HANNİBAL YETİŞTİRMEK

Topluma zarar veren, kendi btmek tükenmek bilmeyen egolarını en ince düşüncelerle gerçekleştirmeye çalışan, uygulamalarıyla, düşünmeleriyle gerçekleştirmeye çalışan, paranoyaklıkta zirveleri zorlayan, hasta ruhlu, bilmem kaç kişilikli tehlikeli insan görünümündeki yaratıklardır.

Bu gibi tipler binlerce yıldan beridir insan görünümleriyle zaten yaşamaktadır. Bunlar bazen kralda ola bilmektedir. Bu gibi arızalı ruhlar liyakatsiz ve desbot idarelerin bulunduğu toplumlarda hızla yükselirler. Prens Vlademir namı değer Kazıklı Voyvoda buna en çarpıcı örneklerden birini teşkil etmektedir. Zahir, bu öldükten sonra da kendisine vampir yakıştırması yapılmıştı.

Hasan Sabbah’da aynı düşüncelere sahip hasta bir insandı. Bu gibi örnekler bilinse de Yakın tarihte Adolf Hitler gibi Stalin gibi hasta ruhlu liderlerle de karşılaşılmaktadır. Bunlar bilinenlere örneklerdir. Birde bilinmeyenler vardır ki, halkların arasında bir çok paranoyak ruhlular insanlara zararlar vermiştir.

Sinema tarihinde; Kuzuların sessizliği (1991), Hannibal (2001) gibi filmlerde böyle konların oldukça ince bir şekilde işlendiğini görüyoruz.

Tüm bu tiranlara, Hanniballara, gespotlara, diktatörlere ve ismi duyulmayan hasta ruhlulara baktığımızda sağlam bir ortak payda buluyoruz. Çocukları sevgiden uzak bir şekilde yaşamalarıdır. Ezilerek büyümeleri; Kinlerini, nefretlerini kendilerine göre iyi bir şekilde besleye bilmeleridir. Günün birinde tüm bu çektiklerinin intikamlarını alacaklarına inanırlar.

Oysa ruh yapısı sağlam çocuklarda hayatın böyle ortamlarında pişerler. Kamil insan olurlar. Kötülüğü kıymetsizleştirerek yok etmesini bilirler. İyiliği galip getirmek için çalışırlar, yada bir huzur limanına sığınır ve kalan günlerini mutlu bir şekilde yaşamaya çalışırlar.

Hannibal veya Hanniballar la mücadele elbetteki eğitimle aşıla bilir. Ceza insana değil suça verilir. O suçu işleyen beden de cezadan payını alır. Bu yol suça meyilli insanları suçtan vaz geçirmek için tarih boyu uygulanan bir sistem olmuştur.

Suç ve ceza olayını yöresel tarihimizden bir örnek verelim. Cuhuriyetin ilk yıllarında İlfat nam eşkıya yakalanır. Zira suç dosyası oldukça kabarıktır. Soygunlar, gasp ve cinayet suçları işlemiştir. Bu suçlar onu idama mahkum etmiştir. İnfaz yeri; Belediye Caddesi o zamanlar buğday pazarı olan yerdi. Günümüzde araç park alanı olarak kullanılmaktadır. Bir deyişle İbrahim Paşa hamamı altı… Eşkıya İlfat’ın mahkemesi bitmiş, hükmü verilmiş bir suçluydu.

Türlü olaylardan sonra infazı gerçekleşir. İşlediği suçlar sırtına ve döşüne iliştirilir ki, aleniyet olsun. Bu olayı eski bir Nevşehir’li şöyle anlattı. Suça meyilli kişilerin tam siper yaptığını gördük. Kabadayı vaari davranışlar uzunca bir süre görülmedi demişti.

Zaten Nevvşehir’de böyle olaylar çok nadir görülürdü. İnsan ilk önce eğitimini ailesinden alır. Aile eğitim işte bu nedenden dolayı oldukça önemlidir. Vatandaş hayatı kendisi yasasa da, ailesine karşı, ele aleme karşı davrenışlarına dikkat ederdi. Bu konu hakkında da sizlerle bir yaşanmışlığı paylaşılım.

Rahmetli Babaannem bazen hatıralarını anlatırken; “Çok fener tuttum.” Demişti. Kendisinden bunu anlatmasını istedim. Yer Beddik Mahallesi, nasılsa deli bozuk bir genç topluma uymayan hareketlerde bulunduğunda kesinlikle ihtar edilirmiş. Anlamadı. Sokağın ve Mahallenin ileri gelenleri bu gence nasihatte bulunurmuş. Ayrıca Bir derdi olup olmadığı sorulur ve soruşturulurmuş. Varsa sıkıntının çözümü hakkında aile ve o insanımızla bu mesele çözülmeye çalışılırmış. Toplum suçluya katma değer kattığında, suçludan da bundan sonraki için söz alınması ihmel edilmezmiş.

Yine durmadı diyelim. Mahallenin ileri gelenleri (İmam, varsa öğretmen, yaşlılar, gaziler, halkla alakadar ve iyi insan bilinen zengin kimseler, komşular, aile yakınları) yine toplanır. Suçlunun en yakın arkadaşları çağrılır, akşamın karanlığnda, genç gelinlerin tuttuğu fener ışığında suçlu arkadaşlarına dövdürülürmüş. Tüm bunlara rağman yine olmazsa, polise haber verilir ve devreden çekilirlermiş.

Bir aday suçlunun tam 4-5 tane süzgeçten geçip polise teslim edilmesi sosyal bir dayanışmadır. Derdinin, sıkıntısının sorulması ve halledilmeye çalışılması sosyal bir farkındalıktır. Suçlu süzgeçlerden dönerse, toplum yine en canı gönülden içine almayı ve kendisinden saymayı bilirmiş.

