Bir Küçük Hikâye
Otobüse bindi, biraz sonra da biri geldi, yanına oturdu
Yanına oturan;
“Selamünaleyküm” dedi
İstemeye, istemeye “aleykümselam” diye karşılık verdi
“Şimdi sen gel de bu adamla on iki saat yolculuk et’ diye sızlandı.
Evet, insanlardan çekiniyordu
Günümüz insanı güvenilmez, sözüne inanılmaz, hep çıkarcı değil miydi?
‘Bak, bak nasıl da bakıyor?’ diye düşündü, yanına yeni oturan kişi için.
Şimdi bu sahtekârla on iki saat otobüsün içinde, yan yana oturup yolculuk yapacaklardı.
Yüzünü astı, bir iç çekti, sonra da başını dışarı doğru çevirip bakmaya başladı.
İnsanlara güvenmiyordu. Çanakkale Savaşı’nı başaran, Kurtuluş Savaşı’nda can veren insanların yerini, bu günkü çıkarcı, güvenilmez, başkalarını umursamaz insanlar almamış mıydı?
‘İşte, bu da onlardan biri’ diye düşündü
‘Aman dikkat edeyim! Ortada bir şey bırakmayım‘ diye kendi kendine söylendi.
Yolculuk başladı
Karmakarışık duygular içinde uzun saatler geçti
Bazen uyudu, bazen de uyumaya çalıştı
Yanındaki ‘çıkarcı’ ile pek konuşmadı
‘Ne konuşacaktı ki?’
Zaten insanları sevmiyor, onları hep suçlu görüyor, kendini ise onların içinde esir kalmış sayıyordu.
Otobüs durdu
Kaptanın gür ve otoriter sesi duyuldu;
“Yarım saat çay ve ihtiyaç molası”
Hapishaneden çıkan insanların ruh haliyle otobüsten indi. Hemen ayakyoluna gitti.
Rahatladı
Etrafı gezmeye başladı
İnsanları olumsuz gözlerle incelemeye, yeni olumsuzluklar keşfetmek amacıyla dolaşmaya başladı.
Birden elini arka cebine attı
Eyvah! Cep telefonu yoktu
Oturduğu koltuğa düşürmüş olmalıydı
Telefonunu çok severdi. Çok para verip almış, gözü gibi bakardı.
Ok gibi fırladı
Otobüse nasıl vardı, nasıl çıktı, oturduğu koltuğa nasıl ulaştı, hiç bilmiyordu.
Koltukta telefon yoktu, yabancı bir çanta vardı. Hızla çantayı kaldırdı. Altında telefon duruyordu, hemen aldı.
Yanındaki “çıkarcı!” telefonu kimse almasın diye çantasını üstüne atmış, onun telefonunu saklamıştı.
Gözlerinden yaşlar boşalıyor, “beni afet, beni affet!” diye söyleniyordu.