ALDATILMIŞLIK

1974-75 Ders yılı bitiyor.

Ürgüp Lisesinin orta bölümünde yıl sonu sınavları yapıyoruz.

Türkçe, İngilizce, sosyal bilgiler dersinde mümeyyizlik ( ayırtman ) görevim var.

Ve işimi hakkıyla yapmak istiyorum.

Ortaokul üçüncü sınıf öğrencileri, ortalama kaç yaşında olur?

14, 15…

Sınıfta, derslerine de girdiğim üç kız vardı ve arkadaşlarına göre yaşları ileriydi.

Gelin olacak yaşta…

Bütün ders yılı boyunca , okulla , derslerle hiç ilgileri olmadı.

Ödev verirsin; yapmazlar.

Sözlüye tahtaya kalkarlar; çalışmamışlardır; ağlarlar.

Yazılı sınavlarda, sürekli, çevrelerinden yardım umarlar.

Fakat, genelde, neşelidirler:

Ha ha ha !

Ho ho ho !

Hi hi hi !

Okul bitirme sınavlarında da elbet , başarısız oldular.

Duygu sömürüsü…

Gözyaşları…Ellerinde birer mendil…Gözler ıslak, kanlanmış.

Acımadık.

Bir sonraki yıl yeniden sınavlara girecekler.

Tamamdır.

Haber hemen Ürgüp çarşısında yayılmış.

Baskın yapar gibi Okul Müdürü Neşet Atay’ın odasına doluşmuş üç kızın babası.

Üçü de esnaftan adamlar.

Müdür biz ayırtmanları çağırdı. Oturduk. Çaylar geldi.

Veliler sert sert bize bakıyorlar.Tehditkar bakışlar…

Yav hocalar, bu kızlar zaten okumayacaklar ki. Ortaokul yeter. Evde oturup çeyizlerini yapacaklar. Sonra da dünür bekleyecekler.”

“………..”

Müdür de onlardan yana.

Esnaf arkadaşlar doğru söylüyor. Değiştirelim bu not çizelgelerini. Bırakalım,bitirsinler.”

“………..”

Biz razı değiliz.

Binbir dereden su getiriyorlar.

Üç ayırtmandan ikisi, sonunda inandı.

Müdürün getirttiği çizelge değiştirildi.

Ben kararımda bir değişiklik yapmadım.

Veliler, “ Nasıııııl, Göreli, işde biz böyle değiştirtiriz sizin notlarınızı! “ der gibi bakıyorlardı.

Çıkıp gittiler.

Bir süre, diger iki ayırtman yüzüme bakamadılar.

Sanki dargın gibi olduk…

………………………………….

Ekim ayında, ne de olsa 1972-73’te ders verdiğim okul diyerek ,

Nevşehir Kız İlköğretmen Okulu’nu ziyaret ettim.

Daha avlu kapısından girer girmez Ürgüplü üç kız önüme çıktılar.

Hoş geldiniz hocam! “

Şaşırdım.

Siz ne arıyorsunuz burada ? “ dedim.

Hocam, biz burayı kazandık, öğrenciyiz ! “ dediler sırıtarak.

Şaşkınlığım daha da arttı.

Demek, bizim ortaokul mezunu olmalarına razı olmadığımız

kızlar öğretmen adayı idiler.

İçim cızzzz etti.

Aynı veliler, ne yapıp edip, burada da aynı işlemleri yürütmüşler ve kızlarını kabul ettirmişlerdi.

Belki işin içine “milliyetçilik, muhafazakarlık, vatanperverlik” eklemişlerdir.

İçimde bir burukluk…

                  Girmedim artık okula.

                            Avlu kapısından geri döndüm.

                                    Kandırılmışlık, aldatılmışlık duyguları içinde ezik…

Şimdi, aradan 35 yıl geçtikten sonra, düşünüyorum da, bu hanımlar, eğer öğretmen olmuşlarsa, belki şimdi emekliye de ayrılmışlardır, çevrelerine şöyle diyor olsalar gerek:

Bizzz, çalışkan öğrencilerdik. Hakkıyla bitirdik ortaokulu, öğretmen okulunu. Bizzz, eğitimin en ağırını, zorunu  gördük. Biz okuldan mezun olduk.  Orda bitti artık öğretmenlikBizden sonra, gayrı, öğretmen çıkmadı o okuldan.”

Ve yaşam bana şunu da öğretti: Öyle, her baskıya boyun eğmeyeceksin. Her ana baba, Çocuğunu gözünde yüceltir. İnanmayacaksın. Kuyumcu terazisi gibi tartacaksın. Alman, Japon eğitim modelinde duygusallığa yer olmadığı için böylesine başarılı oluyorlar.