KÖYLÜ ÇEKİNGENLİĞİ

Kaymaklı'dan konuklarımız vardı.Bir gece bizim evimizde kalacaklar,ertesi gün Nevşehir'e gidecekler. Orada işleri,güçleri var.

Yaptığım bir resmi dolap kapağına yapıştırmışım.Hayat Dergisi'nin ortasında Fatih Sultan Mehmet'in karanfil koklarken yapılmış bir resmini birebir ölçüde , renkli, suluboya yapmışım. Resmin aslı yağlıboya.Emek vermişim. Eserime(!) hayranlık duyuyorum.Karşısına geçip bakıyorum...

'' Hey mübarek, baban da mı ressamdı !''

Konuk ailenin güzel genç kızı resimle ilgilendi. Fakat, konuşmasından anladım ki, resmin derginin kendisinden alınmış olduğunu sanıyor.

İlkokulu bitirmiş Kaymaklı'da, ortaokul olmadığından eğitimini sürdürememiş. Resme iligi duyduğunu söylüyor.

Ben de demiyorum ki, '' Bu resmi Hayat dergisine bakarak ben yaptım.''

Köylü çekingenliği...

.................................

Göre İlkokulu’ndan öğretmenim Kemal İlktürk, ortaokul birinci sınıfta coğrafya dersimize giriyor. Son derece dakik, özenli. Haritaları iyi kullanıyor. Tahtaya şekiller çiziyor. Dersin tam hakkını veriyor. Bir gün bir soru sordu. Bir arkadaş konuyla hiç ilgili olmayan bir yanıt verdi.

Öğretmenim güldü : ' Mankafa Poldi.''

Arkadaşlar anlamadan güldüler. Kemal Bey birden ciddileşti.

'' Neden söyledim Mankafa Poldi'yi ?''

Bütün Dünya Dergisi'ni babam her ay alıyordu. Mankafa Poldi o dergide yer alıyordu. İlgimi çekiyordu. Tüm davranışları, konuşmaları kural dışı, mantık yoksunu , saçma idi Poldi'nin.

Kimse bilemedi.

Ben bildiğim halde söylemedim.

Köylü çekingenliği...

....................................

1975 yaz ayları. Bornova Tuğsavul Kışlası'nda 57. Er Eğitim Tugayı'nda askeriz. Teğmenler, yüzbaşılar ders veriyor. Uygulama da yapılıyor. Takım içinde her meslekten gençler var.

Topoğrafya haritasında bir koyak hangi eşyükselti eğrileriyle gösterilir, DTCF'de öğrenmiştik. Komutan bir haritada bizleri sorguya çekti.

'' Hangi yolu izleyerek, dağın öbür yanına geçebiliriz? Gösterin bakalım !'' dedi.

İnşaat mühendisleri, muhasebeciler, tarih öğretmenleri bilemedi.

Ben biliyordum. Söylemedim.

Köylü çekingenliği.

............................................

Maraş daha '' Kahraman'' önekine sahip değildi. 1970 yılında tam kurtuluş gününde 12 Şubat günü sabah indim bu güzel, ılık kente. Ankara'nın kaskatı ayazından sonra bana ilaç gibi gelmişti bu portakal, zeytin kokulu yer.

Gündüz Elmalı, Cindoruk Tepesi çevresinde çam ormanları içinde jeofizik araştırması yapıyor, ikindine doğru ,kamp yeri olarak kullandığımız eve dönüyorduk. Sonra kente çıkıp temiz bir aşevinde yemek yiyor, üstüne bir pastanede muzlu süt içiyorduk. Gözümüz barda, pavyonda değildi. Eve dönüyorduk.

Bir gün, arazi dönüşü arkadaşlara dedim ki, '' Her akşam ben size ingilizce kurs vereceğim.''

Sevinçle karşıladılar. İstanbul Fen Fakültesi mezunu idi arkadaşlar. Öğrencilikleri sırasında ingilizceye önem vermedikleri anlaşılıyordu. Lise bilgileriyle kalmışlar, onu da unutmuşlardı.

Derslere başladık. Bir masa çevresine oturup, güzel, kullanışlı bir ders kitabını izleyerek.

Vaktimiz var. Televizyonun, bilgisayarın, akıllı cep telefonunun olmadığı bir dönem.

Şubat, mart, nisan ayları derslerle geçti. Diyaloglarla. Yararlı olduğunu anlıyordum verdiğim derslerin.

Bir gün MTA Genel Direktörlüğü'nden Jeofizik Araştırmaları Şubesi Başkanı Kenan Tezcan geldi. Birlikte araziye çıktık. Kenti dolaştık. Kaleye, müzeye gittik.

Kenan Bey İngilizcenin önemini vurguladı : '' Tüm jeofizik araç gereç ABD'den geliyor. Çalıştırma, kullanma kılavuzları İngilizce. Öyleyse ! Her akşam bir saat çalışsanız bu dili geliştirirsiniz. İyice öğrenin de sizi ABD'ye gönderelim.''

Arkadaşların gözlerine baktım. Yüzlerinde en küçük bir devinim yoktu. Bekledim ki, '' Bize Emrullah her akşam İngilizce öğretiyor.''

Kimseden ses çıkmadı.

Ben de söylemedim.

Köylü çekingenliği.