalı genç kız.
Acep ne olmuştur akibeti? Binbir soru sorar kendine. Yanıtını bulamaz. Kahvehaneye varır, selam verir.
Aşığı tanıyanlar çıkar. Yaşıtları gelirler, kucaklayıp oturturlar. Yarenlik ederek çay içerler.
 Bir köylü anlar aşığın tedirginliğini.
“ Aşık!” der, “Sen birşey sormak istiyorsun, amma velakin çekiniyorsun.”
Aşık gülümsemeğe çalışır. Gözlerinde derin bir hüzün. Sanki, yanıtı biliyor gibidir.
Yazdığı şiir duyulmuştur bu yöre köylerinde de. Hayal meyal bilenler çıkar yaşlılar arasında.
Bir göz işaretiyle ayağa kalkarlar. Değirmene doğru yürümeğe başlarlar.
Aşık titremektedir. Değirmen yolunda ikinci evin önünde yaşlı bir kadın oturmaktadır.
Kösengileşmiş elleri çenesinin altında, bir değneğe dayanmış, boşluğa bakmaktadır.
Yüzü kırış kırış. Üstü başı dökülüyor. Dimisinin altından görünen ayak bilekleri çıtırgı gibi.
“İşte bu ! “ der köylülerden biri.”Gözlerine boz indi. Kimseyi tanıyamaz. Amma,  kulakları duyar.”
Varırlar yanına.
Aşık, hiç çekinmeden ağlar, gözyaşlarını gizleme gereği duymadan.
Utanmanın sırası değildir.
“ Bacı ! “ der  köylü. “ Hani, sana türkü yakan aşık vardı ya, o geldi işte.”
Yaşlı kadın boş boş,  boz boz  bakar.
Gülümser.
Ellerini“ Geçtiiii o günler ! “ der gibi sallar.
Durmazlar evin önünde. Yolda öyküsünü anlatırlar kadının.
 Melendiz köylerinden birine gelin gitmiştir.
 Kocası hayırsız çıkar. Kocası bir sarhoş meclisinde öldürülür.
  Doğan çocuklar yaşamaz. Yine de kırk yıl kadar dayanır.
Gözlerine perde iner;  ana baba kalmasa da Nenezi’ye döner.
 Son günlerini burada geçirmek ister. Köylü yardım eder. Yediği el kadar kuru ekmek, içtiği bir avuç su.
 Aşık Mehmet köyüne doğru yürürken, döner, Nenezi’ye bir daha bakar.
Ipıslak gözlerini gökyüzüne çevirir.
Elli yıl önce Tanrı’ya sorduğu sorunun yanıtını da kendi verir.
“ Hey Yaradan !” der. “ Filizleri kütüğe çevirip öyle yakıyormuşsun. Anladım.”
 ------------------------------------------------------------------------------------------------
·         İl oluşunun 50. Yılında Nevşehir adlı kitapta bu şiir
‘’ Zalım ne naz ile bir güzel gördüm ‘’ adıyla yer almıştır. EG.