GÜZ AYLARINDA DOĞANIN BİTKİ HAZİNELERİ

Kış koşarak gelmektedir. 2021 Yılının son sıcak günlerini yaşamaktayız. Havalar biraz soğuk geçmeye başlar, sonradan yine sıcak günler gelir. Buna Pastırma yazı denmektedir. Göçmen kuşların sıcak ülkelere göçleri de başlamıştır. Yeşil, kahve rengine ve sarıya dönüşmeye de başladı. İlk baştan bozkırlar sarardı. Buğdaylar, bahar çiçekleri, istilacı türler derken toprağa sarı renk hâkim oldu. Bazı özel bitkiler bu sıcaklarda ve mevsimin geçtiği günlerde bünyesinde bulunan suları dönüştürerek hayata bağlanmaya çalıştılar. Onlarda bir yere kadardır. Kalanları ise soğuklar bitirecektir. Bir yıl daha böyle geçecektir.

Bu yıl pandemi yüzünden kırlara pek çıkamadık. Kuraklıkta her geçen yıl artmaktadır. Ne olursa olsun doğa kendi bildiğini yapmaktadır. Aynı zaman gibi umursamadan geçip gitmektedir. Eylül ayını yaşamaktayız. Eskiden nar Kasabasında patlıcan çıktığında yaz bitti derlerdi. İnsanlarımız bu ayda bağ bozumu yapıp, pekmezini üretirdi. Kışlık kayıtlarda hep bu ayda hazırlanırdı. Ağaçların yaprakları da sararmaya başladığında tabloluk manzaralarını adeta sergiye çıkmış gibi biz insanlara ve meraklılarına sunmaktadırlar.

Ağaçlar bünyesinde bulunan toksinleri ve kendisine zarar verecek maddeleri yapraklarına depolar. Kargo dolduğunda ağaçla alakası kesilerek, adeta bir beden temizliği yapar. Zaman saatine göre de bünyesindeki suyu atar ve kışa hazır hale gelir. Kim bilir bu yüzden yüzlerce yıl yaşayan ağaçlar bulunmaktadır. Üzüm keza, yaşı yüz yılın çok üzerindedir. Bazı ağaçlarda gençleştirmek için insanlar tarafından budama yapılır. Bu sayede bizce gereksiz dallarına harcayacak enerjiyi meyve yapmada harcar. Asmada aynı durum başıma gelmişti. Çubuk budanırken; Bir göz kuşlara, bir göz soğuklara veya kazalara, bir göz de insanlara ayrılarak üç göz bırakılırdı. Oysa asma doğal büyüklüğünü çoktan aşmıştı. Her yıl kuru kütük budamaya da başlamıştım. Sonunda tek göz bıraktım. 5-6 yıldır üzüm alamadığım asma üzüm vermişti. Her şey bir tecrübedir. Eskilere bu durumu anlattım. Lâkin yine vaz geçmediler. Neyse, Sizle Eylül ayında oluşan bitkilerin özelliklerini paylaşmaya devam edelim.

YER SARMAŞIĞI ( Convolvulus Arvensis) Bu bitki Mamıza, kaplumbağa otu, Çadır çiçeği gibi isimlerle anılmasının yanında; Çit sarmaşığı, kahkaha çiçeği olarak da bilinmektedir.

3 Metrelere kadar büyüye bilen, sürünücü ve sarılıcı bir bitkidir. Yine aynı şekilde kökleri 2-3 metrelere kadar toprağın derinlerine gide bilmektedir. Hayvanların severek yediği son baharda yeşil kalan bitkilerden birisi olup, tarım açısından zararlı olmasını anlamış değilim. Ha şunu da belirteyim. Bu bitkiyle mücadele etmek gerçekten çok zordur. Kimyasal ilaçlarlar la bile topraktan zor atılır. Yağmur görmemiş topraklarda bile o güzel çiçeklerini açmayı ihmal etmez, böceklere adeta sıcakta bir vaha gibidir.

