KÖYE TELEFERİK

KÖYE TELEFERİK

'' Amca sen ne diyorsun; bu devlet o kadar zengin mi ? ''

Genç vali yardımcısı gözlerini iri iri açmış, karşısında oturan köylüye bakıyordu.

'' Hırsızlıh olmasa bu devlet dünyanın en varlıklı devleti olur. ''

'' Kim hırsızlık yapıyor ? ''

'' Devleti idare idenler. ''

Şimdi ayakta vali yardımcısı Mümin Bey. Odayı arşınlıyor. Ter içinde kalmış.

'' Yahu amca, sen farkında değilsin ya, ne dediğini bilmiyorsun ve suç işlemektesin. ''

..........................

Bayram Aşık yaşı yetmişi bulunca yürüme zorluğu çekmeğe başladı.

Gençliği, tam 32 yılı Belçika'da kömür ocaklarında geçmişti.

'' Vay zalım dünya. Gençliğim geldi geçti. '' diye dövünüyordu.

Haftada iki kez kente geliyor, eski gurbetçi arkadaşlarını arayıp buluyor, onlarla söyleşiyordu.

İniş aşağı kolaydı da, köye dönüşünde o yokuş yukarı çıkmak yok mu ya.

Dizlerinde derman kalmıyordu. Kesiliveriyordu.

İlkokul öğrencisiyken evden, halkevi ardından okula nasıl koşarak indiği, çıktığı gözlerinde canlanıyor, ağlayası geliyordu.

Yine bir kent dönüşü, minibüsten indikten sonra bastonuna dayana dayana yokuşu çıkmağa başladı. Sıcak bir gündü. Tüm komşular aşağıya, şose yakınlarına, eski harman yerlerine evler yaptırıp yaşamağa başlamıştılar. O seviyordu yukarıları. Havası temiz, motor gürültüsünden uzak, esintliydi. Pencerenin önüne oturdu mu, tüm şose , dere boyu bahçeler, canlılığı ile gözlerinin önündeydi.

'' Hata mı ettik yoksa ! '' diye düşündü. '' Zamanında babamın harmanına bir ev yaptırsaydık, daha mı iyi olurdu ne ? ''

Birkaç adım daha attı. Taa yukarlardan yuvarlanıp gelmiş koca bir cingi kaya vardı, üzerine oturdu. Yolu yarılamıştı.

'' Şimdi hazırlamıştır yemeğimi hatun. Acıkıp geldiğimi bilir. ''

Kendi kendine konuşuyordu. Çevrede kimse yok. Çocuk yok ki, sesleri çıksın. Eski mahallesinin evleri yıkıntılaşmış. Üzüntüyle baktı.

'' Vay vay vay ! Şu ev ilkmektep birinci sınıfta beni okutan Salim Öğretmenin evi. Kızı Gülten bizim sınıftaydı. Bitişik ev kardeşinin. Neydi adı? Öcal'ınan Mehmet benim arkadaşlarım olurdu. Mehmet de rahmetlik olmuş. Sami Emmi de uçtaki önü açık evde yaşardı. .''

Öteki yana çevirdi başını.

'' İşte şurda Bahadıroğlu ailesi yaşardı. Üstte boyacı İsmayıl Kaynak'ın evi...Hepsi hepsi harabolmuş. Zamanında ne emek verilmiş , nasıl sıkıntılar çekilmiş. O kemerler kolayınan mı yapılır. Derme çetma, dövenler, uyduruk tahtalarla iskele kurularak...Şimdi o eski ustalar da kalmadı. Rahmetlik oldu hepsi de. Oğulları, torunları da memur, ev alıp şehere gittiler. ''

Ballıkaya gözünün önünde kararmış, dikilip duruyordu. 23 Nisan bayramından sonra okulda dersler sona ererdi. Tam da o günlerde ak köpük kuzular ardarda doğmağa başlardı. O zayıf gibi görünen kuzular nasıl dirençliydi ! Ballıkaya üstünde çayır çimen iyi büyürdü, oraya götürüp yayarlardı onları komşu çocukları, arkadaşlarıyla.

Ballıkaya'nın üstünden güney yanlara, Kızılırmak yörelerine doğru bakmak nasıl bir duygu yaşatırdı o yıllarda ! Ne güzeldi, acıkınca, bellerine sardıkları bohçanın içinden ıslatılmış yufkayı, taze soğanı, börtlenmiş yumurtayı çıkarıp yemek...Doysalar da hep susuzluk çekerlerdi. ''Aaah, şimdi Başçeşme'nin suyu olsa da kana kana içsek ! ''

Eskiden kuzu otlattıkları o yerlerde şimdi su deposu, televizyon yansıtıcısı vardı. Birisi yalan söylemede, yanazlıkta, lavgarlıkta ileri gitti mi, inandırıcılığı olmayan sözler söyledi mi, dinleyenler hemen yapıştırırlardı. '' Sen de Ballıkaya'ya suyu çıkarırsın haa ! ''

Elektrik gücüyle oraya su da çıkarılmış, depo yapılmıştı. Artık herkes inanıyordu.

Bayram Ağa Ballıkaya'ya bakarken bakarken, birden sağ elini, ağrıyan dizine vurdu.

