KURTULUŞ ve BAĞIMSIZLIK SAVAŞIMIZDA DEMİRYOLLARIMIZ ve DEMİRYOLCULARIMIZ

KURTULUŞ ve BAĞIMSIZLIK SAVAŞIMIZDA DEMİRYOLLARIMIZ ve

DEMİRYOLCULARIMIZ

Dr Emrullah Güney

Sosyal Alanlar Eğitimi Profesörü

İsmail Evyapan 1920 yılında, İnebolu'nun Karadeniz kıyısında , güzeller güzeli İlişi' de doğmuş. Günümüzde köyün adı Yakaören yapılmıştır ve Bozkurt İlçesi'nin iskelesi durumundadır.

İsmail Evyapan, ilkokulu köyünde ; ortaokulu İstanbul Yenikapı'da okumuş ve 1943 yılında Edirne Öğretmen Okulu'ndan mezun olmuş.

1943 yılında ilk görev yeri Kargı'nın Runkuş köyü olmuş. Ne acı bir olay; köy depremde yerle bir olmuş. Tarih 27 Kasım. Genç öğretmen, yıkılan okulda enkaz altında kalmış. İki gün sonra kurtarılmış. Bu olay İsmail Bey'i ömrü boyunca etkilemiş.

İkinci Dünya Savaşı yılları. Yazı tahtasından, öğrencilerinden ayrılmış, elindeki tebeşiri bırakmış ; silah almış ve tam 31 ay askerlik yapmış.

İsmail Evyapan 1942 yılında büyük eğitimci Mustafa Necati Bey'in adını taşıyan Balıkesir Eğitim Enstitüsü'ne girmiş. Matematik Bölümü'nü 1948'de bitirmiş. Eş olarak meslekdaşı Nermin Ersoy'la yaşamını birleştirmiş. Bir kızları, iki oğulları dünyaya gelmiş.

Yurt coğrafyasının sonsuzluğunda, İsmail Bey'i öğretmen ve yönetici olarak görüyoruz. Daday, Maden, Muş, Küre, İncesu, İnebolu, Çerkeş, Eskipazar ortaokullarında matematik öğretmiş çocuklara. Sonra Ankara'da Yıldırım Beyyazıt Lisesi'ne atanmış. 1960 yılında Cumhuriyet Lisesi'ne geçmiş ve 1979- 1980 Ders Yılı sonunda kendi isteğiyle emekli olmuş.

İsmail Evyapan aydın bir eğitmci. Cumhuriyetin olanaklarıyla eğitim gördüğünü asla unutmamış. Köklü bir Atatürkçü-Kemalist. Dergi ve gazetelerde yayımlanan yazılarında pek değişik konulara değinmiş.

İsmail Evyapan öğretmenimin küçük bir kitabı var elimde. Neden önemsiyorum bunu ? Anadolumuzun binbir beldesinde, küçük, yetersiz, olanakları sınırlı basımevlerinde kitaplar yayımlanıyor. Özellikle eğitimciler anılarını, bilgi birikimlerini genç kuşaklara aktarmayı seviyorlar. Bunun için belki maddi durumları yetersizdir, emekli aylıklarından artırabildiklerini kitaplara ayırıyorlar. Ve ortaya risale-broşür boyutunda yayınlar çıkıyor.Az sayfalı olsa da onların çoğu, varsıl içerikli; dolu doludur.

İsmail Evyapan öğretmenimin kitabının adı : Çelişkiler ve Görüşlerim. Aralık 1993'te basılmış. Yayınevi ürünü değil. Belki Ankara'da, belki İnebolu' da bir matbaada basıldı. Ak-kara kapak kompozisyonunda Yüce Başbuğ Atatürk'ün gözlerinden çıkan ışınlarla körelmiş, ellerini gözlerine kapatmış sarıklı, eli tesbihli, şalvarlı bir mürtecinin çizgileri görülüyor. Belki bir resim öğretmmeni hazırladı bu kapak düzenini. Bu konuda açıklama yok...

