İKİ ANI

İKİ ANI

'' Yahu, ben iktidar partisinin nüfuz sahibi bir mebusu değilim ki. Adam çıkıp gelmiş Kozaklı'dan, Derinkuyu'dan , akaryakıt istasyonu kuracakmış, torpil yapmamı, aracı olmamı istiyor. ''

Dinliyoruz. Nevşehir'in uzun bir aradan sonra seçtiği milletvekili Eczacı-Hukukçu Cemal Seymen, feryat figan bizlere dert yanıyor.

'' Yahu siz nasıl insanlarsınız ki, benden tek bir talebiniz olmadı. Neden Ürgüp'te, Ankara'da önüme çıkıp bir atama, bir işyeri açma konusunda benden yardım istemediniz. Siz melek misiniz, nesiniz ! ''

Gülümseyerek dinliyoruz.

'' Adam diyor ki, ben sana oy verdim. Hadi bakalım göster kendini, yeğenim öğretmen, Almanya'ya gidip orada Türk çocuklarına ders versin. Düş önümüze gidip Maarif Vekaleti'nde etkili ve yetkili kişilerle görüşelim. Oğlum maden mühendisi oldu; MTA'ya aldır. Gelinim de jeolog. Onu da DSİ 'ye aldır...Bana oy vermiş de falan filan. Ben inanmıyorum. Belki rakip partinin adayına vermiştir oyunu. İnsan kullanmayı nasıl biliyor bu çarıklı erkanıharp...''

..............

'' Hocam, her gün makamıma birçok insan gelip kendisini, yakınlarını işe aldırmak istiyor. Genel sekreterlikten tutun da müstahdemliğe kadar tayin istiyorlar. Bunalıyorum. Mektuplar alıyorum. İhbarlar...İnsan bu denli alçalır mı ? Okulu birlikte bitirmişler; vatan haini olduğununu iddia ediyor bir memurumuzun. Aynı ilçeden insanlar birbirlerini kötülüyorlar, aleyhinde bulunuyorlar. Pek bunalıyorum. ''

'' ..................... ''

'' Rektörlük görevine başlayalı 2 yıl oldu, sizden hiçbir talep gelmedi, neden ? Oğullarınız için, gelinleriniz için bir istekte bulunmadınız, bu beni düşündürdü. ''

'' Sayın Rektörüm, gönlünüzü ferah tutun ! Oğullarım fakültelerini bitirdiler, mimar oldular, özel şirketlerde çalışıyorlar. Sağolun. Bu sözünüz yeter. Bir anımı anlatayım. Sizden önceki dönemde , büyük oğlum İTÜ'yü bitirdi, mimar oldu. Yüksek Lisans programına da kabul edildi. Her ana baba, çocuğunun gözönünde olmasını ister. Kendi kendimize düşündük ki, oğlumuz buraya gelse, araştırma görevlisi olarak çalışmağa başlasa, kısa sürede doktora da yapar, doçent de olur. Ziyaretimize gelmişti. Anlattık. Pek istekli olmadı, gittik Mimarlık Fakültesi Dekanı ile görüştük. Beyefendinin yüzü karardı. '' Bir dilekçe verin de, '' diyerek geçiştirdi. Biz bekliyorduk ki, '' Ne demek, İTÜ mezunu bir genç bize başvurmuş. Derhal kabul ediyoruz. Yarın gelip görevine başlasın,'' diyecek. Ne gezeeer ! Kırgın ayrıldık oradan. 1985'den beri tanışıyorduk o muhteremle. Oğlum zaten istememişti. Dedim, '' Oğlum, tamamdır, dön İstanbul'a, işine gücüne bak ! Bu adamın Dekan olduğu fakültede seni rahat bırakmazlar, huzurun kalmaz. ''

Rektörüm Prof Dr Fikri Canoruç ( Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ) ilgiyle dinliyordu.

'' Öte yandan efendim, bir önceki seçimde sizi değil, rakibinizi destekledim. Eğitim Fakültesi'nde kulis çalışmaları da yaptık. Rakip aday oy çokluğuyla öne geçti ve Cumhurbaşkanı da onu atadı. Size oy vermediğimi öğrendiniz. Buna karşın bana asla darılmadınız. Bu sizin yüce gönüllü bir insan olduğunuzu, kin gütmediğinizi gösterir. Daha doçent iken beni Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü'ne vekaleten atadınız. Sizin çabalarınızla prof olduktan sonra da asaleten atandığımı bildirdiniz. Sizden daha ne isteyebilirim ki ! Birçok kıdemli prof varken Üniversite'de, beni yeğlemeniz en büyük ödül oldu benim için. Gönülden teşekkür ederim.''

Rektörüm Canoruç duygulandı; gözleri yaşardı. Koltuktan kalktı, ben de kalktım, kucaklaştık...

-------------------------------

24 Eylül 2025. Diyarbakır