İnsanımız Gücümüzdür
Türkiye’de doğmak ve cennet gibi vatanda yaşamak çok güzel… Bu konudaki değerlendirmeyi, aklıselim herkes yapabildiği gibi pek çoğumuz da gurbetçilerimizden dinlemiş ya da kendimiz yurtdışına çıktığımızda yaşamışızdır. Çünkü bu topraklar mübarek topraklardır… Büyük devletlerin kurulduğu zor coğrafyadır… Kültürü, doğal güzelliği, sıcakkanlı insanların yaşadığı özel bir yerdir. Tarih boyunca zenginliklerin var olduğu, geçiş yaptığı jeostratejik özellikleri olan bir  konumdadır. Bu topraklarda pek çok devletin gözü olduğu içindir ki  sıklıkla ateş çemberine çevrilmek istenmiştir.
 
İçinde bulunduğumuz dönemde de maalesef dünyayı ve özellikle de Ortadoğu’yu tanzim etmek isteyen güçler, bilhassa taşeronları aracılığıyla birliğimizi, beraberliğimizi zedelemek için her türlü yolu yöntemi deneyip, Türkiye'deki 78 milyonun huzurunu kaçırıp, istikbalini karartma hainliğinin gayreti içindedir. Onlar türlü şekilde entrika yapmaktalar… Bundan sonra da yapmaya devam edecekleri anlaşılıyor. O halde biz ne yapmalıyız ? Bu sorunun cevabının ucu açık olduğunu bilerek, ben sadece “mili güç unsuru”  olarak “nüfus gücümüzün” öneminden bahsedeceğim.
 
Devletlerin imkan ve kabiliyetleri araştırılırken,  ülkenin toplam nüfusu, o ülkenin “nüfus gücünü” oluşturur. Bu tespit bir potansiyeldir, çokluğu pozitif bir değer olarak kabul edildiğinden gerek ekonomik büyüme ve gerekse savunma için göz önünde bulundurulan önemli bir unsurdur. Elbette eğitimli ve nitelikli olması tercih sebebidir. Böylesi olumlu durumlar ülkeyi yönetenlerin karar vermesini kolaylaştırır, ellerini güçlendirir, işleri kolaylaştırır.  Okullaşma anlamında değerlendirilecek “nitelik” bir takım gerekçelerle ülke genellinde istenildiği ölçüde sağlanamamış olabilir. Ancak örf, adet, kültür, manevi değerler, memleket sevgisi, moral, saygı, sevgi, cesaret ve kendine güven gibi değerlerin kazanılması, sadece örgün eğitimle olmadığı gibi yaşanması, maddi unsurların varlığı ile sıkı sıkıya bağlı değildir. Bunun içindir ki Ülkemizde “milli  güç” unsurlarını bu ayırdımı bilerek çok iyi değerlendirmemiz gerekir.
 
Zira, coğrafyamız üzerinde oynanan oyunun önemli bir kısmı “insanımızı insanımıza kırdırmak” taktiği üzerine oynanmaktadır. Bu çirkinliğin değişik versiyonları, maalesef 12 Eylül öncesinden beri sahnelenmektedir. Bunu önlemenin yolu, farklı fikirleri olan “hakikatin ışığı, farklı fikirlerin çarpışmasıyla ortaya çıkar” ilkesini benimsemiş, ufukta birleşen büyük değerlere sahip bir toplum oluşturmaktan geçer. Zira, düşünce, inanç, ifade ve girişim özgürlüğü insan onuru­nun ve kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Dolayısıyla fikirler arasındaki nüanslar ile yıkıcı ve bölücü olmayan yaklaşımların, vatandaşlarımız arasında kutuplaşmaya neden olması önlenmelidir. Mevlana ne güzel demiş; “cahil kişi gülün güzelliğini görmez, gider dikenine takılır.”
 
Bu konuda şahit olduğum bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Sabah sporu yaptığım alana gelen, muhtemelen bir dönem bu acıları yaşamış 50 yaş civarındaki bir meczup, bazı konumuz dışı şeyleri söyledikten sonra, kendi üslubuyla şunları söyledi:  “(isim vererek)  şunları sağcı, şunları solcu dediniz hapse attınız, oralarda çürüttünüz; şu sanatçıya komünist, şuna faşist dediniz kimini içeri tıktınız kimini kaçırttınız, şuna ateist şuna dinci dediniz, şunu astınız….. Kardeşim bu memleket büyük memleket, her görüşten insan olacak tabii ki… (gönderdeki Türk Bayrağını göstererek) düdüğü çaldığında bu bayrağın altına geliyorsa ona dokunmayacaksın ! Pek çok akıllıdan duyamadığım bu tespit o günden bugüne hala kulaklarımda…
 
Ateş çemberine dönen zor coğrafyada güçlü bir Türkiye’ye herkesin ihtiyacı var. Milli gücün en önemli unsurlarından biri kabul edilen insanımızın, içeride biribirini sevmesine, tahammül etmesine ve  dışarıya karşı tek yürek olmasına bugün daha çok ihtiyacımız var. Bu memleket büyük memleket.  Bu nedenledir ki; daha ileriye ancak toplumun tüm kesimlerinin katkılarıyla taşınabilir. Bunun için de aynı ufka yönelmiş,  her kesimden her fikirden insanın olacağını kabul etmeliyiz. Hiçbir vatandaş veya vatandaş grubunun dışlanmaması ve ötekileştirilmemesi devletlerin bekasının en temel garantisi gerçeğinden yola çıkarak, farklılıklara tahammül edeceğiz, akıllı olacağız, anlamaya çalışacağız, birbirimizi anlamamamız üzerine kurulan oyunlara düşmeyeceğiz, ufkun ötesine dikkatli bakıp oynanan oyunu iyi analiz edeceğiz.  Yazımızı yine Mevlana’nın bir sözü ile bitirelim : “Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın”