Papazların bir müslüman oyunu olarak göstererek afaroz ettiği Satranç Osmanlı İmparatorluğu döneminde Padişahların da büyük ilgi gösterdiği bir oyundur.
Osmanlı padişahları neden satranç oynarlardı ? Cumhurbaşkanı Erdoğan ın gittiği yerlerde neden satranç takımı verdiğini www.fibhaber.com olarak sizler için araştırdık.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gençlere Satranç dağıtması aslında büyük anlamlar ifade ettiği belirtilirken, kamuoyunda Sakın ha bir oyuna gelmeyin aklınızı çalıştırın zekanızı kullanın tarzında bir anlam ifade ettiğini belirtiyorlar.
Satranç
Satrancın Tarihçesi
Kendi halinde bir oyun kabul edilen satrancın içinde bir başka ben yatar. Öyle ki fil havayı vezir ateş ve bilgeliği, kale toprağı, şahta kainatı temsil eder. Bilin ki, her oyunda bir dünyanın kurulup rakip dünyanın yıkılması bundandır. Satranç; sıtrateji oyun olmanın ötesinde farklı organizasyon yöntemleri geliştiren eskilerin dehasını da yansıtır. Piyonunu ilk önüne atan kişi kimdir bilinmez ama mısırda m.ö 40000 den kalan kraliçe neferitiye ait piramitteki figür, oyunla ilgili ilk görsel dokumanı sunar bize. Satranç masasında kendi kendine oyun oynayan kraliçe için yenmek veya yenilmek çok mühim değildir haliyle.
M.Ö 13. Yüzyıla geldiğimizde görkemli cüssesiyle Truva atı karşılar bizi. Bu rivayete göre karaman odise satrançtaki attan esinlenerek düşmanlarına tuzak kurmak için bir tahta at yapar. Bu at, diğer taşların üzerinden atlayabilen satrançtaki at gibi sinsice ve şaşırtıcı hamlalarla ilerleyerek en umulmadık anda yakalayıverir Truvaların şahını.
satrancın tarihçesiDerken satranca ilişkin ilk yazılı kayıtlar çıkar karşımıza. Hint hükümdarı 2. Çandragupta dönemine geldiğimizde şanskritçede ‘ordu ‘ anlamına gelen çaturanga oyununun satranca göz kırptığını görürüz. Buna göre altın 1. Şeklindeki hamlesi süvari birliklerinin düşmanı ustalıkla kıstırma taktiğinde dayanır. Bilge vezir büyük hamleler yapıpta rezil olmamak için yalnızca s bitişiğindeki karelerde çapraz olarak ilerlemeyi tercih eder. Kral ise oyunu. Önündeki piyade birliklerince korunarak kararkahtan ağır ve emin adımlarla takip eder.
Satranca Ait bir hikaye
Gün gelir satranç kuzey Hindistan dan at sırtında yola çıkarak pers hükümdarı 1. Hüsrev’e takdim edilmek üzere iran’a taşınır. 531-579 yıllarında 16 sı zimrüt 16 sı yakuttan 32 taş ve 64 kareli geleneksel oyun tahtası astapada hediye edilir kendisine.
Firdevsi satrancı taşıyan kervanın yaşadığı ilginç bir olayı esere şahnameye şöyle aktarır. Şah satranç armağanında karşılık brahman a dile benden ne dilersen der brahman da 64 kareli satranç tahtasının ik karesinde 1. İkinci karesinde 2. Üçüncü karesinde 4….. yani her kareye bir öncekinin 2 katı buğday koyarak doldurmasını ister. Şah brahman ın alçak gönüllülüğüne hayran kalarak isteğinen derhal yerine getirilmesini emreder. Ancak buğdaylar satrancın tahtasına sığmaz hale gelince bu hesaba ülkedeki buğday stoklarının yetmeyeceği anlaşılır. Pes eden şaha zekasına hayran kaldığı brehman ı tebrik etmek düşer sadece.
PAPAZLARIN AFOROZ ETTİĞİ OYUN
İranda çatrang adını alan oyun. Arapların iran ı istilasıyla İslam dünyasında satranç diye kabul görür. İslalma birlikte Ortadoğu ve kuzey afrikadahızla yayılır. Emeviler döneminde Harun reşid, şariman a bir satranç takımı armağan eder. Böylece Endülüs yoluyla avrupaya doğru seyreder satranç.
9-11 yüzyıllarda İtalya Bizans imparatorluğu ve Rusya üzerinden yayıldığı avrupad gözde bir oyun hüviyetine bürünür. İlginçtir Katolik kilisesi onu islamın parçası olarak görüp oynayanları aforoz atmaken geri durmaz 15. Yüzyıl avrupasındaki satranç ustaları kilisesinin hışmından kurtulmak için oyuna vezir olarak kreliçeyi fil olarakta papazı dahil eder; güyaonu İslam kültür dairesinden çıkarırlar.
