İKİZ KAYALAR

‘Hocam sizi köyünüze kadar götüreyim’ demişti şoför

Kabul etmemiş

‘Hayır, zahmet etmeyin, eşyam yok, köyde fazla uzak değil, biraz da spor yapmış olurum’ demişti.

Okullar tatil olmuş, küçüklerin karnelerini dağıtmış, köylü ile vedalaşmış, köyüne dönmek için yola çıkmıştı.

Uzun bir yolculuk yapmıştı. Doğu Anadolu’nun yol vermez dağlarından geçerek nihayet komşu köye kadar gelmiş, oradan da yaya mesafesi üç saat olan köyüne yürümeyi tercih etmişti.

Bir saat kadar yürüdü, bir taşın üstüne oturdu düşünmeye başladı, annesini, hele annesinin o nefis yemeklerini özlemeye başlamış, daha şimdiden kokusunu alır gibi olmuştu. Bu ilk tatili idi, uzun süre köyünden uzak kalmış, köyünü ve insanlarını özlemişti…

Yürüyordu

‘Haydi bakalım efendi, türkü sadece hamamda söylenmez ya’ diye mırıldanarak bir türkü tutturdu.

Türküleri çok seviyordu, arka arkaya çok etkilendiği türküleri söylemeye başladı.

Biraz daha söyledi, sonra usandı, görev yaptığı yerdeki arkadaşlarını düşündü, ‘kim bilir onlar şimdi nerelerdedir, belki benim gibi hala evine ulaşamayanda var?’

Güneş batmış, hava kararmaya başlamıştı, köye de yarım saatlik mesafesi kalmıştı. Birden ileride iki insan gibi görünen ikiz kayaları fark etti.

Fark etmesiyle vücudu buz kesti

Gözleri büyüdü, hızlı hızlı nefes almaya başladı, soğuk ter tüm bedenini sarmış, korku benliğini esir almıştı.

Bu kayalardan çocukluğundan beri korkardı, ikiz kayalarda bir cinayet işlenmiş, bu cinayet uzun süre unutulmamış, türlü söylentiler çıkarılmış, tüm bu şeyler beyninde derin izler bırakmıştı.

Geri dönmeyi düşündü, olmaz hava kararmıştı

Olduğu yerde durdu

İstese de ayaklarını hareket ettiremiyor, bilinmeyen bir güç gelmiş sanki ayaklarını tutuyordu.

Ne yapacaktı?

Yavaş yavaş yürümeye, yürüdükçe de korkusu daha da artmaya başladı. Tüyleri diken diken olmuş, gözleri sabitlenmişti. Hızlı hızlı nefes alıyor, hiçbir şey düşünmemeye çalışıyor, fakat olmuyor, binlerce düşünce beynine hücum ediyor, terliyor, bunalıyor, adeta nefes alamaz hale geliyordu.

Gözleri kararmaya başladı. Kulağına her yönden garip sesler geliyor, adeta çığlıklar işitiyordu…

Geri dönmek istiyor, yapamıyor, ‘daha da kötü olur’ diye korkuyordu.

Mantıklı düşünmeyi kaybetmiş, bir oradan, bir buradan düşünceler beynini kuşatıyor, ne yapacağını bilmiyordu.

Kayalara iyice yaklaştı, tam kayaların hizasına gelince gözlerini kapadı, açtı.

Birden bir ferahlama yayıldı vücuduna, kendini yokladı, her şey bitmiş, korku onu terk etmişti, şaşırdı.

Sanki biraz önce ölesiye korkan o değildi

Kendini yokladı, hayır korkmuyordu

Şaşkın, yorgun, ne olduğunu anlamadan köyüne doğru yürümeye devam etti.