ÇAT KÖYÜNDE TATİL, YAZ GÜNLERİ

ÇAT KÖYÜNDE TATİL, YAZ GÜNLERİ

Göre'nin adı , emmimoğlu Hüseyin’in bir romanında kullandığı adla Bayır Köy.

Bazaltik lav akıntılarının duvar gibi yükseldiği, kaya oyma damlarıyla, mekanlarıyla Nevşehir güneyinde bir garip, benzeri olmayan köy idi belediye öncesinde.

Biz çocuklar için burdan daha güzel hiçbir yer yoktu. Yurdumuz, yuvamız...

Göre

Biz Göreliler düz köylere özel bir sevgi beslerdik.

Kaymaklı ( Eneği ), Derinkuyu, Acıgöl ( Dobada ) ve Çat...

Kızılırmak koyağına daha yakın olduğu için Çat'ın meyveleri bizim Göre'ye göre daha erken olgunlaşırdı. Güvercin gübresi de verildiği için toprağa, ayrı bir tadı olurdu karpuzun, üzümün, kayısının, eriğin...

Çat ile neden ilgilenirdik.

Göreli Hüseyin Çavuş ile Çatlı Hazım Haca tanışırlarmış. Hoca'nın oğlu Mustafa için kız aranırken, Göre'yi düşünmüşler. Ve Hüseyin Çavuş öyle uzun boylu düşünmeden, tanıyıp sevdiği insan Hazım Hoca dünür olunca tek kızı Zübeyde'yi vermiş.

1930'lar...Biz babanın kızkardeşine hala değil de '' ama'' deriz ( Kayseri'de ame ) . Zübeyde amam gelin gitmiş , önceleri alışamamış Çat'ta aile ortamına, çalışma düzenine. Belki anası da uzaklardan bakıp bakıp acılı, ağıtımsı türküler söylemiştir.

Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar,

Aşra aşra köylere kız vermesinler.

Zübeyde amam, hep özlemiş Göre'deki ailesini. Birkaç kez Çat'tan ayrılıp ana baba ocağına dönmüş.

Hazım Hoca okuyup üflemiş, dua kuvvetiyle gelinini razı etmiş dönmeye...

1950 ortalarında biz Çat'ı keşfettiğimizde artık sağlam bir aile düzeni vardı. Dedem Hüseyin Çavuş yaşıyordu da, dünürü Hazım Hoca ölmüştü. Biz onu tanımadık, hiç görmedik.

Çat

Çat'a gittiğimizde, bize pek geniş görünen köy meydanının kıyısında güzel, temiz bir evleri vardı amamgilin. Nasıl severdik o evi. Hayatında birkaç ağaç yetiştirilmişti. O yaz günlerinin serinliğini, güzelliğini şimdi özlemle anıyoruz. Akşam yemeğini dışarda, kalaylı bakır sini üstündeki sahanda yerdik. Çat’ın tandır ekmeği de güzel olurdu, tadlı, hoş kokulu.

Zübeyde amam güzel , sağlam bir kadındı. Kanlı canlı. Her işi yüksünmeden yapardı. Bizleri hiç konuk olarak görmez, asla sohurdanmaz, kendi çocukları gibi davranırdı.

Mustafa Eniştem de hep güleryüzlü idi... Bir kez bile surat astığını, sert sözler söylediğini anımsamıyorum. Geçim büyük ölçüde üzüme bağlı...Sofralık ve kuru üzüm satışlarından ne geçerse eline...Yıl boyunca çarşıda, pazarda o birikim harcanacak. Ne kadar dayanırsa artık. Meydanın bir yanında bakkaldan bize horozlu aynalar alıp armağan etmişti. Yıllar boyu kullandık o aynaları.

Ben, 3 yaş küçük kardeşim İlhan ( Bu yıl haziran başında, kurban bayramının ilk günü rahmetli oldu ), Osman emmimin oğulları Hüseyin, Mustafa ( İkisi de yaşamıyor günümüzde ) Çat'a gidip bir hafta, 10 gün konuk olurduk.

