AVNİ AĞABEY ANSİKLOPEDİMİ ALDI, VERMEDİ

1958 yılında Göre İlkokulu’nu bitirdiğim zaman,

yararlanabildiğim kaynak olarak elimde

tek bir ansiklopedinin bazı fasikülleri vardı:

Türk Meşhurları Ansiklopedisi.

Nebioğlu Yayınevi’nin bu pek yararlı yayınını dönüp dönüp okuyordum.

Radyo dinlemeyi de seviyordum. Ama, okumanın tadı bir başkaydı.

Bu ansiklopediden neler öğrendim?

Daha 45 yaşında bu dünyadan göçüp giden efsane sanatçı Cemal Nadir Güler’in karikatür sanatımızda bıraktığı boşluk…O yıllarda, benim yaşımdakiler, kentlerde okuyanlar bile ne karikatürü biliyorlardı, ne üstad Cemal Nadir’i. Erken ölümüne, onunla ilgili bölümü okuyunca , yanıp durdum.

Birçok siyasa adamını da bu ansiklopediden öğrendim. Ve yazarları,ozanları…

Örneğin 12 yaşındaki bir çocuktan Yahya Kemal Beyatlı’nın özyaşam öyküsünü bilmesi beklenmez. Ama, ben biliyordum. Makedonya Üsküp’te doğduğunu da okumuştum.

O yıl  ölmüştü. Bazı şiirlerini de öğrenmiştim.

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik.

Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik.

Ak tolgalı Beylerbeyi haykırdı; İlerle !

Bir yaz günü geçtik Tuna’dan, kafilelerle.

Başka neler okudum? Ressamlarımız, bilim adamlarımız, ünlü tiyatrocular, film yapımcıları…

Bu , fasikülleri eksik ansiklopedide,

bütün bu büyük ve ünlü  insanlar

resmi geçit yapıyorlardı karşımda.

…………………………..

Sonra, bu ansiklopedinin başına ne geldi ?

Güzel bir yaz  günü, akşama doğru, Ankara Hukuk Fakültesinde öğrenci ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde memur olan Yücel Ağabeyim, yanında bir adamla Göre’deki evimize geldi.

Yamaçtaki evimizden, Niğde yolunda bir gösterişli kaptıkaçtının durduğunu görüp meraklanmıştım zaten. Bu otomobilden ikisi indiler. İzledim gelişlerini.

Gelen konuk, Avni İncekara idi.

Adını çok duyardım da, o zamana dek görüp tanımamıştım.

Havalı bir adam. Yürüyüşü başka, gülüşü, konuşması başka.

Ve çevreye,  o zamana dek bilmediğim kokular yayıyordu ki, buna kolonya değil de, parfüm dendiğini çok sonraları öğrendim.

Avni İncekara Bey akrabamız oluyordu.

Anacığım ayran yaptı. Avni Bey bol bol içti. Bardaklar boşaldıkça dolduruldu.

Ağabeyim beni işaret ederek:

Avni ağabey !” dedi. “ Bizim Emrullah ,

                                         Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni,

                                         Hükümetin tüm vekillerinin  hayat hikayelerini bilir.”

Konuğumuz ,kaşlarını kaldırıp , inanmaz inanmaz baktı.

Bu, dudağı yalama, alnında, çenesinde kavlaklar  

olan çocuk mu bilecekti bunları .

Peki, yoklayalım . Samed Ağaoğlu’nu anlat bakalım bize.

Ben başladım.

Ankara Hukuk Mektebinde profesör, siyasetçi  Agayef Ahmet Bey’in oğlu. Kafkasya’daki Dağlık Karabağ’da 1909’da doğdu. Devlet onu Paris’e gönderdi. Orada öğrenim gördü. Dönüşünde yüksek memurluklar yaptı. Mebus seçildi Demokrat Parti’den. Devlet, Sanayi Vekaletine getirildi. Aynı zamanda yazar. Babamın Arkadaşları, Kuvayı Milliye Ruhu, Öğretmen Gafur gibi kitapları var.”

Avnu Bey hiç beklemiyordu. Ben, ardı ardına sıraladıkça hayretler içinde kalıyordu.

Dur,dur,dur ! Biraz soluk al. Yahu, Allahaşkına bunları nasıl öğrendin ? Öğretmenlerin bilmez bu anlattıklarını. Belki, Ağaoğlu ailesinin fertleri de teferruatını bilmezler.”

Ben, gururlandım. Sedirde, edeplice oturuyorum.

Ağabeyime döndü konuğumuz.

Yücel, görmek isterim , senin biraderinin okuduğu kitapları,” dedi.

Ağabeyim odadaki masanın çekmecesini açtı. Fasikülleri çıkardı.

Avni Bey okudu kapaktaki yazıyı.

Hımmmm !  Türk Meşhurları Ansiklopedisi. Nebioğlu Yayınevi’nin.

   Hayret! Farkına varmamışım.”

Avni Bey’in taa Japonya’ya, Sovyetler Birliği’ne gidip geldiğini,

ticaret yaptığını, bu sayede  zengin olduğunu duymuştum.