Bu bitki kopartıldığında beyaz bir süt görülür. Bünyesindeki suyun yapısını değiştirerek o narin gövdesini korumaktadır. Bünyesinden çıkan süte “Mahmude” derler, Osmanlı zamanında yurt dışına satılan bir şifa malzemesidir. Tabi Osmanlı bu bitkiden çıkan sütü kurutur öyle satarmış.

Şifacılıkta kabız rahatsızlığında yaygın olarak kullanılırmış. Sütünü yalamak suretiyle kullanılan bu ürün ishal edici, safra söktürücü ve vücut parazitlerinden kurtulmak için kullanıla gelmiştir.

Bu bitkinin peyzaj gücünü söylemeden geçemeyeceğim. Sulanamayan bahçelerde gönül rahatlığı ile kullanılmaktadır. Özellikle duvarlarda oluşturulan toprak araları için harika bir güzellik sunar.

ÜVEZ ( Sorbus Domestica) İlgi çekici ve yöremizde nadir karşılaştığımız ağaçlardan biridir. Türkiye’de 15 türüne rastlanmaktadır. Ağacın ilk önce güzel duruşu dikkati çekmektedir. Çiçekten meyveye varıncaya kadar görsel güzelliğini sunmaya devam eder. Eskiden bağların bir kenarında sıklıkla bulunurdu. Kattığı güzelliğin yanında Bağ bozumundan sonra, yani nefer toplama sırasında meyveleri toplanıp, evlerde kurutulurdu. Kış yemişlerinin içine çerezlik olarak katılırdı.

Avrupa’da bu ağacın meyveleri pazarlarda satılırmış. Meyveleri ayrıca Tıp ve Gıda sanayiinde karoten ve vitaminleri için kullanılmaktadır. Sirkesi yapılırmış.

Üvez yapraklarının da içinde olan eski bir Nevşehir çayının hazırlanmasından bahsedelim. Suyun içine biraz karanfil atıp kaynatalım. 4-5 dakika kısık ateşte kaynadıktan sonra ateşten alınarak; bir tutam ıhlamur, üvez ve ayva yaprakları atılıp demlenir. Lezzetli, kokulu ve kırmızı bir çay elde edersiniz. Afiyet olsun. Alıştığımız çaya alternatif olmasının yanında yapraklardaki vitamin ve minerallerden de yararlanmış olursunuz. Kısa bir hatırlatmada bulunayım. Yapraklar yazın yeşilken toplanır. Gölge bir yerde kurutulur. Bez torbalarda muhafaza edilir. Ayrıca yapraklar yol kenarlarından ve kirlenmiş topraklardaki ağaçlardan kesinlikle toplanmaz.

Yeri gelmişken yaprak çaylarından da kısaca bahsedelim. Bu sene benim favorim dut yaprağıdır. Çayı açık çimen yeşili olup, ıhlamur dahil bazı bitki yapraklarını karıştıra bilirsiniz. Rahatlamak ve idrar söktürmek için bu çayı kullana bilirsiniz. Ayva yaprağı herkesçe bilinir. Önceki makalelerimde bahsettiğim gibi çam ve ceviz ağacı unutulmamalıdır.

SARI KANTARON (Hypericum Perforatum) Binbir delik otu, kan otu, yara otu, koyun kıran olarak da bilinmektedir. Yöremizde Güneşli tepeler, bağ ve tarla kenarları ve bağ yollarında sıkça karşılaşılır. Bu bitki Haziran-Ağustos aylarında çiçeklenir. Olgunlaşmaya başlaması bu bitkiye harika bir kahverengi verir. Eylül ayında toplamaya uygundur. Toplanıp, demetler halinde bağlanıp duvarlara asıla bilir veya ufalanıp bez torbalarda muhafaza edilir. Yöremizde çok bulunan bir bitkidir.