'' Oğlum, rahatsız etmeyin amanızı, bir gün yeter, dönün gelin, '' dese de babam Şükrü Bey, kalırdık. Böylece Göre'deki işlerden de kaçıp kurtulmuş, uzaklaşmış olurduk.

Zübeyde amamın kaç çocuğu vardı. Mehmet, Mürüvvet, Ahmet, Hazım...

Mehmet ağabeyim daima ciddi ... Hep düşünceli. Pek erken yaşta, belki bağ bahçe işlerinde yardımı olur diye bir gelin getirdiler. Olmadı, yürümedi. Mehmet ağabey yaz günlerinde bile kitap okurdu. Fizik, kimya, matematik, biyoloji...Bizlerle çok fazla ''muhatap '' olmazdı. Bizi kendi halimize bırakırdı.

78 yıllık ömrümde Mehmet Şahin ağabey kadar erdemli, dürüst insanı pek az görmüş, tanımışımdır. Fen Fakültesi'nde okudu; Fizik Mühendisi oldu. Daha Lise'de okurken Nevşehir'de kiralanmış bir evde ziyaret eder, matematik ödevlerini yaparken ondan yardım isterdik.

O sessiz genç adam nasıl zeki idi. Anlatmakta acizliğimi itiraf ederim. Bir filozof sakinliği vardı onda. Nevşehir'de herkes bilirdi onun akıllı, çalışkan olduğunu. Babam da kendisine bir pay çıkarır, öğünürdü. '' Dayısı kim onun ? '' derdi.

Lisede fizik öğretmenimiz oldu. Beni diger öğrencilerden asla ayırmadı. Herkese eşit davranırdı. Olağanüstü güzel ders anlatırdı. Hasan Sarıkuzu bizde fizik korkusu yaratmıştı. Mehmet ağabey onardı. Hüseyin'in de fizik öğretmeni oldu.

Birçok parti, 1970 başlarında ona mebusluk teklif etmiş, O kabul etmemişti. Bilimde ilerlemek istiyordu.

Mehmet Ağabey evlendi. Pamukçu ailesinin kızıyla. Düğünden bir gün sonra bize dersi vardı. Hazırlıklı, gayet güzel, dakik dersini verdi.

Ben 1964'te Lise'yi bitirip Nevşehir'den ayrıldığımda O, hala Lise'de fizik dersleri veriyordu. Hüseyin'den işitiyordum. En çok beğenilen, takdir edilen eğitimci imiş. Müdür Hüseyin Sağdıç ( lakabı Halaoğlu idi ) ' ın bir diploma yolsuzluğunu ortaya çıkardığı için mahkemelik olmuşlar. Sonunda Sağdıç'ın suçlu olduğu ortaya çıkmış ve o da artık orada barınamayıp Ankara'da özel bir okulun müdürlüğünü kapmış ( Demirel Lisesi ).

Mehmet Ağabeyimin Behnan ve Behçet adlı iki oğulları oldu. Behnan şimdi ABD'nin pek ünlü bir Tıp Enstitüsü'nde profesör. Behçet de Ankara'da bir üniversitede fizik profesörü.

Mehmet ağabeyim TSE uzmanlığı sırasında, sanırım yaşı 50 idi, ehliyet aldı, otomobil sahibi oldu. Ağzıkarahan önünde bir kazada yaralandı ve bu eşi, benzeri olmayan, dahi insan öldü. Türkiye ondan çok yararlanabilirdi. Olmadı.

Mürüvvet , Hacı ile evlendi. Ankara’da yaşıyorlardı. Yıllar var ki, görüşemedik.

Ahmet benden iki yaş büyüktü. Tam kafa dengi. Göre'ye gelir, birlikte gezer dolaşırız. Ortaokulda öğrenciyken bir ders yılı boyunca Osman emmimgilde konuk oldu, Nevşehir'e , derslerde hangi öğretmen ne anlattı, onları birbirimize aktararak 50, 55 dakika boyunca yürüyerek gidip geldik, öyle geçirdik o ders yılını.

