GÖRDÜKLERİMİZ DUYDUKLARIMIZ

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TARIM.

Yurdumuzun toprağı gerçekten çok kıymetlidir. Fiziki açıdan, tarihi açıdan, jeopolitik açıdan ve daha birçok açıdan incelediğimizde veriler hep bunu söylemektedir.

Takson (Dünya bitki bölgeleri) açısından, Anadolu’nun büyük bir kısmı dünyanın en büyük takson bölgesi olan İran-Turan bölgesinin en batı ucunda yer almaktadır. Ta Orta Asya’dan, Anadolu’ya uzanan bu bölge uçsuz bucaksız bozkırlarla kaplıdır.

Ayrıca yurdumuzda Akdeniz Bitki topluluğu ve Avrupa-Sibirya (Karadeniz bölgesi) bitki topluluğu bulunmaktadır. Bu durum Yüce Allah’ın bizlere sunduğu çok büyük bir Lütfi keremdir. Bitki bölgelerinin geçiş bölgelerini de hesap edecek olursak, bizdeki nimetler dünya üzerindeki başka hiçbir bölgede yok gibidir. Geçiş bölgesi, bitki bölgelerinde iki bölgenin bitkisi ve ağacının ola bilmesidir. Antep fıstığı bir Akdeniz bitkisidir. Yöremiz ise İran-Turan, yöremizde Antep fıstığının yetişmesi geçiş bölgelerine iyi bir örnektir.

Bitkisel açıdan da oldukça zengin bir bölgede bulunmaktayız. Yurdumuzda bitki sayısı tamamlanamamışsa da 9000 civarında tohumlu ve eyreltimsi bitki bulunmaktadır. Bu oran koskoca Avrupa kıtasında 15.000dir. Oysa Avrupa Türkiye’den 15 kat daha büyük olduğu hesap edilirse bitki zenginliğimiz apaçık görüle bilir. Endemik bitki açısında da oldukça zengin bir bölgedeyiz. 3000 civarında endemik bitkimiz olduğu düşünülmektedir. Oysa bu sayı Avrupa’da 2750’dir. Amerika’da bu sayı 4.035, Japonya’da 2000’dir. Bunun yanında İngiltere’nin bitki sayısı sadece 2000’dir. Adamlar envanterlerini çıkartmışlar, bitki sayımını bitirmişler. Bu çalışma bizde henüz bitirilememiştir.

Hayrete şayandır, naçizane bitki kitabımı hazırlarken iki alt tür keşfetmem garipsenmeyecek bir durum olarak görülmektedir.

Topraklarımızın tarihi, jeopolitik ve diğer sosyal, ekonomik geçmişlerinde birçok devletin kurulduğunu dolayısı ile pek çok farklı kültürün yurdumuzda yaşadığını görürüz. Bu durumda ayrıca bir zenginliktir. Örneğin ak kestanesi orta Avrupa’ya işaretlenmiş bir ağaçtır. Yaprakları yem bakımından kervan hayvanlarına katkılar sağladığı için önce İpek yolu çevresine sonra da yurdumuza dağıldığını düşünmek gerekmektedir.

Yurdumuzun kervan yolları üzerinde olması ticaretin, tarımın başka bir deyişle ekonominin, yeni bilgilerin ve becerilerin yöremize çabuk ulaşması da hatırı sayılır ayrıcalıklardandır.

Dünyada tarımın ilk yapıldığı, ilk yerleşik alanlara (Göbekli tepe) geçilmesi toprağın ve bitkilerin daha derinlemesine incelenip uygulanmasına imkân sağlaması da yurdumuzun tarım bakımından önemli olduğu gerçeğini bildirmektedir. Örneğin Hititliler anasonu ekmeklerine katmışlardır.

Burada önemli olan bizim bu nimetlerin yüzde kaçını kullana bildiğimizdedir. Şöyle ki, her bitki kendine münhasırdır. Farklı fito kimyasallar ve özellikler içerir. Avrupa bunları ayrıştırıp satmakta ve ekonomisine katkı sağlamaktadır. Başka bir deyişle bitkisini tanımakta, sevmekte ve korumaktadır.