Şifacılıkta en çok kullanılan bitkiler arasındadır. Bünyesinde bulunan maddelerden dolayı strese, hafif depresyona, uykusuzluk hallerine karşı kullanılmaktadır. Çayı içilmektedir. Yağı çıbanlara, yanıklara, burkulmalara ve romatizmaya karşı kullanılmaktadır. Hazır yağı aktarlarda bulunsa da, kendiniz yapa bilirsiniz. Bir şişeye kantaronun çiçeklerini, kurumuş tohumlarını, saplarını ufalayarak koyarsınız. Saf zeytinyağını bu şişenin içine doldurursunuz. 40 gün dinlenip, demlenmesini bekledikten sonra kırmızı bir yağ elde edersiniz.

Bu bitkiyi kendim ufalayarak ağzımda çiğneyerek kullanıyorum. Depresyona ve sinirlilik hallerine iyi geldiğine bizzat kendim şahidim. Yöremizde Basur otu olarak da bilinmektedir. Bu dertten mustarip iki dostuma önermiştim. Çok dua aldım. Bünyesinde bulunan saratonin maddesi mutluluk maddesi olarak bilinmektedir. Akciğer rahatsızlıklarında, bronşit ve ülserde de kullanıldığı kayıtlardadır. Bitki anti mikrobik özelliklerinden dolayı yağı yaraları çabuk iyileştirme özellikleri bulunmaktadır. Bu yüzden bitkiye yara otu da denilmektedir. Halk tababetine baktığımızda çok çeşitli rahatsızlıklara karşı da kullanıldığı görülmektedir.

Peyzaj bitkisi olarak evlerde, balkonlarda yetiştirile bilir. Bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirile bilir. Yetiştirmek için de zahmet gerekmez. Sonra bitkiyi kullanırsınız veya dostlarınıza bir duaya vere bilirsiniz.

Sarı kantaron çiçek ve tohumları- Hypericum perforatum- Küçükdağ-Nevşehir.

MAVİ ÇİÇEKLİ KANTARON (Cichorium inthybus) Papatyagiller familyasındandır. Anadolu’da en yaygın türler arasındadır. Kara kavukta denilen çengel sakızıyla karıştırılabilir. (Chonddrilla Juncea) Kara kavuğun çiçekleri sarı, mavi kantaronun çiçekleri mavidir. Her ikisi de sakız verir. Aynı mekanlarda bulunurlar. Bu bitkilerde suyu değiştirebildikleri için Eylül ayını görmektedirler.

Mavi kantaron; Çayırlarda, yol kenarlarında, anızlarda, bahçe kenarlarında bolca bulunmaktadır. Yani bu bitkinin habitatı (Adresi) her yerdir. Kökü iğ şeklinde etli ve damarsızdır. 1,20-1,50 metrelere kadar boylana bilir. Sabahleyin çok güzel açan mavi çiçekleri öğleden sonra solar. Ertesi gün tekrar açar. Mavi kantaron çiçeğinin bir özelliğinden de bahsetmek isterim. Koparılıp bir karınca yuvasının yanına konan çiçek karınca asidinden dolayı kırmızı renk alması oldukça ilgi çekicidir. Bunu doğa fotoğrafçıları çok iyi bilirler.

Kurak mevsimde arıların gideceği çiçek kalmadığında mavi kantaron çiçekleri arıların imdadına yetişir. Hatırı sayılır bir arıcı bitki olduğunu unutmamak gerekmektedir. Ayrıca, ekşi ve kendine has lezzeti bulunan yaprakları salata ve yemeklere katılmak için pazarlarda satılmaktadır. Kökünün sütünden de sakız yapıldığını unutmamak gerekmektedir.

Şifacılık özelliği yüzyıllar öncesinden beridir bilinen bir bitkidir. İştah açıcı, hazmı kolaylaştırıcı olmasının yanında sinir sistemini sakinleştirmek içinde kullanılmaktadır. Karaciğer rahatsızlıklarında, şeker hastalığına karşı, böbrek taşları, mide yanması gibi çok geniş bir yelpazede yardımcı bitki olarak kullanılmaktadır. Yazım kaynağına bu bitkilerin yararları için 18 madde de anlatılmaya çalışılmıştır. Yöremizde çok bulunan bu bitkiyi insanlarımızın yeteri kadar tanımadığı kanaatindeyim. Çengel sakızını da tanımanızı tavsiye ederim.

