EZAN VE DÜĞÜN
 
Bugün değerli bir arkadaşımdan e-posta aldım. Yaşadığı şehirde bir otel bahçesindeki düğünde çalan orkestranın, ezan okunurken müziğe ara vermemesi arkadaşımı bir hayli üzmüş ve konuyu bizimle paylaşma gereği duymuş. Kendisine şöyle bir cevap yazdım:
 
Değerli Hocam,
Bu konuda görgüsüz düğün sahipleri ve densiz orkestrayı eleştirmeden evvel, estetik, mimari, musiki ve akustik konusunda dibe vurmuş Türkiye’deki “Cami Müslümanlığı”na küçük bir neşter vurmak gerektiğini düşünüyorum.
 
Maalesef betonun, çeliğin, yüksek volümlü ses sisteminin ve devasa hoparlörlerin gücünü ve hâkimiyetini "İslam'ın gücü ve hâkimiyeti" zanneden; en yüksek minarelerle, en güçlü hoparlörlerle Allah'ın tüm insanlığa gönderdiği evrensel mesajı Kur'an-ı Kerim'i insanların gözüne ve kulağına sokacağını ve dünyaya hâkim kılacağını zanneden modern-bedevi bir medeniyeti Cami Müslümanlarından toplanan paralarla ülkenin dört bir yanında büyük bir hızla inşa etmeye devam ediyoruz.
 
Değerli Hocam,
Emin olun ki, şikâyetçi olduğunuz bu konuyu o mahallenin cami imamıyla, o beldenin müftü efendisiyle, birkaç tarikat, dini vakıf ve dernek temsilcisiyle görüşseniz ve "bu tür ezan düşmanı düğün sahiplerine ve orkestralara haddini bildirmek; ezan sesinin orkestra sesini bastırması için daha büyük ve daha pahalı ses ve hoparlör sistemine ihtiyacımız var; ilk Cuma namazı sonrası cemaatten para toplamalıyız" deseniz, bir hafta içinde o para toplanır ve o orkestranın sesini bastıracak güçte son model bir ses sistemi camilerde kurulur.
 
Ne acıdır ki, yüz metrekarelik mescitte, arkasındaki bir buçuk saf cemaate aldırmaksızın, namazın
"dışındaki altı şartına" yeni şart olarak “mikrofon” şartını ekleyen imam efendi, son teknoloji telsiz sistemli yaka mikrofonunu özenle gömleğinin döşüne iliştirerek, dörtte üçü boş mescidin duvarlarında ve bir buçuk saf cemaatin kulaklarında ses patlamaları eşliğinde namaz kıldırmayı büyük bir maharet zannetmektedir.
 
Müezzin efendinin okuduğu ezanın, minaredeki hoparlörden yayılan adeta ses duvarını aşan sesini ise ancak ısı ve ses yalıtımlı balkon kapılarınızı ve pencerelerinizi kapatıp "filtre etmek" suretiyle dinleyebilirsiniz. Tıpkı trafikte yanı başınızdaki otomobilin müzik sisteminden çıkan sarsıcı "dum dum tıs dum dum tıs" seslerinin etkisini azaltmak için arabanızın camlarını kapatmak zorunda kaldığınız gibi.
 
Ezan'dan, ezan'ın evrensel mesajından ve davetinden değil, ama ne acıdır ki ve nasıl bir paradokstur ki, minareden yükselen bu yüksek sesten rahatsız olur, ama rahatsızlığınızı bırakın en yakınınıza, kendi iç dünyanıza bile fısıldamaya çekinirsiniz. Çünkü bu ülkede bir zamanlar Allah, Peygamber, Kitap ve Ezan düşmanları, Ezan'ı susturmaya, sesini kısmaya çalıştığını hatırlarsınız. Ezan’a değil ama ezanın insan kulağını rahatsız edici biçimde yüksek volümlü hoparlörlerle okunuş şekline içinizden itiraz ederseniz, ama “ezan düşmanlarıyla” aynı kefeye konulmaktan, "ezan düşmanı, kızıl kâfir" olarak yargılanmaktan, yaftalanmaktan korktuğunuz için de itirazınızı asla dillendiremezsiniz.
 
O zaman da mimariden, akustikten, musikiden, sanattan, estetikten yani kısaca nitelikten uzak bazı insanların, kendi algı ve anlayışına göre ürettiği "O halde, bu ülkede ezanı susturmak isteyenlere inat, biz de ezan sesini bulabildiğimiz en son teknolojik imkânlara yükseltmeliyiz; en yüksek minareleri, en büyük, en süslü, en şatafatlı camileri yapmalıyız; ezan düşmanlarının yüreğine korku salmalı, onları minarelerdeki hoparlörlerden yükselen en yüksek volümlü seslerle dövmeliyiz..." şeklindeki niceliği kutsayan, niteliği ayaklar altına alan, modern-bedevi bir çözüm tarzına ister istemez teslim olursunuz.
 
Çünkü bu ülkede nicelik ve nitelik arasındaki mücadeleyi her alanda nicelik kazanmakta; nicelik prim yapmaktadır. Niteliği anlamak ve anlatmak zaman ister, emek ister, yürek ister, düşünmek ister, zahmet ister, çile ister, alın teri ister; ezberleri bozmayı  ve risk almayı gerektirir. Kim uğraşacak bunlarla: Tak fişi, bitir işi! 
 
Değerli Hocam,
Kanaatimce, verdiğiniz somut örnek olaya ilişkin rasyonel çözüm şu olmalıdır:
Ses, akustik, mimari ve musikinin hem sanat hem de bilimsel yönünün olduğu; insanın duyularına hitap eden belli standartlarının bulunduğu öğretilmelidir.  Ses sistemlerini kamuya açık alanlarda dini, siyasi, kültürel, sportif, sanatsal ya da eğlence amacıyla kullanan ve uygulayanların, hem bilimsel kurallara ve ölçülere, hem de toplumsal hayatın gerektirdiği saygı ve anlayış çerçevesinde, başkalarının haklarına zarar vermeyecek ölçüde kullanması gerektiği öğretilmelidir.
 
Ayrıca başkalarını rahatsız edecek güçteki yüksek sesin gürültü kirliliğine yol açacağı; sesin yüksekliğinin niceliksel bir özellik olduğu; sesin “ne dediğinin” ise niteliği ifade ettiği; niceliğin değil niteliğin önemli ve değerli olduğu; zaten dinin emrettiği takvanın da nicelikte değil, nitelikte gizli olduğu anlatılmalı ve öğretilmelidir.
 
Şunu asla unutmayalım ki, dini, mezhebi, inancı, görüşü, dili, ırkı, rengi, cinsiyeti ne olursa olsun, ancak barış, özgürlük, hak ve adaleti önceleyen; barış içinde bir arada yaşama iradesini ortaya koyan erdemli insanlar, gerçek evrensel İslam Sistemini yeryüzünde kurabileceklerdir. Aksi halde dünyanın her yerinde ve hayatın her alanında niceliksel içi boş ses savaşları devam edecektir; ta ki, tüm bu boş sesleri bastıran, sonlandıran; yeni, gerçek ve nitelikli bir dönemi haber veren Sûr'a Hz. İsrafil üfleyinceye kadar...
Selam ve muhabbetle... 
 
07.08.2014
Mehmet BİÇER