Bu konuyu hemen örnekleyim. Sarı kantaronda 70 küsur, Nanede 50 küsur madde bulunmaktadır. Bu oran dikenlerde ne kadar? Başka bitkilerde ne kadar bilmiyoruz. Bitkiden istifade alanları gerçekten çok fazladır. Boya verenleri vardır ki bu sayede kumaşlar halılar boyanır. Hatta yöremizdeki kaya kiliselerini ikonalarda da boyalar bitkilerden elde edilmiştir. Koku verir ki, bu sayede insanlar koku elde etmesinin yanında bitki için tozlaşma yapacak böceklere adres olurlar. Aroma verir biz insanların hoşuna giderken ot obur hayvanların yemelerini önlerler. Tohumlarından, yapraklarından, öz sularından; Kahve, sakız, çaylar elde ederiz. Şifacıları vardır, zehirlileri bile vardır. Günümüzde bunların bilinen birçok özelliği de unutulmuştur. Bitki konusu devlet politikası olmaya değer bir konudur. Zira kendimize özel teknolojiler geliştirmenin yanında istihdamı, çevreciliği mükemmel olmasının yanında geliri hayrete şayan olacağını herkes görecektir. Bu uğraşı ayrıca memleketimizi güzelleştirecektir.

İnsanlarımız bu konuda başarılı olmak zorundadır. Yüce Allah Anadolu’yu nimetlerle donatmış. Bize düşen sadece çalışmaktır. En büyük eksiğimizden biride, tohum ve bitki bankalarımızın olmayışıdır. Yöresel olarak doğa müzeleri ve alanları insanların bilgi ve kültür açsından yetişmesini sağlayacaktır. Hem hazırlayanlara hem de halkımıza güzel etkinlikler sunacaktır. Bazı bitkiler nadir konumuna gelmekte, bazıları kırmızı çizgi denen kategorilerde değerlendirilmekte ve bazıları da sessizce dünyadan yok olup gitmektedirler. Dünyamızın güzelliklerine seyirci kalmamak adına birtakım çabalar harcamak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Günümüzde insan oğlu doğayı kirletiyor, dünyayı aynı bir miras yedi gibi para kazanmak için çarçur ediyor. Efendim unutmayalım ki, dünya biz insanların değildir. Oysa biz insanlar dünyanın parçasıyız. Dünya biz insanlardan daha tehlikeli badireler atlattı. Aklımızı başımıza alalım ki bizi de atlatmasın.

Yöresel tarihimizde doğa ve tarıma dönecek olursak, yazarların, seyyahların ve tarihin kayıtlarında yöremizin sedir ormanlarıyla kaplı olduğunu görürüz. Günümüzde öyle ya da böyle nedenlerle kaybettik.

Bitkilerin yaşaya bilmesi için suya gerçekten ihtiyaç vardır. İnanmazsınız ama yöremiz aynı zamanda da su zengini bil bölgeymiş. Akarsular hariç iki dev su çanağına sahip olan yöremizde en az 100.000 yıllık fosil suların olduğun okumuştum. Çanaklardan bir tanesi Misli ovası çanağı imiş. Çanaktan taşan su borus çayı adında ta Kızılırmak’a kadar, başka derelerin de katılmasıyla akarmış. Su 10-15 metrelerden çıkarmış. Günümüzde400-500 metrelerden ancak su çıka bilmektedir. Misli ovasından çıkarılan yüzlerce kuyu vurulmazdan önce toprak b sudan eminir, toprağın devamlı nemli kalmasını da sağlarmış. Bu sayede Misli ovası zümrüt gibi yeşilmiş. Kurumlarımız patatese bir alternatif bir tarım geliştiremedi.

Nevşehir’in öteki su çağı ise Kalaba-Boğazlıyan çanağı olarak hatırımda kalmıştır. Ne yazık ki orada da altın aranmaktadır. Siyanürün bir şekilde çanağı kirlettiğini düşünelim. O toprakları sonsuza kadar kaybederiz. Adını da zehirli topraklar koyarız.