Ahmet İstanbul'da Assubay Levazım Okulu'nda okudu. Halıcığlu'nda. Okulunu bitirince evlendi. 1965’deki düğününde hep birlikte, Göreli akrabaları, hazır bulunduk. İlk görev yeri Mardin idi. Sonra Ankara...Ben DTCF'de öğrenciyken, MTA'da çalışırken ziyaretine giderdim. İlk evliliği yürümedi, boşandı. Yeniden evlendi. Çanakkale Gökçeada'da bir Rum aile ile yakın ilişki kurmuş, üzüm bağlarının bakımını yapıyordu. Çocukları oldu. Yine boşandı. Oğlum Mutlu Çanakkale'de yaşarken Facebook'tan araştırdım, buldum. Kordon'da bir çayevinde oturup eski günleri andık, söyleştik, özlemle.

Hazım Şahin ailenin en küçüğü...Dayanılmaz acılar yaşadık. Kırşehir Öğretmen Okulu'nu bitirdikten sonra Derinkuyu Til Köyü'nde öğretmen oldu. Sonra Gazi Eğitim Enstitüsü'nü bitirerek eğitim uzmanlığı yaptı. Diyarbakır'da İl Eğitim Müdürü Kozaklılı İlhami Gebeş iken Hazım da onun yardımcısı oldu. Unvanı öğretmen olan fakat gizli bir canavar ruhu taşıyan bir katil 1987 yılında Hazım'ı makamında vurdu. Güya tayininde yardımcı olmamış. Derin bir acıyla sarsıldık. Teselli kabul etmez bir ıstırap. Cenazesini Çat'a gönderdi Valilik. O sırada Silvan'da görevli olan Ahmet ile de buluşup dertleştik. Yeni yapılan bir ilköğretim okuluna Hazım'ın adı verilmişti. Geçen yıl gittiğimde adını değiştirmişler '' 15 Temmuz Şehidleri İlkokulu '' yapmışlar. Sanırım Çat kasabasındaki okulda adı hala duruyor.

Hazım'ın çocuklarına Eğitim Bakanı Avni Akyol ilgi gösterdi diye biliyorum. Zavallı çocuklar, babasız büyüdüler.

Kocasını, üç oğlunnu kaybeden Zübeyde amam inancıyla ayakta kaldı, yaşadı. İhtiyarlığında Göre’ye her gelişinde Ayşe ablamın konuğu olurdu. Halil eniştem de ölmüştü.

Çat...Geçen yıl gittiğimde düş kırıklığı yaşadım. Karman çorman bir kasaba ortaya çıkmış. Meydan diye bir şey kalmamış sanki. Zübeyde Amamın evi nerdeydi, düşüne düşüne, gezerek yerini buldum. Ev yıkılmış, yerine bir fırın açılmıştı. Her ziyaretimizde gördüğümüz, '' Keşke biz de burada öğrenci olsaydık, '' dediğimiz ilkokul yıkıntı, perişanlığı yaşıyor. Belediye'yi ziyaret ettim. Başkan Mekke'ye gitmiş, görüşemedim. Vekaleten bakan Başkan Yardımcısı bana iki güzel Çat tanıtım broşürü armağan etti. Kasabadan derin bir acıyla ayrıldım.

Gözümün önüne eğersiz ata binişlerimiz geldi. Akşam serinliğinde bir çayınn sularında ayaklarımızı ıslata ıslata yürüyüşlerimizi düşündüm. Ahmet'in Öğretmen Kemal amcasının motosikletinin selesine binerdik. Bağlara at arabasıyla giderdik. O karpuzların tadı, parmak üzümlerinin insanın parmaklarını birbirine yapıştıran şırasının güzelliği...

Her şey geride kaldı...

Mustafa eniştem öldü...Zübeyde amam öldü...Assubay Başçavuş Ahmet'i de bu yıl kaybettik. Geç öğrendik. Cenazesi Çanakkale'de toprağa verilmiş...

Çat'ta bir Hazım Hoca ailesi vardı. Bir varmış bir yokmuş...

-------------------------

21 Aralık 25