Kitapta 25 konu işlenmiş. En çok üzerinde durulan İnebolu'nun il olması...Kastamonu ile ilişkiler zayıf. Coğrafi koşullar Karadeniz kıyılarında , İnebolu merkez olmak üzere yeni bir il olmayı zorunlu kılıyor.

Bağımsızlık Savaşımız süresince, İstanbul'daki Müttefiklere ait silah depolarından ilkel kayıklarla, takalarla, mavnalarla kaçırılan mühimmatın İnebolu'da nasıl süratle boşaltıldığını, yediden yetmişyediye tüm halkın işbirliğiyle hemen kağnılara yüklenip Kastamonu üzerinden Çankırı ve Ankara'ya ulaştırıldığını pek duygulu sözlerle anlatıyor.

'' Gözlerim Sakarya'da; kulaklarım İnebolu'dan gelecek seste'' diyen Başkumandan Kemal Paşa'nın sözlerini düşününce İnebolu'nun mühimmat iskelesi olarak değeri artmaktadır. Elbette insan gücü, halkın özverisi unutulmamalı...

Kayıkçı Esnafı'na vatanperver bir topluluk olarak TBMM'nin İstaklal Madalyası vermesi de İnebolu'nun tarihinde , haklı olarak öğündüğü bir kazanımdır.

Şapka Devrimi denince de akla Kastamonu ve İnebolu gelir. Gazi Paşa, İnebolu Türk Ocağı'nda konuşuyor. Burası günümüzde Müze'dir.

İsmail Evyapan öğretmenimin 78 sayfalı kitabında dikkat çeken en önemli bölüm ''İstaklal Harbimizde Tren yolları ve Demiryolculuğumuz'' dur.

Bu bölümü okumayan, İstiklal Harbi'nin nasıl kazanıldığını asla bilemez. Öğretmenim bu bölümü Ziya Gürel merhumun yazdığı Demiryolculuk Tarihi adlı kitaptan aktarmış.

Demiryolculuk Tarihi'nin başlangıcı olarak 16 Mart 1920 gösterilmiş. Neden ? Bu tarih bir kırılma çizgisidir. İstanbul'un Britanya Ordusu'nca işgali, Meclis-i Mebusan'ın basılması, mebusların Malta'ya sürülmesi ve Padişah'ın tutsaklığı...Kara bir gündür Türk tarihinde.

'' Demiryollarımız ecnebi şirkete aitti. Konuşulan dil Fransızca, çalışanların da hepsi hristiyan ve yabancı uyruklu idi. Yerlerine geçecek Türk bulunamıyordu. Kolaro Efendi ( Yunan uyruklu Rum) fabrika müdürü, Harilaos Efendi (Yunan uyruklu Rum) hareket reisi, Bahattin Efendi cer işleri müdürü ( Nazar değmesin bir Türk var), Manos Efendi (Ermeni) sürekli onarım reisi.

Halbuki halk ve ordu mensubu ile milli kuvvetler , az bir kısmı yabancı, çoğu uyruğumuz azınlıklardan olan bu 200'ü aşkın görevlilere duydukları nefret nedeniyle onları görev başında görmek değil, yurt içinde kalmalarına bile katlanamıyorlardı. Ne yazık ki, bunların yerlerine geçecek bir Türk bulmak imkansızdı ( Osmanlıdan bize kalan son miras ). Kuvayı Milliye çeteleri, Osmaneli ile Adapazarı arasında çalışan müslim olmayan görevlilere saldırıyor. Akhisar'da görevlilerden ikisi öldürülüyor. Eskişehir istasyon evlerinin bir kısmı işgal ediliyor. Bu durum çalışan personel üzerinde büyük korku yaratıyor. Bu şartlarda demiryollarından nasıl yararlı sonuçlar beklenebilir ?

