Bir erkek için eve gelince eşinin gülümsemesi hayatındaki en önemli amaçlarından biridir.
Bu amaç bir süre sonra beklentiye döner.
İster ki eve geldiğimde eşim kapıyı gülerek açsın bana.
Günboyu sorumluluklarla boğuşarak yorulan kadın ise eşinin bazen gelişini bile farketmez. Kadın da ister ki eve gelince  yükümü biraz  alsa kocam, çocuklarla ilgilense mesela, sofrayı kursa.
Her iki taraf da kendi içinde beklentisiyle kalır çoğu zaman.
Erkek için ev, mesainin bitip (oysa evde de başka bir mesai bekler onu) kendini attığı bir liman; kadın için ise süresiz mesaide kalıp neredeyse bazen hiç karşılık almadığı bir mahzene döner.
Bunun üstüne eklenen " Sen ne yapıyorsun ki evde akşama kadar " ifadesiyle yıkılan hayaller.
Karı koca hayatın onca telaşı içinde  ne kendilerine ne de ilişkilerine zaman ayırmayı önemser.
Bu, zamanla evlilikte kopmalara neden olur. En güzel başlayan ilişkilerde bile oluşan hüsran olur.
Kadının gülümsemesinin anlamı: 'Sen benim için çok önemlisin, iyi ki varsın, sen ve bizim için yaptıkların çok değerli' dir.
Her erkek kendi lisanınca eşini ve ailesini memnun etmek için çabalar. En azından bu başlarda böyledir. Sonra bu çaba görülmedikçe ya da yeterli bulunmadıkça giderek enerji ve istek tükenir.
Erkek " Nasıl olsa bi anlamı yok " diyerek kendini geri çekmeye başlar. Oysa bir erkek için eşinin gülümsemesi her şey demektir.
Ha bir de şöyle bir durum var. Sorunlar karşısında öfkesini kontrol edemeyip bağırıp çağıran, vurup kıran erkek, eşinin hiçbir şey olmamış gibi davranmasını, yakınlık göstermesini bekler.
Oysa karşı taraf kırılmıştır.
Nasıl hiçbir şey olmamış gibi davransın ki?
Öfkesini içine bastıran eş, sessiz bir çığlıkla muhatabına bağırır " Beni onar. "
Ancak öfkeyi kusan taraf bu çığlığı ya duymazdan gelir ya da bastırır.
İşte bu yüzden eve gelince kendisini gülümseyerek karşılayan bir kadın bulamaz.
Bu durumda kırılan taraf kırgınlığını açıkça ifade edip paylaşmadığı sürece  bu sorun büyür gider.
Paylaştığımızda ilk zamanlar evet belki  çok şey değişmeyecek  ancak zamanla taşlar yerine oturmaya başlayacaktır.
Çünkü içimizdeki kırgınlığı,öfkeyi muhatabına ifade etmediğimizde, o duygular içimizde birikir ve bedenimizi ele geçirir.
Artık gülümseyemez oluruz sonra. Gülümseyebilmek için önce acının, kırgınlığın, öfkenin ifade edilebilmesi gerekir.
Bunlar bastırılıp yok sayıldıkça ilişki kangrene döner.
Malesef toplumumuzda bir çok erkek sorunları genelde görmezden gelir; kadın sorunun içinde boğulurken adam bunu sorun olarak bile görmez.

Böyle olunca kadınlar sorunlarını başka yakınlarıyla (annesi vs.) paylaşmaya başlar.
Bu durum da duygusal olarak giderek eşlerin arasına uçurum sokar.
İnsan duygularını ve sorunlarını paylaşabildiği kişi ile yakınlaşır, paylaşamadığındansa zamanla uzaklaşır.
Biriken ve üstü örtülen küçük sorunlar evlilikte cinsel sorunlara da yol açar.
Evlilik ilişkisinin beslendiği en temel kaynak olan cinsellik bozulmaya başladığında ise artık bir evde yaşayan iki yabancıya döner hayatlar. Ve ardından gelen aldatılmalar vs.
Bir çok kadın eşiyle yeterince paylaşımda bulunamadığı  ya da eşinin farklılıklarını kabullenemediği ve yaptıklarını yeterli bulmadığı için çocuklarına tutunur.
Onları hayatının merkezine koyar ve hayatındaki bütün boşluklarını çocuklarıyla doldurmaya çalışır.
 "Çocuğunu farkında olmadan kocası yerine koyar."
Bu durum evlilikte eşlerin birbirinden uzaklaşmasını sağlayan en temel sebeplerdendir.
Bu üzücü tabloların oluşmaması için lütfen herkes içinde bulunduğu sürece bakıp karşılıklı birbirini suçlamayı bıraksın ve sorunları dikkatle birlikte ele alıp paylaşmayı öğrensin.
Duyguları ve hayatı paylaşmanın bir yolu mutlaka vardır hem de bütün farklılıklara rağmen.
Yeter ki isteyin ve biraz sorumluluk alın. Unutmayın ki eşiniz sizin aynanız ve imtihanınızdır.
Ta ki yüzleşip aşana kadar insan zaaflarından kaçamaz.
Eş, Allah'ın Rab sıfatının tecellisidir.
Bu tecelli karşısında aktif irademizle teslim olmalı, bu çetrefilli süreci birlikte onarmalıyız.
Yükü tek başına omuzlamamalı ya da başka omuzlara yüklememeliyiz.
Şikayetlenmek ve susmakla hiçbir yere varamayız.
Paylaşmanın dilini öğrenelim. Muhatabımızı duymazsak iletişim kuramayiz. Muhatabı duymanın yolu içindeki beni susturmaktır.  İçindeki beni susturamayan ne kendini ne de muhatabını duyabilir.
Sevgiyle ve Sağlıcakla kalın...

Psikolog Fatma Çalışkan
Pozitif Psikoterapist
Psikodrama Co Terapist
Aile Danışmanı