Külliyenin sahibi adından da anlaşılacağı üzere Nevşehirli Damat İbrahim Paşadır. Ezdin Voyvodası Ali Ağa'nın oğlu olarak 1670 yılında Niğde'nin Muşkara ilçesinde dünyaya gelmiştir. Nevşehirli denmesinin nedeni ise Muşkara'nın, Nevşehir'in eski adı olmasıdır. İbrahim Paşa Sadrazam olduktan sonra yerleşim yerinin adını Nevşehir olarak değiştirerek baştan sona imar etti.

Nevşehirli Sadrazam Damat İbrahim Paşa, saraya ilk olarak helvacı olarak girmiş, sonra Baltacı ve Evkaf Katibi olarak görev yapmış ve Şehzade Ahmed'e hizmette bulunmuştur. Şehzadenin tahta çıkması ile 1703 yılında sarayda Darüssade Ağası Yazıcılığına getirilmiş ama bir müddet sonra Sadrazam Ali Paşa tarafından saraydan uzaklaştırılmıştır . Saraydan uzaklaştığı dönemlerde muhasebe üzerine tecrübe edinmiş ve 1712 yılında saraya Harem Dairesi Muhasebecisi olarak geri dönmüştür.

1704 yılında III. Ahmed ve Emetullah Kadın'dan olma Fatma Sultan dünyaya gelir. Kız kardeşlerinin 30'a yakını daha küçük yaşlardayken ölmüştür. 4 yaşına geldiğinde Kubbe Veziri Abdurrahman Paşa ile nişanlandırılır ilkin ancak bir yıl sonra 1709'da Silahdar Ali Ağa daha uygun görülür. 5 yaşında iken göstermelik olarak (Suri) Silahdar Ali Ağa ile evlendirilir böylelikle. 11 Mayısda nişanı, 13 Mayısda nikahı, 16 Mayısda da düğünü yapılır. Nikaha müteakip Silahdar Ali Ağa, Sadrazam Ali Paşa olur. 16 Mayıs gecesi sözde gerdeğe girerler.

1715 yılına gelindiğinde İbrahim Paşa, Mora Seferine Mevkufatçı (Bir çeşit gardiyan, gözaltı memuru) olarak katılır. Sadrazam Ali Paşa komutasındaki ordu Mora Seferi ile Venediklilerin elinden eskiden kaybettiğimiz bir çok yeri geri alır (İşin ilginci bu sefere çıkmamızdaki neden Mora'da yaşayan Ortodoks'ların Venediklelerden memnun olmamaları ve Osmanlı hükümdarlığına girmek istemeleridir). Dönüşte İbrahim Paşa, Ali Paşa tarafından Tahrir (Katiplik) işi ile görevlendirilir.


1716 yılında bu zafere dayanamayan ve Karlofça antlaşmasına aykırı bulan Avusturya, Osmanlıdan Mora'yı Venedik Cumhuriyetine geri vermesini ister, Osmanlı talebi reddedip 150 bin kişilik orduyu yine Sadrazam Ali Paşa komutasında  Avusturya'ya yollar. Karşısında Savoy Prensi Eugen ve 76 bin kişilik bir ordu bulur. Askeri motive etmek ve savaşı canlandırmak isteyen Sadrazam Ali Paşa ön saflara geçer ancak bu hareket onun sonu olur ve şehid düşer. Ordu dağılmak üzereyken daha büyük bir malubiyetten İbrahim Paşa kurtarır ve orduyu toparlar ancak mağlubiyetten kurtaramaz. Savaş dönüşü durumu Padişaha iletmek için Edirne'ye yola çıkar. III. Ahmed çok güvendiği İbrahim paşayı geri göndermeyerek Ruznameci Başı (Muhasebeci/Takvimci başı) yapar, bir kaç gün sonra da Sadaret Kaymakamı (Başbakan yardımcısı/Sadrazam yardımcısı) olarak atar.

Burada küçük bir not düşeceğim. Dikkat ederseniz İbrahim Paşa savaş sonucunu bildirmek için Edirne'ye gidiyor. Peki neden? Başkent İstanbul değil mi? Padişah İstanbul'da değil mi? Sultan III. Ahmed'den önce padişah olan II. Mustafa "Zevk, sefa ve rahatı kendimize haram eylemişizdir." diyerek tahta çıkmış ama sonrasında Edirne'de vur patlasın çal oynasın diyerek av partileri düzenlemiş ve rahata dalmış, sonrasında ise İstanbul'a hiç dönmemiştir. Devlet yönetimini vezirine bırakmıştır ama bu durumu hoş karşılamayan halk ayaklanmış ve Edirne'yi basarak yerine kardeşi III. Ahmed'i oturtmuşlardır. III. Ahmed olayın vehametinin farkına varmış ve İstanbul'a dönmüştür ancak zaman zaman Edirne'ye gelmiş ama daimi olarak kalmamıştır.