Para kazanma koşuşturması içinde,

elbet, böyle yayınlara ayıracak zamanı olmamıştır.

 O anda aklımdan bunlar geçti.

Bana bakmağa gerek görmeden, konuk, ağabeyime dedi ki.

Ben bunları bir tarayayım Yücel,”.

Peki, ağabey.  Çantana koyayım.”

İçim cızzz etti. Dondum kaldım. “Ansiklopedimi vermem!” diyemedim.

Benden izin istenmedi zaten.

Konuktur; ne isterse verilir. Geleneğimizde bu vardı.

O anda anladım ki,

benim sevgili, eksik ansiklopedim bir daha geri gelmeyecek.

Ağabeyim Avni Bey’i uğurladı. Taa aşağıya, yola değin inerek.

Sonra geri geldi evimize, yokuşu çıkıp.

Kırılmıştım. Anladı.

Merak etme, merak etme ! Ankara’ya varınca gider , alırım,”

diyerek gönlümü almak istedi.

………………………………

Aradan aylar geçti. Sonra da yıllar.

Pek sevdiğim bir dosttan, bir sevgiliden ayrılmış gibi oldum.

Mektup yazmayı severdim.

Ankara’ya, Yücel ağabeyime yazdığım her mektubun son tümcesi

kesinlikle şöyle oluyordu.

Avni Bey okumuştur benim ansiklopedimi.

Al da gönder artık ya da gelirken getir.”

Yanıt geliyordu arada sırada.

Ben dört mektup yazıyordum, karşılığı bir oluyordu.

Avni Bey şimdi Avrupa’da. Geldiği zaman gidip ister, alırım.”

Avni Bey, Japonya’daymış. Bürosundaki memurlar bulamadılar.Gelsin, alacağım.”

Avni Bey Moskova’ya gitmiş. Yakında dönecekmiş. Alıp, gönderirim.

Merak etme, ansiklopedini alacağım.”

Ortaokulu, liseyi bitirdim. Avni Bey, aldığı ansiklopedi fasiküllerini vermedi.

…………………………

Ankara’da üniversite öğrencisi iken ziyaret ettim bürosunda.

Anlattım, hiiiiç anımsamadı, unutmuş.

Elbet borçlu unutur da; veren unutmaz.

Yılların o dağdağasında işi gücü yok da, muhterem bunları mı düşünecek?

Ve 1958 yılında olan bu olayı unutmadığıma da hayret etti.

 Gelen, giden…Durmadan çalan telefonlar…

Bana bir çay bile ikram etme gereği duymadı.

………………………….

Fakülteyi bitirmek üzereydik.

1968 haziranında bir veda gecesi düzenledi arkadaşlar.

Ben de satmak üzere 10 bilet aldım.

Nasıl olsa, zengindir, diye Avni Bey’in, artık bir büyük şirket merkezi olan binasına gittim.

İçimden “Zengin adam. Tanıdık. Bunların beşini muhakkak alır, “ diyordum.

Sekreteri, istemeye istemeye, beni içeri aldı.

Eğlence gecesinde Türkiye’de olmayacakmış,

o yüzden tek bir bilet bile almadı beyefendi.

Masraflarımızı karşılamada bir katkı.

Gelmese bile biletlerden alabilirdi; almadı.

Derin bir düş kırıklığı içinde ayrıldım oradan.

Demek ki, varsıl olmanın yollarından biri de böyle kısmık ( cimri )  olmakmış.

Bunu öğrendim.

Eğlence – Kutlama gecesini düzenleyen arkadaşlardan utandım.

Demek, hemşehriliğin de bir önemi kalmamış.

…………………………

Şimdi düşünüyorum da.

Türk Meşhurları Ansiklopedisi benim en önemli başvuru kaynağımdı.

Fasikülleri eksikti. Olsun !

Avni İncekara Beyefendi bunları aldı, geri vermedi.

               

Sekreterine , şirketinde çalışan bir elemanına

görev verse, olmaz mıydı?

Bu ansiklopedinin adını al, Kocabeyoğlu Pasajı’nda vardır, araştır, tamamını bul, nitelikli bir cilt yaptır. Sonra bir mektup yazarak Emrullah Güney’e teşekkür edelim. Çocuğu böyle bir eserden, değerli bir kaynaktan yoksun bırakmayalım. Ek olarak, hoşlanacağı bir Fen-Tabiat Ansiklopedisi de armağan edelim.”

…………………………….

Toz duman içinde ferman okunur mu?

Kim düşünecek Göreli Emrullah’ı.

Bir ansiklopediymiş…Fasiküllermiş…Bizden başka kimin için önemi vardı ki?

Peki ama, Avni Bey adlı bu komşumuz,

bu zat-ı muhterem benim ansiklopedimi niye aldı ki?

Aradan 62 yıl geçti.

Avni Bey, bu dünyadan göçüp gitti.

Fakat, ben, pek çok bilgiyi öğrendiğim, yararlı ansiklopedimi unutmadım.

Bundan sonra da unutamayacağım.

İnsanlardaki anlayış eksikliğine de

Ömrümün sonuna değin akıl  sır erdiremeyeceğim galiba.

………………………………..