TÜRKİYE GENELİNDE MEMURUN EKONOMİK HAKLARI İÇİN BASIN AÇIKLAMASI YAPILDI

Eksen Sendikalar Konfederasyonu Genel Merkezi ile başta Malatya, Kayseri, Samsun, Adıyaman, İzmir, İstanbul ve Osmaniye olmak üzere yurdun çeşitli illerindeki EKSEN Sendika Temsilcilileri kitlesel basın açıklamalarında bulundular. Eksen Genel Merkezi olarak Ankara Abdi İpekçi Parkı’nda yapılan basın açıklamasında, 2014 yılına ait enflasyon farkından dolayı kamu çalışanlarının uğradığı ekonomik kayıplar dile getirilerek, hükümet tarafından telafisi istendi. EKSEN Sendikalar Konfederasyonu Genel Başkanı Mustafa GÜÇLÜ yaptığı konuşmada şunları ifade etti: 

Sevgili Kamu Çalışanı Dava Arkadaşlarım, 

Saygıdeğer Basın Mensupları, 

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. 

Bugün ülkemizde insan onuruna yakışan bir çalışma hayatının ve adil bir bölüşümün olduğunu kimse iddia edemez. Bu nedenle üretimden doğan milli servetin, adil bir şekilde bölünüşünün temin edilmesi elzemdir. Bu arzunun hayata geçmesi için mücadele veren EKSEN Sendikalar Konfederasyonu olarak, bugün başta Ankara olmak üzere, Türkiye genelinde “ekonomik haklarımızı koruyup ve genişletmek” adına alanlardayız. 

Sevgili Kamu Çalışanları, 

Ülkemiz ekonomik olarak kalkınmaktadır. Ülke ekonomisi genişlemekte/gelişmektedir. Bu gidişat hepimizi memnun etmektedir ve takdir edilmesi gereken bir durumdur. Ancak bizim bu gidişattaki itirazımız, artan milli gelirin adil bir şekilde pay edilmemesinedir. Üstad Necip Fazıl, yıllar öncesinden sesleniyor bizlere: “Allah’ın on pulunu bekleyedursun on kul/ Bir kişiye tam dokuz pul, dokuz kişiye bir pul/ Kurt yapmaz bu taksimi kuzulara şah olsa/ Yaşasın kefenimin kefili karaborsa” diyerek. Devamlı atılım yapan gelişen milli gelirimizin, ülke insanı arasında dağılımını gösteren rakamlara baktığımızda, Üstadın şiirinde bahsettiği gibi hiç de iç açıcı olmayan bir tablo karşımıza çıkmaktadır. Şöyle ki ülkemizde en fazla servete sahip % 10’luk dilimin toplam servet içindeki payının iki binli yıllarda   % 66 iken, 2014 yılında % 77’leri tırmanması; Yine aynı şekilde ülke kaynaklarının %20’si en varlıklı % 5 tarafından kullanılırken, en yoksul %5 ise ülke kaynaklarının ancak %0,8 kullanmaktadır. Ülkemizdeki servet dağılımındaki adaletsizliği hangi noktaya doğru seyir takip ettiğini bu rakamlar göstermektedir. Biz üretimden doğan refah payından bize düşen hakkımızı istiyoruz.  

Ülkemizde çalışma ortamı ve huzuru da sağlıklı değildir. Ülkemiz maalesef ki bugün  “iş kazalarında Avrupa birincisi ve dünya üçüncüsü olan bir ülke” konumuna gelmiştir. Sadece yasal düzenlemelerle bu kötü gidişata dur denemeyeceği açık bir şekilde ortadadır. Akıp giden bu süreç, üretim yapan insanın sanki bir insan değil de robotmuş gibi algılanmasının bir sonucudur ve bir iktisadi zihniyet sorunudur. Ülkemizdeki mevcut ekonomik zihniyetin insanı algılayış şekli sorunludur. İnsanca bir yaşam için daha sağlıklı bir çalışma ortamı ve ücreti isteyenlere eğer işinizi ve ücretinizi beğenmiyorsanız dışarıda bir sürü iş sırası bekleyen işsiz var diyen bir yönetim ve üretim zihniyetiyle bu sorunların aşılması çok zordur. Bizler şükretmesini bilen insanlarız ancak iktidarın görevi işsizlere istihdam sahası açabilecek ortamları oluşturmaktır. Sadece sıtmayı gösterip vereme razı etmeye çalışmak değildir. 

Evet, bugün Türkiye’de işsizlik oranı, ağustosta bir önceki aya göre 0,3 puan artarak yüzde 10,1 olmuştur. İşsiz sayısı 2 milyon 944 bin kişiye çıkmıştır. Bu sayının 300 binden fazlasını da atama bekleyen nitelikli öğretmenler oluşturmaktadır. Atama bekleyen öğretmenler, fedakâr, cesur olmaya, hizmet etmeye hazırdır. Bunun için gerekli eğitimleri alıp, istenilen sınavlarda başarılı oldular. 300 bin işsiz demek; eşsiz, aşsız, gelecekten ümidi kesmiş milyonlar demektir. Ancak hükümet öğretmen açığını kapatmak için yeterli atama yapmak yerine ücretli öğretmen formülü ile düşük ücretlerle çalıştırarak sorunu çözmek istiyor.  Buna benzer uygulamalar diğer bakanlıklarda da hayata geçirilmektedir. Bu tablo ise hem çalışma ortamını hem de huzurunu bozmaktadır.

 

 

Sevgili Kamu Çalışanı Dava Arkadaşlarım, 

Bugün alanlarda olmamızın ana sebebi enflasyon farkının maaşlarımıza yansıtılmayarak kamu çalışanlarının mağdur edilmesidir. Bu durumun iki sorumlusu vardır. Birincisi hükümet ikincisi ise bu duruma göz yuman Yetkili sendika Memur-Sen’dir. 

Yetkili sendika Memur-Sen’in altına imza attığı toplu sözleşmede enflasyon farkını göz ardı etmesi ve 2014 yılında enflasyon farkının da % 9 civarında çıkmasıyla memurun aleyhine bir durum oluşmuştur. İlk önceleri alanlarda yapılan eleştirilere ‘enflasyon farkı gözümüzden kaçmış’ diyerek açıklama yaparak vaziyeti idare etmeye çalışan sendika yetkilileri, Bakan Mehmet Şimşek’in ‘biz Memur-Sen’in bilgisi dâhilinde anlaşarak enflasyon farkının olmadığı bir anlaşma metnine imza attık’. Mealindeki açıklamalarından sonra çark etmiştir. Memur-Sen en nihayetinde gerçeği kabullenerek enflasyon farkının verilmeyeceği bir toplu sözleşmeye bilinçli olarak imza attığını itiraf etmiştir. Şimdi Memur-Sen’e soruyoruz: Acaba hangi mantıkla bu anlaşma metninin altına imza attınız? Memurun bu imzadan karı ne olmuştur? Şimdi enflasyondan doğan farkı memurlar, kimden tahsil edecektir? Tüm bu sorular muhatabından cevap beklerken gözler önündeki hakikat şudur: Yapılan toplu sözleşmeyle milyonlarca kamu çalışanının hakkı gasp edilmiştir. İşin kötü tarafı da memurların haklarını korumakla görevli yetkili sendika bu sürece görevini ihmal ederek destek vermiştir. EKSEN Sendikalar Konfederasyonu olarak talebemiz yapılan bu adaletsizliğin bir an önce giderilmesi adına hükümet tarafından memurlara ek zam verilmesidir.