“HER YER CAMİ HER YER DİRENİŞ!”
İletişim ve haberleşmenin tavan yaptığı çağımızda, gündemi takip etmek ne kadar zorsa, haftada bir gün yazarak gündemi değerlendirmek de o kadar zor. Bu sebeple bugün Nevşehir ve ülke gündemindeki bazı konulara farklı başlıklar altında kısaca değineceğim.
 
“HER YER CAMİ, HER YER DİRENİŞ!”
Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin bir gece yarısı düzenlediği “yarma harekâtı” ile ODTÜ arazisi içindeki yol açma çalışmasının yankıları sürüyor.
Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, 1994’te başlayan ve 2014’te 20 yılını ikmal edeceği Büyükşehir Belediye Başkanlığını bir beş yıl daha uzatarak çeyrek asra çıkartmak ve rekorunu bu projeyle taçlandırmak için var gücüyle mücadele ediyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da Salı günkü Meclis Grup toplantısında “Önünde camii bile olsa, eğer yol ordan geçecekse biz o camiyi yıkarız” diyerek müstakbel belediye başkan adayı Melih Gökçek’e tam destek verdi.
Hatırlarsınız, Gezi Parkı’da kesilen ağaçlarla başlayan eylemlerin en popüler sloganı “Her yer Taksim, her yer direniş” idi. Şimdi hedefte ODTÜ arazisi var. Ve Başbakan’ın açıklamasına göre gerektiğinde sıra Camilere de gelebilir.
O halde hükümet politikalarına kayıtsız şartsız, sorgusuz sualsiz tam destek veren kesimin de bir gün bir slogana ihtiyacı olabilir. Kendileri için bugünden bir slogan hazırladım; günü geldiğinde kullanabilirler: “Her Yer Cami, Her Yer Direniş!”
Ee, boşuna dememişler “Susma sustukça sıra sana gelecek!” diye…
 
BAYRAMIN BİLANÇOSU
Dokuz günlük Kurban Bayramı tatili boyunca 3 bin 319 trafik kazası meydana geldi, 131 kişi hayatını kaybetti, 6 bin 738 kişi de yaralandı.  Toplum olarak, genellikle trafik kurallarını sadece radarın, mobese kamerasının ve polisin olduğu yerde göstermelik olarak uyulan kurallar zannediyoruz. Bu önlemlerin olmadığı yerde kurala uymayı saflık ve ahmaklık; uymamayı ise cesaret ve ustalık olarak algılıyoruz. Ve ortaya çıkan acı tablo, yüzlerce ölü, binlerce yaralı, milyarlarca liralık maddi zarar.
Yıkılan ocaklar, sönen umutlar; ömür boyu sürecek sakatlık ve mağduriyetler; dullar, yetimler sebebiyle oluşan manevi zararları ise ne parayla ölçmeye, ne de para ile tazmin etmeye hiç kimsenin gücü ve kuvveti yetmez.
O halde trafik kurallarını aklın ve bilimin ışığında belirlenmiş uyulması gereken rasyonel gerçekler olarak algılamak, bu kurallara uymayı akıllıca ve ahlaki bir davranış, erdem olarak kabul etmek; ihlal etmeyi ise ahmakça ve ahlaksızca bir davranış olarak değerlendirmek ve özümsemek zorundayız. Aksi halde bayramlarımız “başımıza karalı” gelmeye devam edecek.
 
BANKADA BAYRAMLAŞMA
Kapitalist ekonomik sistemler, insanları bankalara mecbur kılarak, zamanla sistemin gönüllü kölesi haline dönüştürüyor.. Sistemin büyük efendileri ise piyasadaki para hareketinin nerdeyse tamamının bankalar üzerinden yürütülmesini sağlayarak, ekonomiye de, siyasete de, sosyal hayata da dilediklerince müdahale edebilme gücü kazanıyorlar.
Pazartesi günü benim de mecburen bankaya yolum düştü. Sıra beklerken on dakika içinde bir meslektaşımla ayaküstü hasbıhal ettik, bir gazeteci arkadaşla merhabalaştık, bir esnaf dostumla karşılıklı olarak geçmiş bayramımızı kutladık, tanıdık bir tüccarla da uzaktan selamlaştık. Dünya telaşı içinde kopan sosyal ilişkilerimizin, ziyaret alışkanlıklarımızın “banka ortak paydası” içinde telafi edilmeye çalışılması ne kadar acı ve düşündürücü bir gerçek…
 
18 YAŞINDA MİLLETVEKİLİ, 30 YAŞINDA YARGI MENSUBU
YÖK, Adalet Bakanlığı ve Adalet Akademisi, hâkim, savcı ve avukat olabilme şartlarını önemli ölçüde değiştirecek yeni bir model üzerinde çalışıyormuş. Proje hayata geçerse sınavlarda başarılı olan adaylar, uzun bir staj döneminden geçecek ve en erken 30 yaşında göreve başlayabilecek.
Toplum olarak rasyonel değil, duygusal ve tepkisel işler yapıyor kararlar alıyoruz. Bir türlü dengeyi tutturamıyoruz. 23-24 yaşında bu ülkede hâkim, savcı, avukat olunmasının elbette birçok sakıncaları var. Staj süresi, kalitesi ve yaş konusunda makul bir yükseltmeye gidilmeli.  Ancak, diğer yandan milletvekili seçilme yaşını 18'e indirdik diye de “sevindirik” olmuştuk.
 Düşünelim şimdi, teorik olarak, henüz yüksek öğretim görmemiş 18 yaşındaki milletvekillerinden oluşan meclis kanun yapacak, bu kanunları uygulayacak avukat, hâkim ve savcıların ise en az 30 yaşında olması gerekecek. Sizce bu bir paradoks, çelişki değil midir? 
24 Ekim 2013
Mehmet BİÇER