Başka makalelerimde de bahsetmiştim. Para sonuç değildir. Topraklar ve vatan sadece bizim nesillerin harcaya bileceği bir materyal de değildir. Vatan her şeyiyle gelecek nesillerindir. Bizler sadece katkıda bulunur, Allah’ın bize bahşettiği hayatı yaşar ve kaybolup gideriz. Zira insanın ve canlının doğası budur.

1970’lı yıllarda mera katliamları yapılmış olduğunu okumuştum. Traktörlerin her şeyi hallettiği düşünülen yıllardı. Üstelik meralar sadece hayvanların yemlendiği yerler olarak da düşünülmemelidir. Çeşitli nedenlerle toprak heba ediliyor. Bir çorba kaşığı kadar toprağın 300-400 yılda oluştuğunu da unutmamak gerekmektedir. Bir deyişle bozulan meraların ıslahı için önümüzde çok uzun yıllar vardır. Günümüzde harap bir şekilde bırakıldığını da düşünürsek işimizin çok zor olduğu görülmektedir.

Tüm olumsuz şartlara rağmen toprak yine analığını yapıyor, şefkatini ve korumasını cömertçe sunuyor. Endemik bitkiler, egzotik bitkiler, yem bitkileri, sanayi bitkileri ve dahi birçok kategoriye bölme imkânımız olan bitkilerden stratejik bitkiler sınıfı da vardır. Bu bitkiler vatanın insanlılarına daha fazla gelir getirdiği gibi bazı eksik yönleri kapatmakta kullanılır. Yöremiz ve başka yöreler de bitki isimleri de değişe bilir. Bunlardan birkaç örnek sunmak isterim.

Kudzu; sarmaşık görünümlü, baklagillere yakın bir bitkidir. Günde 30-100 cm büyüye bilme kabiliyeti vardır. Uzak doğu insanları tarafından yemek olarak da kullanılması bitkinin uygun bir bitki olduğunun göstergesi sayıla bilir. Amerika çölleşmek üzere olan Florida topraklarında bu bitkiyi uygulamış ve başarılı olmuştur. Yapay kudzu meraları oluşturmuş ve küçük ve büyük baş hayvancılıkta olağan üstü başarılar kazanmıştır. Bu bitkiyi yonca ile karşılaştırmak daha uygun olacaktır.

Hint yağı bitkisi; Yetiştirmek zahmetsizdir. Zaten bitki de toprak seçmemektedir. Aynı zamanda bir peyzaj bitkisi olarak da görülmelidir. Tohumlarından %50’nin üzerinde yağ elde edilmektedir. Yağının çabuk kuruyan yağlar sınıfında olduğu da unutulmamalıdır. Jet ve uzay yakıtı olarak sanayide de kullanılmaktadır. Ayrıca Patlayıcı madde yapımında da aranan bir madde olduğu da unutulmamalıdır. Bence ilginç tarafı ABD nin en büyük üretici olmasının yanında yine en büyük ithalatçısı olması, ayrıca Hint yağının yıllık üretiminin açıklanmaması düşündürücüdür. Hani aklıma geliyor da, tarımını bizlerde yapsak mı acaba…. Zira topraklarımızda ekilmeyen, dikilmeyen birçok yer var. Araştırmaların yapılıp hiç olmazsa ABD’ye satılacak bir ihraç ürünü olur diye düşünmeden edemiyorum.

Çörek otu yöremizde yabani bitki olarak kırsal kesimlerde bolca bulunmaktadır. Suriyeli Türkmen bir kardeşimizle konuşuyorduk. Tarla tarımını konuşurken bana; biz tarlalarımızda buğday tarımını bıraktık çörek otu ekiyoruz. Hem zahmetsiz, karide buğdayın tam 4 katıdır. Demişti.

