Duygusallık ve Gerçekler

Hayrullah Kuzey tek fakülte bitirmiş biri olarak kalmak istemedi.
Ne yapmalı? İçi içine sığmıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı'na başvurdu. İkinci bir yüksek öğretim kurumuna sınavsız girilebiliyordu. Bunu öğrenince seviçle gitti Ankara'ya ; Yabancı Diller Eğitim Enstitüsü'ne başvurdu. Kabul edildi. Derslerini, sınavlarını bitirince görev yaptığı Ürgüp Lisesi'nde, otobüsle 4 saat yolculuğu göze alıp ,Ankara'ya giderek dersleri izliyordu. Bir öğrenci yurdunda yer vermiştiler. YDEE'de derslerden en çok eğitbilimle ilgili olanları seviyor, tad alarak, yararlanarak izliyordu. Ak saçlı, deneyimli eski öğretmenler ders veriyordu. Türk Dili ve Edebiyatı, Kompozisyon, Tükçe Gramer dersleri de vardı. Bu derslere de Gazi Eğitim Enstitüsü öğretmenleri giriyordu. Çeşitli konularda İngilizce derslerini de ABD'de yüksek lisans yaptıktan sonra dönen genç öğretim görevlileri veriyordu.
...................
'' Yaşa, vaar ol! Diline sağlık...''
Ankara'nın sıcağında, ikindi vaktine doğru tatlı bir esinti çıkınca Kızılay'da gezenler rahat bir nefes alıyordu. Bulvar kahveleri tıklım tıklım...Ülke ekonomik darboğazda. Ardarda toplantılar yapılıyor. Özellikle Hukuk Fakültesi'nin, SBF' nin prof ve doçları, İİİA öğretim görevlileri darboğazdan çıkış konularında düzenlenen panel, sempozyum, açık oturum, seminer, konferans kendilerini gösteriyorlardı.
Konu : Motorlu araçların yedek parçalarının sıfır gümrük resmiyle ülkeye sokulması için yollar...
Katılanlar : Aydınlar, öğrenciler, öğretmenler, gazeteciler, tv muhabirleri, polisler (sivil)...
Konu kimi ilgilendiriyor: Taksi esnafını, traktör,biçerdöğer gibi bir motorlu araca sahip çiftçileri...
Dinleyenler arasında var mı bu tür insanlar : Hayır.
Hayrullah Kuzey kürsüde konuşan, kendisiyle aynı yaştaki genç doçentin tutarlı konuşmasına, olayları birbirine bağlamasına, akıcı, hiç sıkmayan sesleniş biçemine hayran kaldı. Cep defterine kaydetti. Doçentin adı şu, konferansta ele aldığı konu şu:
'' Halkın iktidarında taksi esnafı da, traktör sahibi çiftçi de motorlu aracını rahatça kullanacak; aldığına pişman olmayacak, yedek parçası daima el altında hazır bulunacak. Çünkü biz kombinalar kuracağız, kar düşüncesi olmadan her markadan motorlu aracın yedek parçasını devlet eliyle ithal edip yurttaşımıza vereceğiz. Ulaşım kolaylaşacak, tarım gelişecek, kim kazançlı çıkacak ? Ülkemiz insanı...''
'' Diline sağlık, yaşa, vaar ol hocam !''
Hayrullah Kuzey gözlerinin yaşardığını duyumsadı. Ayağa kalkıp alkışladı. Göbekli bir adam yanındaki şık giyimli birisine söyleniyordu : '' Havada laflar bunlar. Devlet ithal edecek de ucuz olacakmış yedek parça. Ticaret hürriyetine aykırı bu laflar. Doçent efendinin dünyadan haberi yok. Liberal ekonomiyi oturup
çalışsa daha iyi olur.''
Salon boşalıyordu. Genç doçenti kutladı Hayrullah Kuzey. Bir iki çift söz ettiler. Sonra ayrıldılar...
Salonun dışında geniş bir alanda otomobiller vardı. Bazılarının sürücüleri direksiyon başındaydı. Belli ki, bekledikleri vardı. Nitekim, Doçent hakkında konuşan göbekli , yanındaki adamla böyle bir arabaya binip gittiler.
Serin bir hava. Yapacak fazla bir işi yok Hayrullah Kuzey'in. Yurda erken gitmek de istemiyor. Gece ders çalışacak. Ertesi gün sınav var. Ne yapmalı? ABD'den, Britanya'dan ithal pahalı kitaplarını alçak bir duvarın üstüne koydu. Aklına hiçbir şey gelmiyordu. Amerikan, Japon, Alman, Sovyet, İtalyan, Çekoslovak, İsveç,Fransız otomobillerini imrenerek incelemeğe başladı. Kitaplarının olduğu yerden epey uzaklaştığını neden sonra anladı. Telaşla geri döndü.
Kitaplar, bıraktığı yerde yoktu. Dört döndü, sağa sola baktı ; yok.
Bir kamyonetin içinde, direksiyon başında , kırklı yaşlarda kırçıl bir adam oturuyordu.
Bir an sormayı düşündü. Yanıtını biliyordu : '' Ben senin eşyalarının bekçisi miyim lan !''
Vazgeçti. Adam, elindeki ''muhafazakar ceride'' yi güya okuyordu. Belli olan neydi? Suçlu bir insanın gözlerini kaçırması, utançla kızarması...
O gün, Kızılay'da Kocabeyoğlu Pasajındaki bir sahaf, pek ucuza ''düşürdüğü'' iki iri boyutlu, nitelikli kitaba seviniyordu. Satan da ''Taş atıp da kolum mu yoruldu'' diyerek, aldığı parayla Güneydeki seralardan yeni gelmiş, serin kokusunu yayan hıyarlardan iki tane alıp evine götürüyordu.
Ve bir garip öğretmen çalınan kitaplarına yanıyordu. Öyle pahalıydı ki ithal kitaplar, aynısından yeniden alamayacaktı. Zaten Ankara'da bir süre yaşaması da aile bütçesini zorluyordu.
Peki, motorlu araçların yedek parçaları ucuz muydu? Kitapları çalan sürücü, mesleğiyle ilgili koferansta bulunma gereğini duyuyor muydu ?
Yedek parça alım-satımından varsıllaşmış bir efendinin yardımcısı olarak yaşamaktan mutlu muydu?
Kitaplarını çaldığı bir öğrenci-öğretmenin mutsuzluğunu, üzüntüsünü düşünebiliyor muydu?
Konferansta tarımcı, çiftçi var mıydı ?
Yanıtı hazır,değil mi?

Ürgüp. 5 Haziran 1977