Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mazhar Bağlı, ‘Çok Kültürlülük ve Birlikte Yaşamanın Siyasi ve Sosyolojik Tarihi’ üzerine söyleşide bulundu.

Rektör Prof. Dr. Mazhar Bağlı’nın konuşmacı olarak yer aldığı söyleşi programına; Nevşehir Valisi İlhami Aktaş, Ürgüp Kaymakamı Mehmet Maraşlı, Kapadokya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hasan Ali Karasar, Uçhisar Belediye Başkanı Ali Karaaslan, Çat Belediye Başkanı Kamil Duru, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ertan Özensel, Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Şükrü Velioğlu, Yapı İşleri ve Teknik Daire Başkanı Nihat Çavuşoğlu, akademisyenler, öğrenciler ve davetliler katıldı.

Söyleşi öncesi düzenlenen etkinliğin önemine değinen Rektör Prof. Dr. Mazhar Bağlı, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Kapadokya Üniversitesi ve Argos in Cappadocia ile bir geleneği başlatmak istediklerini ifade ederek;  “Bezirhane Buluşmaları’ adı altında başlattığımız bu güzel işbirliğin, tarihte çok kritik öneme sahip olan ve ciddi anlamda sosyolojik dönüşümlerin gerçekleştiği, düşüncelerin üretildiği Kapadokya’nın sahip olduğu kültürel mirasının yanı sıra günümüz ihtiyaçlarını da karşılayacak düşünceleri gelecek nesillere aktarılmasına büyük bir ivme katacağına inanıyorum” dedi.

Daha sonra ‘Çok Kültürlülük ve Birlikte Yaşamanın Siyesi ve Sosyolojik Tarihi’ üzerinde konuşan ve tarihten günümüze yaşanan olaylar üzerinden örnekler veren Rektör Bağlı, şu görüşlere yer verdi:

“Günümüzün en temel problemlerinden birisi siyaset biliminin, teolojinin,  hukukun ve sosyolojinin sürekli sorguladığı ve cevap aradığı temel bir sorunu ‘Farklılıkların bir arada barış ve kardeşlik içerisinde yaşatılması nasıl mümkün olur?’, ‘ Veya mümkün mü?’  Çünkü günümüz dünyasında 126 bölgede çatışmaların olduğu varsayılıyor. Bu çatışmaların bir kısmı çok derin çatışmalar, bir kısmı yüzeysel, bir kısmı içerisinde şiddet de dâhil olmak üzere çok farklı düzeylerde yaşanıyor.

İnsanlık arasında bir kardeşlik tesis etmeyi düşünüyor ve ‘ Bu nasıl mümkün olur’ dersek; pek çok toplumların, sahip olduğu farklılıkları bir enternasyonal ideoloji ortak paydasında buluşturmayı hedeflediği ve bunun için pek çok tezi ileri sürdüğü vesaire bir düşünce biçimi ve bu düşüncenin sonuçta çıkardığı sosyoloji de çok tehlikeli bir sosyolojidir. O halde bunu nasıl bertaraf ederiz der ve geriye dönersek; tarihten bugüne farklılıkların bir arada yaşatılması için ortaya konulan örnekler vardır. ‘Farklılıkları niye önemsiyoruz veya farklılıkları niye korumalıyız?’ dersek, temel cevabı doğa bunu emrediyor. Yani insanın doğal varoluşu farklılıklar üzerine kuruludur. Özellikle de insanoğlu için, DNA için farklılıklar Allah’ın varlığına işaret eden birer ayetler olarak kabul ediliyorlar ve her bir farklılık bizim için dünyaya açılan farklı bir penceredir. Her bir kişinin bakışı ve bir büyüklüğü bir vizyonu ortaya koyuyor. Nitekim ‘Babil kulesi’ hikayesi de çok benzer bir şekilde insanların tek tipleşerek tanrılaşma riskini ortadan kaldırarak, yani yukarıya çıkıp bir tanrı olma istinadını dağıtmak için, tek bir dil oluşturduğunda tanrı binlerce dil verip insanlığın bu tanrılaşma istinadını ortadan kaldırıyor. Dolayısıyla tek tipleşme diye bir şey insan türü için tabiata aykırı bir durumdur.
Bizim için Hz. Adem’in hikayesini takip ettiğimizde; bir defa Hz. Havva’ya dokunduğu, bir ötekisini gördüğü anda kendisinin bu dünyadaki serüveni başka bir biçimde başlıyor. Farklılıkların farkına, dolayısıyla kendisinin de farkına varıyor. Biz bir nevi bu serüveni takip ediyoruz ve giderek çeşitliliğin,  dünyayı tanımanın, dünyanın farkına varmanın keyifli bir serüvene dönüştüğünü çok rahatlıkla insanlık tarihinden okuyabiliyoruz.