'' Ulaaaan ! Dur hele, dur. Neden daha önce aklıma gelmedi yav ! Vay apdal Bayram vay, bi de Hacılığın var. Apdalsın işte, salaksın. Ahılsızsın. Neden düşünmedin ki bunu ? ''

...............................

'' Efendim, benim gençliğimi Belçika kömür ocakları çaldı. Hurdahaş olup döndüm sılaya. Taa zamanında Belçika Frangı göndererek memleketimin ilerlemesine gatgım oldu. Hatta artık avro diyoruk ya, onu da havale ettim. Kesin dönüşümde de çoh avro getirdim. Benim bir istekte bulunmam gayet tabii değil mi ? ''

'' Yahu amca, bir daha şöyle tane tane söyle bakalım isteğini, dilek ve temennini ''

Soluk aldı Hacı Bayram Ağa. O sırada vali yardımcısı dışarı çıktı, elinde kalem, dosya olan bir genç kızla içeri girdi.

'' Ulaaan, yohsa zabıt mı dutacah bunlar. Bana hapis yolu görünüyor ellaaam. ''

'' Şimdii Nuran Hanım, bu amca ne söylerse yaz bakalım,'' dedi Mümin Bey.

Bayram Ağa toparlandı. Cebinden bez mendilini çıkarıp, alnının terini sildi.

'' Şimdi efendim, benim eski bir gurbetci olarakdan, sılaya dönmüş eski bir kömür işcisi olarakdan devletimden bir isdeğim var. Siz de bilirsiniz Belçika Devleti grallıkdır. Amma benzemez başga yerlerdeki zalım grallıklara. Demograsi var orda. Gral, graliçe sıradan vatandaş. Ben orda öğrendim insan gıymetini, vatandaşına devletin virdiği değeri. Taa uzaklarda bir Belçikalı ev yapdırmış, değil mi? Dışarlak yirde, şeherden çook uzahda. Belçika Grallığı o evin önüne gadar asfalt yol yapıyor. Gışın gar yağarsa grayder gönderip yolu açdırıyor. Devlet vatandaşın hizmetkarı. Sıkı mı su akmasın, elektriği kesilsin. Devlet otobüsü gönderiyor, o ailenin çocuklarını alıp mektebe getiriyor, ahşama doğru da alıp götürüyor. Vazifede ihmal mi var, o mıntakanın mebusu Meclis’te duman attırır, yumruğunu masaya vura vura hökümeti topa dutar. Nasıl imreniyom ben onlara, nasıl ! Neyse gısa kesiyim, ben gurban olurum devletime. Beş aslan gibi erkek yitişdirdim ona. Hepsi de şanlı bayrağımın altında asgerliklerini yapdılar. Hatta biri Gıbrıs'da gazi oldu. Şimdi de torunlarım...''

'' Amcam, gözel amcam kısaca özetle lütfen. '' Vali Yardımcısı sabırsız.

'' Evet, şimdi de torunlarım vatanımın dört bir yanında asgerdir. Benim isdeğim gaayet maakul. Yaşlandım. Dizlerimde derman galmadı. Yohuşları çıhamıyom. Devletimden rica idiyom, esgi bir döviz makinası olan bu vatandaşına gulak virsin. Ahir ömrümde evime golayca çıhıp inebilmem için bi teleferik yapdırsın.''

Sekreter kız, vali yardımcısı aynı anda yaygarayı bastılar.

'' Ne, nee, neeee ! Teleferik mi? Amca sen aklını mı kaçırdın ?

'' Yoo ahlım başımda. Gafam iyi çalışıyor. Romatizma dışında bi sayrılığım da yoh hamdolsun. Yaşım yitmişi geçse de iyi yir içerim hani,, o işde de bi sıhıntım yoh yani. ''

Sekreter Nuran kızardı, bozardı, Mümin Bey'e baktı. Kaşlarını çatmıştı o da.

Sonra gülümsediler, gülümsemeleri giderek gülmeğe dönüştü.

'' Tamam, tamam. Ben Vali Beyle görüşeceğim. Şimdi git bir avukatlık yazıhanesinde bunu dilekçe olarak yazdır, getir Evrak Kayıt'a ver. Tamam mı ?

'' Tamam, sağol vali beyim. Senin insaniyetliğine güveniyom gayri. Ahir ömrümde bi de bunu yapdırırsak, irahat ederiz, sana da duacı oluruz. Hatta aklımda, teleferiğe senin adını viririm. Bi levha yazdırarahdan. ''

Mümin Bey, Nuran Hanım gülümsüyordu. Tutmasalar kendilerini, kahkaha da atacaklar.

Ayağa kalktı Hacı Bayram Ağa. İkisiyle de tokalaştı. Ağır aksak kapıya doğru yürürken son kez konuştu.

'' Bir argadaşımın oğlu avukat olmuş. Ona yazdırırım. Benden çoh para isdemez heralda.''

.....................

Hacı Bayram Ağa dilekçeyi yazdırdı, getirip ağır aksak, topallayarak Valilik Evrak Kayıt odasına verdi. 12 yıl oldu. Ne bir ses, ne bir nefes...Ağamızın yaşı 80 oldu, rüyalarında hep teleferiği görüyor.

-------------------

11 Eylül 2025.