CEMALETTİN ŞENOCAK

CEMALETTİN ŞENOCAK

1960'larda en önemli iletişim araçları nelerdi ?

Başta radyo gelirdi. Uzun Dalga 1646 megahertz Ankara Radyosu...

Okullarda elde edemediğimiz bilgiyi radyo izlencelerinden elde etmişizdir.

1961 yılında MGO ( Muhtelif Gayeli Ortaokul ) 3. sınıf öğrencisiydim. Artan nüfusa bağlı olarak kayıtlı öğrenci sayısı da artmış ve okullarda ikili öğretime geçilmişti. Ben öğlenciydim. Bu ne demek ? Dersler öğleden sonra 13'te başlıyor, saat 18'e dek sürüyordu.

Bu günlük düzen , bazı sıkıntılar yaratsa da benim radyoyu iyi değerlendirmemi sağlıyordu. Masamın üzerinde transitörlü Philips pilli radyom hazırdı.Göre'de elektrik yoktu.

En çok GÜNAYDIN 'ı dinliyordum. Türküleri seviyordum. Hava durumu, din ve ahlak konuşması...

Her sabah dinlemekten sonsuz tad aldığım bir aydın insan vardı.

CEMALETTİN ŞENOCAK.

Kimdi CŞ ?

Ardahanlı bir tarım yüksek mühendisi...

Hangi konuları ele alıyordu ?

- Eğitimin, öğretimin önemi,

-Arıcılık, bal elde etme yolları, kovanların bakımı,

- Sığırcılık, davarcılık, kümes hayvanı yetiştirme.

-Köy yollarında güvenlik,

-İnsan sağlığı,

-Ağaçların aşılanması gereği,

-Kumar, içki gibi zararlı alışkanlıkların topluma verdiği zarar,

-Köy öğretmenlerinin durumu, önemi,

-Dinleyenlerden gelen mektuplar...

CŞ kendini dinletmeyi biliyordu. Kendine özgü sesinin tınısı, izlence bittikten sonra da insanın belleğinden silinmiyordu. Günaydın programınından elde ettiğim bilgileri okulda arkadaşlarıma da aktarıyordum.

Ortaokuldan sonra Lise'de de CŞ' ın konuşmalarını dinlemeyi sürdürdüm.

1964'te Ankara Üniversitesi DTCF öğrencisi olunca Cebeci'de ağabeyimin evinde de CŞ en çok dinlediğim kişiydi radyoda.

Tarım Bakanlığı Neşriyat Müdürü olduğunu öğrenmiştim. Gidip tanışmak, görüşmek istiyordum. Fakülte öğrenciliğimin 3. yılında bir ses kayıt aygıtı ( teyp ) sahibi olmuştum. Bir sabah alıp onu, Necatibey Caddesi'ndeki Tarım Bakanlığı Neşriyat Müdürlüğü'ne gittim. CŞ'ın odasını buldum. Sekreteri genç kız bana güleryüzle çay ikram etti. Bir köy çocuğunun Müdürü hakkında bilgi sahibi olmasına hayret etti. Biraz sonra geldi CŞ. Tanıştık. Pek içten, pek güzel bir söyleşi yaptık. Tüm seslerini, yaptığı açıklamaları kasete kaydettim. Bana kitaplarını imzaladı, bir de fotoğrafını verdi. TRT Ankara Radyosu'nda konuşmasını sunarken çekilmiş, nitellikli kağıda basılmış ak-kara bir fotoğraftı bu.

Ben sordum, o yanıtladı. Engin gönüllü bir aydın insan. Binbir zorlukla eğitimini sürdürmüş bir köy çocuğu. Yılmamış, okumuş, tarım mühendisi olmuş. İngilizce öğrenerek mesleki kitapları okumuş. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nde okutman-öğretim görevlisi olarak TARIMDA İLETİŞİM konulu dersler de veriyormuş.

Bir ara Kayaş Deresindeki küçük bahçesini de anlattı. Baktım, esmer yüzü aydınlanmıştı, gözleri parlıyordu. Orada meyve ağaçları yetiştirmiş, arı kovanları da varmış.

CŞ, bir üniversite öğrencisinin, taa liseden beri konuşmalarını dinlemesinden sevinç duymuş, mutlu olmuştu.