Çengel sakızı-Chaondrilla juncea- Karaya vadısı. Mavi çiçekli hindiba-Cichorium inthybus- Hacıbektaş kırsalı.

Hint yağı bitkisini ( Ricinus Comminis) tanıtmak için bir makale yazmıştım. Gerçekten stratejik bir bitkidir. Yer seçmez. Kullanım alanları oldukça enteresandır. Önemli olan konu böyle bitkilerin nasıl kullanacağı açısından; Üniversiteler, Tarım bakanlığı, Sivil toplum örgütleri, sermayedarlar değerlendirmeler yapıp, ekonomiye dahil etmeleri çok güzel olacaktır diye düşünüyorum. Bu da güz bitkisidir.

Hintyağı bitkisi-Ricinus communis- Göreme Kasabası çarşı.

Hatmi (Althaea rosea ve Alcea) Bitkilerinin büyük çoğunluğu yeşilliklerini ve çiçeklerini muhafaza etmektedirler. Birçok çiçek tohum vermiştir. Üst solunum yolu rahatsızlıklarında çayı ve sütün içinde demlemesi oldukça rahatlatıcıdır. Arıcıdır, peyzaj olarak düşünüle bilir ve dahi birçok özellikleri bulunmaktadır. Faunaya da oldukça yardımcı bir bitkidir. Tohumlarını kuşlar severek yerler. Çiçekleri aynı pul koleksiyonu gibi renk cümbüşünü doğada çok güzel bir şekilde sergilerler.

Hatmi çiçekleri (Althae) Uçhisar ve Ak Vadi sırtları-Göreme.

Güz çiğdemi (Colchicum Sp.) Öksüz oğlan da denmektedir. Bu yakıştırma tüm çiçekler solduktan sonra açmasından ileri gelmektedir. Sonbaharda çiçek açan bu bitkinin meyve ve yaprakları ancak sonraki ilk baharda görüle bilir. Bu bitkilerin çok zehirli olduğunu unutmamak gereklidir.

Güz çiğdemi-Öksüz oğlan-colchicum Sp. Küçükdağ-Nevşehir.

Cehri ( Fructus Rhamni) Bitki 3 metrelere kadar büyüyebilen dikenli bir ağaçtır. Meyveleri koy renklidir ve Eylül ekim aylarında olgunlaşır. Hafifçe kuruyunca da buruşuk bir hal alır. Bu bitkinin meyveleri önceden Yöremiz için bir ihraç ürünü idi. Zira sarı boya yapımında kullanılmaktadır. Yer seçmez. Her yerde yetişe bilir. Su da istemiz. Zira yöremizde cehriliklere baktığımız zaman ilk göze çarpan özelliği orada tarımın yapılamamasıdır. Koruyucu bir çit bitkisi olarak da düşünüle bilir, peyzajda da kullana biliriz. Günümüzde bu bitkiyi kilo kontrolünde ve kilo vermede yardımcı bitki olarak satılmaktadır.

Cehri-Rhamnus petiolaris-Küçük Dağ Mevki-Nevşehir.

Size tanıtmaya çalıştığım bitkiler denizde bir buhar tanesi bile değildir. Her birinin ayrı özellikleri, ayrı fito kimyasalları bulunmaktadır. Bu işin kaymağını başta Almanya, ABD, İngiltere, Çin gibi ülkeler yemektedir. Bizler bu ürünleri ta oradan getirtip internetten veya aktarlardan satın alıyoruz. Oysa Türkiye’nin habitatı hepsinden çok daha zengindir. Çalışmayanın mutlaka bir mazereti vardır derler. Ülkemin istihdama ihtiyacı var. Gelirini çeşitlendirmeye ihtiyacı var. Bitkilerden sanayiye, turizme, hayvancılığa, Ormanlaştırmaya, ham madde elde edilmesine gibi birçok konularda kendi kendimize katkılar da olacaktır. Sanırım önümüzdeki makalede de Sonbahar bitkilerini paylaşmaya devam edeceğiz gibi görünmektedir. Hepinize saygı ve selamlar sunarım.