Kapariyi de örnekleyim. Kendine münhasır bu enteresan bitki, yayılıcı ve sürünücüdür. Yetiştiği yerlerde yabani bitkiye hayat hakkı tanımaz. Çiçeklerini de ağustos ayından sonra açar. Arıcı bir bitki oluşunun yanında yangın mevsiminde yeşil oluşu ve yangını yayıcı yabani bitkilerin yetişmesini önlediği için yangının yayılmasını da önlemektedir. Bizim kültürümüzde kullanılmasa da Avrupa ve diğer bazı ülkelerde kahvaltılık olarak sofraya gelmesi bizler için bu bitkinin yetiştirilip pazarlanmasına bir fırsat gözüyle bakmamıza neden oluyor. Sonra kapari öyle toprak seçici filanda değil ve tam tersine mücadeleci bir bitkidir. Uçhisar kalesinde görmüştüm. Kayanın tığ kadar deliğinden koskocaman bitki çıkmıştı. Eski hapishane duvarlarında da kapariler göz dolduruyordu. Peyzaj bitkisi olarak da duvarlara ekilip sarkması sağlana bilir.

Bu tür bitkiler üzerinde durmak zorundayız. Tanıtımlarına devam edeceğim. Bazılarını denedim. Becerebildiğim oldu, beceremediğim oldu. Çin kalkınırken hemen hemen her iş kolunda olduğu gibi tarım- hayvancılıkta da deneme yanılma yöntemlerini kullanıp kısa bir sürede dünya devi oldular çıktılar. Gençliğimden beri yapılmayanı yapmak istemiştim. Çevrem, dostlarım ve insanlarım bana devamlı köstek oldular. Yapamazsın dediler. Neden diye sorduğumda yapamazsın, olmaz işte… Böylede bir tarafa varamayız. Tavşan yetiştirdiğimde de aynını yapmışlardı. Olmaz, yapamazsın dedikleri halde dikkatli bir şekilde tavşanların yetişmesini takip ediyorlardı. Başarsaydım, Nevşehir tabiri ile o işe hooleşecekdi. Yapamadık, biz zaten yapamayacağını biliyorduk. Dediler. Bu bir zihniyet meselesidir, eğitim meselesidir. İnanın para meselesi hiç değildir. Zira işi; Yürek gücüyle yaparsın. Bilek o yüreğe bağlı olması gerekir. İnsanın inadı beyne değil de yüreğe bağlı olması, beynin toplanan bilgileri serbest hayata süre bilecek beceriler geliştirmeleri başarının anahtarıdır. Bazen elin lafına kulak kapatılmalı, bazen de dinlenip süzüle bilmelidir.

Yöremizde bazı yabancı otlar da çoğalmaktadır. Aslında bu bitkilerin tarihi kayıtlarda olması, ismine münhasır köy göçürenler, çocukluk yıllarım dahil günümüze kadar pek sorun gibi durmuyordu. Tarihimizde atalarımız bu otun yaygınlaştığı yerlerden göç etmek zorunda kalmışlardı. Toprağın nemini, gücünü, gübresini neyi var, neyi yoksa çekip almakta, tarımı yapılan bitkileri zayıf düşürmektedir. Temizleyemiyorsun. Yine çıkıyor. Hadi temizledin diyelim, başka yerlerden geliyor yine çıkıyor. Bir işe yarayıp yaramadığını bilmiyoruz. Zira araştırmalarla karşılaşmadık. Canavar otu da asalak ve yayılıcıdır, bu bitkiyi belli yörelerde boğaları cinsel yönde kızdırmak için verildiklerini Sayın Baytop’un kitabında okumuştum.

Kuraklığı, sıcaklığı, susuzluğu da yanına alan küresel ısınma koşarak geliyor. Gazete haberine göre bilmem baç bin yıldan beri böyle bir şeyi yer kür yaşamamış. Biz insanlar böyle bir şeyi hiç görmediğimiz için bize şaka gibi gelmektedir. Üç tarafımız denizlerle çevrilidir. Deniz suyundan, temiz su elde etmek için çalışmak zorundayız. Bazı ülkeler önceden yaptığı için mesafe kaydetmişler. Kendilerine has teknolojiler geliştirmişler. Bakın İsrail’e çöl kumunda olmadık meyveler yetiştirip ihraç ediyorlar. Efendim toprak çöl, su ise Akdeniz’den. Bizlere düşen bu haberleri izlememizdir. Siyasilerin çok daha önemli işleri olduğunu sanıyorum. Hepinize sağlık ve sıhhatler diliyorum.