Sonra ‘İnsanlık tarihinden bugüne kadar bu bahsettiğimiz örnekler hangileridir?’ tartışması başlıyor. Yani ‘Bugüne kadar farklı kavimleri, farklı inançları ve farklı kültürleri birbiriyle çatışmadan, savaşmadan, kavga etmeden bir arada tutan siyasal bir formül hangisidir?’ dersek, bizim tarihten okuduğumuz 5-6 hikaye yer alıyor. Bunlardan birisi bildiğiniz gibi Roma İmparatorluğunun kurduğu 18 farklı site devletinden müteşekkil bir imparatorluk.  Ve bu imparatorluk içerisinde nerdeyse her bir coğrafyadan bir kavim var. İkincisi Darius’un kurmuş olduğu Persepolis’in, kurduğu büyük bir birliktelik var. Bu olaylardan sonra imparatorlukların ve özellikle Osmanlı İmparatorluğunun kurmuş olduğu ‘Pax Ottomana’ dediğimiz ‘Osmanlı Barışı’ var. Ondan önce bizim için daha da kıymetli olan Hz. Peygamberin Mekke’den Medine’ye hicret ettiği zaman ‘Medine Vesikası’ olarak yazdığı ve kayıt altına aldığı bir sözleşme var. Ve günümüzde de Amerika Birlikteliği var.

‘Pax Ottomana’ dediğimiz Osmanlı Barışı’nın sloganı ‘Nizam-ı âlem, daire-i Adalet’tir. Adalet çizgisi içerisinde kalmak suretiyle âleme nizam vermektir. Bu şu anlama geliyor; adaletin nasıl tecelli edeceğinden emin olmaktır.   Osmanlının yönetim şekli günümüzde de çokca konuşulmaktadır. Hz. Peygamber örneğine gittiğimizde de, pek çok konuda düzenlemeye ihtiyaç vardı. Bura da bir otorite ortaya çıkıyor,  bunun sevk ve idaresi gerekiyor. Medine Vesikası’nda, Ensarlar, Yahudiler, Hristiyanlar, Muhacirler olmak üzere çok küçük topluluklar dâhil şu hususlara bağlı kalmak suretiyle birlikte yaşamlarını devam ettirirler diye vurgulanıyor.

Günümüz dünyasında çatışma çözümlemeleriyle ilgi yapılan çalışmalarda da şunu görüyoruz; eğer bütün insanların özet bir hulasasını ortak bir paydada buluşturursak, o zaman gerçekten bu farklılıkların bir çatışma sebebi değil de,  tam da bizim arzu ettiğimiz ve tıpkı Hz. Adem ve Hz. Havva’nın farklılıklardan keyif dolu bir serüveni keşfetmeleri ortaya çıkabilir. Bütün insanlarda var olan vicdan ve adaleti ortak bir payda yaptığımızda, biz farklılıkları birlikte tutabilecek bir sihirli formülü bulabiliriz.”

Söyleşi daha sonra Rektör Bağlı’nın katılımcıların sorularını cevaplaması ile son buldu.