50 ALTIN BORÇ

Yeni geldiği bu şehrin yabancısıdır, etrafı dolaşır, biraz sonra ezan okunur, abdest alır, camiye doğru yönelir.

Camide imam vaaz vermektedir

Vaazın konusu, ihtiyaç sahiplerine yardımdır

Vaiz;

‘Arkadaşlar her hangi bir ihtiyaç sahibine yapılacak yardımın karşılığında Yüce Allah, Enam Süresi, 160. Ayette, “kim iyilik yaparsa ona on katı vardır” buyurmaktadır’

Bu söz adamın dikkatini çeker

Namazın bitikten sonra cami avlusunda kendisine yaklaşan ve yardım isteyen dilenciye, tüm parası olan 5 altını verir…

Ona göre;

‘Dilenciye 5 altın vermiştir, Allah, bunun karşılığı olarak 10 katını verecektir, bu da 50 altın demektir.’

Adam, gelecek 50 altını beklemeye başlar

Bekler de bekler

Bir türlü altınlar gelmez, canı sıkılır, şehri şöyle bir dolaşmaya çıkar, bu arada karnı da acıkmıştır. Kimseden bir şey isteyemez, 50 altın gelse de bir şeyler alabilse…

O gün akşama kadar bekler, altınlar gelmez, ikinci ve üçüncü günde aynı sonuçla karşılaşır, beklediği altınlar bir türlü gelmez.

Açlık, susuzluk ve yorgunluktan bitap düşmüştür, ileride gözüne bir meyve ağacı çarpar, ağaca doğru yürür, ağacın üstüne çıkar, meyveleri yiyerek açlığını gidermeye çalışır.

O anda ağacın altına bir kişi gelip oturur, elinde bir büyük ekmek vardır, ekmekten bir parça koparır;

‘Şimdi ben seni yemez miyim ey Ali emmi!’ der ve kopardığı ekmeği ağzına atarak yemeğe başlar…

Sonra ekmekten bir parça daha koparır;

‘Ey bekçi efendi bana yanlış yaptın, ben şimdi seni yemez miyim?’ der ve ekmekten kopardığı parçayı yemeye başlar.

Ekmekten bir parça daha koparır;

‘Bunu bana yapmayacaktın aza Hüseyin Efendi, bak seni nasıl yiyeceğim?’ der ve elindeki parçayı yemeye başlar.

Ekmekten bir parça daha koparır;

‘Muhtar, bana verdiğin sözü yerine getirmedin, beni aldattın, şimdi ben seni yemez miyim?’ der ve elindeki ekmek parçasını yemeye başlar.

Ekmeğin en son kalan parçasını eline alır,

‘Ey Allah’ım beni, bu adamların eline sen düşürdün, şimdi ben seni…’ sözü yarım kalır.

Ağaçtaki adam aslan kükremesini andıran bir sesle;

‘Hey dur bakalım, buna müsaade edemem, Allah’ı yedirmem, çünkü O’nun bana elli altın borcu var’

Ağacın altındaki adam, gaipten sesler duyduğunu sanarak yıldırım çarpmışa döner, korkar, büzülür, top gibi olur, bir süre sonra da yığılır kalır.

Adam ağaçtan iner

Yerde yatan adamı kaldırmaya çalışır, adamın öldüğünü görür, ne yapacağını bilemez, etrafta kimseler de yoktur. Adamın ceplerini karıştırır, bir kese bulur.

Keseyi açar bakar

Gözlerine inanamaz

Kesede tam elli altın vardır