Nevşehir bunları yaşamış. Çocuk ve genç eğitimi husunda da daha çözümsel düşünmüşler. Şöyleki, Çocuk esnaf olacaksa Esnaf terbiyesi üzerinde yoğunlaştırılırmış. Sanatkar veya Zenaat sahibi olacaksa sanat terbiyesi, hiçbir işte çalışmayıp, bağı ile bahçesi ile meşgul olan kesim veya sadece kendi hayatını yaşayacaksa Aile terbiyesine ait olurmuş. Günümüzde hepsine birden eğitim diyoruz. Biraz da analitik düşünsek demeden kendimi alamıyorum. Zira bu sistemler başarılı olmuştu… Yazılı tarihimizde yazılmayan aile kardeşliği vardı ki, toplumu pekiştiriyordu. Kıtlıklar, savaş yılları, varlıklar,yokluklar nasıl aşıldı dersiniz.

Günümüzde hayat iyice farklılaştı. İnsanlar umarsızlaşıp sadece nefislerini yaşamaya çalışıyorlar. Yine canlarıının sıkıldığı her hallerinden belli oluyor. Bu durum sadece yurdumuza münhasır da değildir. Zira tüm dünya aynı dertten muzdarıptir. Nüfusların artması, üretimlerin azalması, Milli gelirlerin hakkanıyetyle dağıtılmaması, işsiz kitlelerin artmasına neden olmaktadır. Suç oranlarıda, eğitimsizliğin, çeşitli göçlerin nedenleriyle artarak artmasına neden olmaktadır.

Toplumun yapısı dört ayaktan oluşmaktadır. Birincisi bireyin kendisidir. İkincisi aile, üçüncüsü muhatap toplum (Okuyorsa okul, yaşadığı çevre, mahal vs.) Dördüncüsü sistemdir. Halkımızı eğitmek için elbetteki her bölümde çözümler bulunmaktadır. Askerlik hizmetinde ve hapishanelerde böyle fırsatlar bulunmaktadır. Böyle toplumsal yerlerde bu hizmetlerin verilip verilmediğini bilmiyorum. Ülkem aile eğitiminin üzerinden gelebilir. En azından temel bilgiler verile bilir. Bulüğ çağındaki bazı çocukların çok aşırı bir arkadaş canlısı olduğunu görürsek, ailede yeteri kadar sevilip sayılmadığı kanaatine vrmamız zor değildir. Geçen üç yaşlarındaki bir çocuğun anaz iki metrelik bir duvarın üzerinde oynadığını gördüm. Acaba çocuğa bmı yazık yoksa ailesine mi? İşte hanniballar böyle yetişiyor. Değer verilmeyen çocuklar, çalınmış kaybolmuş çocukluk yılları… Ölürse ölüyor, kalırsa toplumda idare edip duruyor.

Göz bakar durur. Bakmak ayrı bir olay, görmek ayrı bir olay… Görünce bir şeyler yapmak veya çalışmak da işin ulvi tarafıdır. Bir vatandaş için, duyarlı vatandaş olmanın yanında bu durumlar devlet kurnumları için birer görevdir.

Son günlerde karşılaştığım iki olayı sizlerle paylaşmak isterim. İlki, sanat atelyem civarında efendi kılıklı bir çocuk bulduğu bir kaplumbağa yavrusunun kollarını ve bacaklarını nacak ile kesmiş ve hayvanı bırakmış. İkincisi ise hızla kaçan bir kedi yavrusu gördüm. Bir ilk öğretim öğrencisi onu kovalıyordu. Yakaladı ve tekmelemeye başladı. Kedi figan feryat ne yaptığını bilmez bir şekildeydi. Bende bayramlık ağızımı açtım v çocuğa bağırmaya başlayınca çocuk kaçtı. Kedi ne yaptı bilmiyorum.

Bizim tertemiz bir kültürümüz vardır. Dağda bayırda rast geldiğimiz kaplumbağaları varsa kenelerinden kurtarırız. Bu sayede yöremizde değişik bir alt türün olup olmadığıını da kontrol ediriz. Kedilere köpeklere su ve yiyecek koyarız. Ta buğday pazarınndan kuşlara verilmetk üzere kırık buğday aldığm günlerimiz vardır. Kedilerin, köpeklerin biz insanlara nasıl baktığına bilmem hiç dikkat ettiniz mi? Adeta; “ Sen bana nasıl zarar vereceksin ey iki ayaklı insanoğlu.” Demektedir. Son günlerde hayvanlara zarar verenlerin cezalandırılması olumlu bir adımdır.

Paranoyaklıkla hayvan eziyetlerinin alakası hayvanların sessiz varlıklar olmasındandır. Hannibalların hayvanlar üzerinde etüt yaptığını ve hasta ruhlarını doyurduklarını tahmin etmek hiç de zor değildir. İnsanların bu konulara da duyarlılığı gün geçtikçe çoğalması hayvan haklarına saygıyı da gündeme getirmiştir. Her şeyi düzeltmek için elbette bir adım yetmeyecektir.

Geçmişten günümüze o kadar çok hikaye var ki, kötülük bir zincir gibidir. Bir halkası kopsa öteki kısımlarda ayakta kalamaz. Eşek dövmeleri, kedi köpek taşlamaları, hayvan kesmeye pek meraklı oluşları ve bundan çok zevk almaları sorarım size düzgün bir ruhun amelleri mi?

Türkiye Büyük Millet Meclisinin, kişisel ve partizan tartışmalarından sıyrılarak aile eğitimi, ana-baba eğitimi üzerinde ciddi çalışmalar ve uygulamalar yapmalarını isterdim. Hepinize sağlıklı mutlu günler dilerim.