Eve gidip, o akşam , teypten dinlediğim görüşmeyi yazıya döktüm. El yazımla 4 sayfa tuttu. Ağabeyim, bu görüşmenin kimseyi ilgilendirmeyeceğini, hiçbir gazetenin de kabul etmeyeceğini söyleyerek hevesimi kırdı. Fakat ben, işimi yarım bırakmayacaktım.

Ertesi sabah, dersimin olmadığı bir gün, Ankara gazetelerini taradım. Acaba onca emek verdiğim bu görüşmeyi hangi gazete yayımlayabilirdi ?

Kudret Gazetesi....MP 'nin etkili yayın organı. Yazı İşleri Müdürlüğüne içim ürpererek çıktım. Anlattım durumu. Dudak büktü müdür efendi. Odasında bekleyen partililer de bana acıyarak baktılar. Onca emek vermiştim, çabalarım boşa mı gidecekti ?

Duvarda Osman Bölükbaşı'nın portreleri...Konuşma yaparken çekilmiş fotografları. O günlerde, iyi bir hatip olan Kırşehirli ( aslında Hacıbektaş doğumlu ) siyaset erbabının konuşmalarında kullandığı sivri dilli anlatımlar gündemdeydi.

'' Eeeey Nevşehirliler, çeciniz iyi de daneniz yok,''

Bunu düşündüm. Yazı İşleri Müdürü yazılarımı okuyordu. Nasıl emek vermiştim teypdeki kayıtlı sözleri yazıya geçirirken, durdurup geri sararak kaset bandını, birçok kez, aman yanlış olmasın, diye.

'' Bak delikanlı, biz bir parti gazetesiyiz. Senin övdüğün bu ziraat mühendisi Tarım Bakanı Bahri Dağdaş'ın adamı. ''

Hayretle bakıyordum. Olabilir. Onu anlatan yazı yayımlanamaz mıydı ?

'' MP'li bir bürokrat bul, onunla görüşme yap, getir yayımlayalım. Teşekkür ederim. Zahmet edip buraya kadar gelmişsin. Hemşehriyiz. Ben de Mucurluyum. Bir çayımızı iç ! ''

İçmedim. Kırılmıştım. Tarım Yüksek Müühendisi Cemalettin Şenocak'ı anlatan yazı yayımlanmaz mıydı ? Bu, gazetenin satışını da arttırırdı (!). Birkaç gün sürerdi fotograflı röportaj.

Yücel Ağabeyim gerçekçiydi, haklı çıkmıştı. Hukkuk Fakültesi öğrencisiydi o. Neyin ne olduğunu biliyordu. Ankara'da dönen dolapların farkındaydı. Gazetelerin ruhundan anlıyordu.

Şimdi, kitaplığımı düzenlerken elime geçen Cemalettin Şenocak'ın adıma imzaladığı kitapları hüzünle inceliyorum. Şöyle yazmış işlek harflerle '' İdealist, genç üniversite öğrencisi Güney'e muhabbetle, selamla, muvafakat temennilerimle , sevgiyle. ''

Bir ara , üstad bildiğim, varsıl bilgi birikimine hep hayranlık duyduğum CŞ, emekli olduktan sonra, TÜBİTAK Bilim Ve Teknik Dergisi'ne yazı işleri müdürü olmuştu. Mail adresi vardı. Bir ileti göndererek yaptığım görüşmeyi anlattım. Binbir işi arasında o buluşmamızı anımsamıştı. Bana yeni çıkan bir kitabını göndereceğini söyledi. Teşekkür ettim.

Ne denli safmışım...

Ne denli safmışım.

Bugün o insanlar artık yaşamıyor. Cemalettin Şenocak da yok, Bahri Dağdaş da, Osman Bölükbaşı da...

Ve bugün, hiçbir fakülte öğrencisi, gidip de Tarım Bakanlığı Neşriyat Müdürü ( artık adı Yayımlar Dairesi Başkanı olmalı ) ile ses kaydını alacak şekilde bir görüşme yapmaz.

Ne denli safmışım.

Ne denli yi niyetli bir genç imişim. 19 yaşında...

-----------------------

25 Eylül 2025,