DOĞRU OKU, YOKSA !

Kimdi, nereden gelmişti, Nevşehir gibi kasaba irisi bir yerde ne arıyordu 1960'ların başında?

Saç sakal birbirine karışmış, dilenci kılıklı birisi.

Rivayet muhtelifti.

"Milli Emniyet'tenmiş,"

"Sivil ajan,"

"Gittikçe artan, dal budak salan cumhuriyet karşıtı akımları izlemek için Ankara'dan özel olarak gönderilmiş,"

"Gizli gizli okulları teftiş ediyormuş; muallimleri zaptü rapt altına almakmış gayesi,"

Ne yiyip ne içtiğini bilen, gören yoktu.

Alaaddin dedi ki : " Ben gördüm bir keresinde cebinden yassı bir şişe çıkardı, kanyak içti."

Nerde yatıp kalkıyordu?

Doğan dedi ki : " Ortalık kararmıştı. Uçhisar yolundan lüks bir otomobil geldi. Bunun önünde durdu, aldılar içeri, gittiler."

Tuncer dedi ki: " Dün gördüm, tuğla kalınlığında bir kitabı okurken, kara tren gibi duman çıkararak sigara içiyordu."

Bir Cuma namazı sonrasında, arkadaşım Fazıl anlatıyordu.

" Damad İbrahim Paşa Camisinde derin bir huşu içinde hafızı dinliyorduk. Çevreme baktım. Ağlayanlar vardı. Hafız ayınları gayınları çatlata çatlata okuyordu. Yaşlıların kimisi de uyuyordu. Birden, arkadan birisinin sesi çın çın öttü.

" Orayı doğru oku! Yoksa gavur olursun !"

Derin bir sessizlik. kelebek uçsa sesi duyulur. Öyle. Bu uyarı kimden geliyordu,

Baktım. O esrarengiz adam. Amma camiye gelirken o hırpaniliğini atmış üzerinden. Saçı, sakalı daha düzgün. İmam bir süre sessiz kaldı. Sonra, okumasını sürdürdü. Fakat, sesi titriyordu. Belli ki, cemaat arasında böyle can kulağıyla dinleyen birinin olması onu rahatsız etmişti. Demek, anlayan vardı."

Fazıl'ın bu olayı anlatmasından bir hafta sonra, Göre’ye doğru yürüyorum. Eve gidiyorum.

Çöpün Fayık'ın bağ köşkünün (!) altında bir ağacın dibinde bir karaltı gördüm.

Tanıdım. O adam. Oturmuş, sigara içiyor; dalgın dalgın Oylu Dağı'na bakıyordu.

Acep neydi düşündüğü? Bir sevdanın yaraladığı bir kalb mi taşıyordu da böyle gizemli bir yaşayışı sürdürüyordu. Kimdi bu adam? Neden doğru dürüst bir bilgimiz yoktu hakkında !

Adımlarım yavaşladı. Selam verdim. Hırltılı bir sesle karşılık verdi.

Eliyle yanındaki cingi taşa oturmamı istedi. Oturdum. Yüzü karmakarışık. Gözleri kanlı.

Açık havada bile alkol kokusu rahatsız etti beni.

" Kuranı Kerim'i hıfzetmiş olmalısınız. El Ezher'den mi tahsil terbiyeniz?" dedim.

Birden irkildi. Olayı duyduğumu anlamıştı.

Yüzünde bir kararma oldu. Sonra elini " boş veeer!" dercesine salladı

" Yok bre! Ne tahsili ? Ne Ezher'i ? Camilerde hafızlar okurken, muhakkak yanlış yaparlar. Nasıl olsa kimse anlamaz diye. Hangi ayeti okurken müdahale etseydim, aynı tesiri yapacaktı.

Bildiğimden değil. Tek bir ayet, sure de bilmem zaten. Ezberimde değildir."

Nevşehir'in dini bütün esnafı bu gizemli adamı " Kur'an Alimi" olarak kabul etti.

Camideki müdahalesinden sonra üstü başı düzeldi. Belli ki bir mağazadan giysi verilmişti.

Haber aldık, her gün öğleyin bir aşevinde de bedava yemek yiyormuş.

Fakat, gizem sürdü. Kimse ğrenemedi kimliğini, Nevşehir'de neden,nasıl yaşadığını…

                                 ****