Konumuza dönersek; Avusturya mağlubiyetinde Sadrazam Ali Paşa şehid olunca, III. Ahmed kızı Fatma Sultan'ı İbrahim Paşa ile evlendirir. 12 yaşında dul kalan Fatma Sultan 13 yaşında 19 Şubat 1717'de tekrar evlenir böylece. İbrahim Paşa da 1718 yılında Sadrazamlığa atanır. İlk yaptığı iş Pasarofça Antlaşması ile kazanılan bir kaç yeri iade etmesidir.


Lale Devri diye bilinen dönemin başlangıcı bu noktadır. Adı sonradan konulmuştur. Argoda "büyük olaylar öncesi rahat dönem" anlamına gelir. O dönemde sanatta Lale motiflerinin çok kullanılmasından bu döneme Lale devri dendiği anlatılmaktadır. Tasavvufi anlamda mı Lale motifi çizmişler yoksa sanatsal olarak mı beğenip çizmişler doyurucu bir kaynak bulamadım. Ancak dönem Pasarofça sonrası oluşan barış ortamının verdiği rehavettir daha çok.

Mükemmel üçlü:
I. Ahmed'in kardeş katlini kaldırmasından sonra şehzadelerde rahatlama olmuş ve III. Ahmed'e de şehzadelik döneminde rahat rahat eğitim alma imkanı sağlanmıştır. Böylelikle Avrupayı yakından takip etme imkanı bulmuş ve özellikle matbaayı Osmanlıya kazandırmak için çok uğraşmıştır.
Kızı Fatma Sultan, Fransız kültürüne ilgi duymuş ve hatta bir dönem Fransa'nın isteklerini babası ve kocasına kabul ettirmeye de çalışmış. Keza İbrahim Paşa'nın da III. Ahmed ile iyi geçinmesinin en önemli nedeni de benzer özelliklere sahip olmasıdır. Nadide kitapların ucuza Avrupaya satılarak yollanmasını yasaklamış, kütaphaneler tesis ettirmiştir. İlk matbaa İbrahim Müteferrika'nın evinde kurulmuş ve ilk eser basılmıştır (Vankulu Lügati).

Her şeyin bir sonu vardır ya, Lale Devri'nin sonu da yine Sultan'ın yönetime ilgisizliğinden olmuştur. 1722'de başlayan İran savaşının neticelendirilememesi, yalan haberlerin (Sadrazamın emri ile Tebriz'in İran'a bırakılması) yayılması ve yapılan eğlencelerin israf olarak görülmesi neticesinde Yeniçerilerde huzursuzluk baş göstermiştir. 25 Eylül 1730'da On yedinci Ağa bölüğü Yeniçerisi Patrona Halil ve yandaşları ayaklanmayı başlatmışlardır. İlk başta halkın destek vermemesinden korkarak vazgeçmişler ama 3 gün sonra Beyazıd Camii'nin Kaşıkçılar Kapısından yürümeye başlayarak ayaklanmayı resmen başlatmışlardır.


III. Ahmed isyancıların derdini sordurur. İsyancılar İbrahim Paşa dahil 37 kişinin kendilerine teslim edilmelerini isterler. III. Ahmed korkudan damadı ve Sadrazamı İbrahim Paşa, Kaptan-ı Derya Kaymak Mustafa Paşa ve Kethüda Mehmed Paşa'yı boğdurup cenazelerini öküz arabasına koydurarak isyancılara yollar. İsyancılar cesetleri sürükleye sürükleye götürürler.
İbrahim Paşa zamanında Etmeydanına Yeniçeriler faydalansın diye bir çeşme yaptırmıştır. Gel zaman git zaman isyancı Yeniçeriler İbrahim Paşa'nın cesedini bu çeşmeye asarlar. Ancak olay burada da bitmez. Tüm isteklerini yerine getiren III. Ahmed'i indirmek gerekir ve bir bahane gereklidir. İsyancılar cesedin İbrahim Paşa'ya ait olmadığını söyleyerek götürüp sarayın kapısına atarlar. III. Ahmed kendisine ve ailesine zarar gelmemesi karşılığında tahttan inerek yerini oğlu Şehzade Mahmut'a bırakır.

İbrahim Paşa'nın naaşı daha önceden yaptırdığı külliye içerisindeki türbeye defnedilir. Dönemin ünlü şairlerinden Nedim ise isyancılardan kaçarken, damdan dama atlarken düşerek can verir.

Eşi öldürülen, babası tahttan indirilen Fatma Sultan'ın mallarına el konur ve eski saraya gönderilir. Bir müddet sonra hastalanan Fatma Sultan 1. Mahmut tarafından Çırağan sarayına yerleştirilir ve henüz 29 yaşında iken vefaat eder. Cenazesi Yeni Camide Valide Turhan Sultan Türbesi dışına defnedilir.