İKİ OKUMUŞ CAHİL
Okumuşu bol olan bir ülkedeyiz.
Özellikle son yıllarda.
Evet, okumuşumuz oldukça fazla, şu son yıllarda ise neredeyse herkes okuyor diyebiliriz. “İyi de okumuşumuz bol ise toplumda niçin belirgin bir değişiklik yok?” sorusu kulaklarıma kadar geliyor desem yanlış olmaz.
İşte size okumuşu bol olan bu toplumdan iki örneği anlatmak istiyorum konuyu daha iyi açıklamak adına.
Birinci kişi ülkenin en iyi üniversitenin saygın bir fakültesinden mezun oldu, mezun olduktan sonra da pek fazla boş kalmadı, hemen devlet kadrolarında kendine yer buldu, hala da o yerde çalışmaya devam etmektedir.
Okumaktan amaç, “kimi sorunları daha iyi görebilmek, farklı bakış açılarına göre değerlendirmek, bundan sonra da iyi bir sonuç için karar verebilmektir” desem kimse itiraz etmeyecektir.
İşte bizim okumuşumuz düşündüğümüz tüm bu değerlendirmeleri iyi yapmamakta, iyi yapmamakla kalmayıp yaptığı yanlışı doğru sanmakta, doğru sandığı bu şeyi de hararetle savunmaktadır.
Hani bir söz vardır ya; Nuh der de Peygamber demez diye. Tam bu söz bu kişi için tıpa tıp tutmuş durumda, Nuh diyor da başka bir şey demiyor, bununla da kalmıyor, hem yanlış yapıyor, hem de yanlışı doğru olarak savunuyor ki, görseniz şaşırırsınız.
Diğer okumuşumuzun durumu daha da vahim, önce kılık kıyafetinin kişiliğine, yapısına, çevresine uymadığının farkında değil sanki ya da farkında da bunun doğru olduğuna inananların özgüveni içinde hiç umursamıyor bile. Kıyafetini geçtik, konuşmaları adeta Anayasa’nın ilk dört maddesi gibi tartışılmaz olduğuna, değiştirilemeyeceğine inanıyor, ona göre de davranıyor, kimseye de söz-möz vermiyor dersek yanlış olmaz.
“İyi de, tüm bunları siz yanlış değerlendiriyor olamaz mısınız?” diye düşünenler olabilir, bu doğaldır.
Doğrudur, ben yanlış değerlendirebilirim.
Belki onlar doğru yapıyorlar da, benim değerlendirmem yanlıştır. Bu risk var mıdır? Yoktur diyemem, keşke öyle olsa, öyle olduğunu bilsem inanın ki sevinirim.
Değerlendirme yapmak oldukça zor ve mesuliyetli bir iş, hele hele ülkemizde bunu yapmak daha da fazla önem taşır, bir de vicdanı yönden başkasına doğru olmayan değerlendirme ve isnatlar da bulunmak, Allah korusun kolay bir iş değildir.
Tüm bu gerçekleri bile bile bunları yazmayı göze alıyorum, elbette tersinin olmasını çok isterdim ama değil.
Bu kendini acımasız olarak değerlendiren bir insanın işi hiç değildir.
İşte tüm bunlar, bu ülkenin bir gerçeği olduğu, bu gerçeğinde sadece bu iki insanda olmadığı, mürekkep yalamış çoğu insana musallat olan bir salgının varlığı ile bu gerçek gün gibi ortadadır.
“Eğer böyle olmasaydı, bu yargı yanlış olsaydı, bugün ülkemizin içinde bulunduğu şu durum olabilir miydi?” diye sormak isterdim sizlere…
Keşke olmasaydı, keşke bizler yanlış biliyor olsaydık…