1497 de İspanyol lucena kitabında zamana satrancın kurallarını açıklar. Piyonla 2 kare atlama , piyonların rakibin son sırasısına ulaştıklarında başka bir figüre (mesela vezire) dönüşmesi gibi kurallar bugün gerçekliğini kdrumaktadır.
OSMANLI MATI
Rivayet odur ki kendissede satranç meraklısı olan şehzade selim şah ismailin Pek hünerli bir usta olduğunu işitir. İranı daha yakından tanımak isteyen Selim satranç ustası bir kuyumcunun yanında kimliğini belli etmeden çırak olarak çalışır . zamanla ünü yayılır ve şah İsmail, bu çıkarla satranç oynamak ister .
Selim iran şahını uzun bir musakabanın ardından yener ama asıl mat, çaldıranda gelecektir.1514 de savefi ordusunu savaş meydanına serdiğinde ganimetler arasında binlerce satranç takımına el koymuştur.
Osmanlı kültüründe satranç hakkında birçok kitap yazılmıştır. Kanuni devrinde Seferihisarları İsmail şaban tarafından derlenmiş el yazması önemlilerinden 1670 lerde 3. Ahmet tarafından palonya hükümdarına gönderilen satranç takımında. Osmanlının satranç merakının kanıtlarındandır.
Yeryüzü sahnesinde organzasyonun minyatür modeli diyebileceğimiz satranç takımları, ustalarının mahir ellerinden dönemin sanat anlayışını sızdırır. Satrançın, taşlardaki, dini politik veya ideolojik temsillerle propaganda aracı olduğunu söyleyerek sözü bağlayalam. Malum oyun bitince taşlar toplanır piyon galip ve mağlup aynı kutuya yerleştirilir. Deyiş yerindeyse dünyanın kavgası , onu idare eden el tarafından sona ermiş galip de mağlupta eşitlenerek yan yana uzatılmıştır. Satranç tahtası dediğiniz şeyde her anı yeni bir oyunun başlayıp bittiği bir dünya sahnesi değil midir nihayetinde?
Yavuz Sultan Selim'in bu şiirinde aşağıda açıklandığı üzere; şiir soldan sağa okunduğu gibi sırasıyla birinci mısradan itibaren,bölünmüş kelimeleri alt alta
getirdiğimizde yine anlam bütünlüğü bozulmadan şiir bütünlük içinde yukarıdan aşağı da sırasıyla aynen okunmuş olur.Şiir sanatında bu ilk ve tektir.Şimdi yukarıdan aşağıya okunur durumuna bakalım.
1.) Sanma şahım/ herkesi sen/ sadıkhane / yar olur
2.) Herkesi sen/ dostum sandın/ belki ol/ ağyar olur
3.) Sadıkhane/belki ol/ alemde/ dildar olur
4.) Yar olur/ ağyar olur/ dildar olur/ serdar olur
soldan sağa 1.mısra,yukarıdan aşağıya 1. sırayı
soldan sağa 2.mısra,yukarıdan aşağıya 2. sırayı
soldan sağa 3.mısra,yukarıdan aşağıya 3. sırayı
soldan sağa 4.mısra,yukarıdan aşağıya 4. sırayı
oluşturur ve şiir soldan sağa ve yukarıdan aşağıya sırasıyla anlam ve sıralama değişmeden okunur.
YAVUZ SULTAN SELİM HAN BU BEYİTİ ŞAH İSMAİL'E YAZMIŞTIR. Hikayesi şöyledir:
Yavuz şiire, edebiyata ve satranç oynamaya meraklı biridir. Aynı şekilde Şah İsmail'de de bu özellikler vardır. Sarayında ünlü şairleri barındırır ve çok iyi satranç oynar. Bunu bilen Yavuz Şahın şahın bu özelliğinden yararlanmak ister. Tebdili kıyafetle (gezgin bir abdal kılığında) şahın ülkesine gider. Hanlarda , Kervansaraylarda satranç oynayarak önüne geleni yener. Haber şaha ulaşır. Şah der ki çağırın birde benimle oynasın. Yavuz Şah'ı da yener. Şah sinirlenir ve Yavuz'a der ki: " sen edep nedir bilmez misin? Hiç şahlar mat edilir mi?" Elinin tersiyle Yavuza bir tokat atar. Şahın kızdığını anlayan Yavuz onu yücelten şiirler okumaya başlar. İşte şahın huzurundan ayrılırkende bu şiiri okur. Ancak Şah İsmail hala onun Yavuz Sultan Selim olduğunu anlamamıştır.
Yavuz yediği tokatın acısını unutmaz. Birkaç sene sonra Çaldıran'da Şah İsmail'i yener ve ona bir mektup gönderir. Mektupta o günkü tokadın acısını aldığını söyler ve ilave eder: " Atacaksan tokadı böyle atacaksın. "