Demiryolu şirketinin imtiyaz sahiplerinin yabancı ve hristiyan olmalarından, mensuplarını da bilerek ve isteyerek müslim olmayan mütehassıs kimselerden seçerlerdi. Bunların görevini yapacak Türklerden kimsenin olmadığı bahanesiyle demiryollarında hesap ve yazı işleriyle haberleşme Fransızca yapılırdı. Kısa zamanda bunların Türklerle değiştirilmesinin mümkün olmadığı bildirilmiştir. Aksi halde demiryollarının çalışamaz hale geleceği açıklanmıştır. Personele ödenecek ppara da yoktu. Eskişehir'in boşaltılması halinde, malzemelerin Ankara'ya taşınması ve demiryolunun tahribi istendiği halde tam tersi yapılmıştı.

Ankara, Eskişehir, Konya gazetelerine ilan verilerek demiryollarında çalışacak eleman aranmış, bulunamamıştı. Zaruri olarak eğitimsi acemi kişiler alınmıştı. Fakat Konya İşletme Müdürü Hareket Reisi Binbaşı Saffet Bey geri çekilerek yerine daha önce uzaklaştırılan Kaldis Efendi getirilmişti. Bu atama ulusal bağımsızlık çalışmalarına karşı bir girişimdir.Bu hain hareket , ne durumda olduğumuzu gösterir.

Umum Müdür Behiç Bey : '' Acemi memurlar yüzünden işler yürümemektedir. İdare lisansız kalmıştır. Nizamnameler Fransızca olduğundan anlayan görevli de yoktur,'' dediğ için suçlanmış, fakat suçlamayı yapanlar hristiyan görevlileri yeniden tayin etmek zorunda kalmışlardır.

İstasyonlarda ışıklandırma olmadığından gece telgraf çekme, yol verme işleri çıra ile yapılıyordu. Eskişehir fabrikaları ambar müdürü Aleksandris Spiliyadis ile yazmanı Spiri Klambagidis yolsuzluk yaptıkları gerekçesiyle Adapazarı Kaymakamlığı'ndan istenmişse de kaçmış oldukları bildirildiğinden, haklarında bir işlem yapılamamıştır.

Köprü yapım müdürü uzman Marko Çavuş ile yardımcısı Gökbayrak Çetesi'nce öldürülmüş, iş yapacak Türk personel bulunamadığından, ölüm kalım savaşı içinde olduğumuz Yunanları buralarda jandarma gözetiminde çalıştırmak zorunda kalmışızdır. Bu, dünyanın hiçbir yerinde görülmüş şey değildir. Ne yazık ki, başka bir çaremiz de yoktu.

Çalıştırılan Yunan personelin hayınlık yaptığı kısa sürede anlaşılmıştır. Kendi aralarında Fransızca konuşup anlaşabilen Yunan personel, Yunan Ordusu'nun hareketlerini yerli Rum ve Ermenilere bildirmekteydiler. ( Küçük Asya Askeri Harekatı ) TBMM Orduları' nın harekatını da Yunan Orduları Başkumandanlığı'na bildirme pervasızlığını gösteriyorlardı.

Telgrafların Türkçe çekilmesi hayınlıkları önleme isteğinden kaynaklanmıştır. Fabrika müdürü Kolaro'nun Etniki Eterya Cemiyeti 'nin ileri gelen yöneticilerinden olduğu, Harilaos'un da zararlı bir çetesi olduğu Türk makamlarına bildirilmişti.

TBMM Reisi Başkumandan Gazi Kemal Paşa 3 Nisan 1338 (1922) günü ''Zata Mahsus'' işaretli yazı ile demiryolu mensuplarının Türk olmasının temel kural olduğu, en kısa sürede eleman yetiştirilmesinin zorunlu olduğunu bildirmişti.

6 Ağustos 1338 tarih ve 5141 sayılı gizli işaretli emirle haberleşmede Türkçe kullanmak zorunlu hale getirilmişti. Ne var ki İstanbul Hkümeti'nin verdiği imtiyazlar nedeniyle bu istek gerçekleşmemiştir. ''

Osmanlı'nın tüm yatırımlarını İstanbul'a, Balkanlar'a ya da Ortadoğu'ya yapmış olmasının, Anadolu'nun yoksul bırakılmasının nasıl acı sonuçlar verdiği , ölüm kalım savaşları yürüttüğümüz 1919-1923 yılları arasında bütün gerçekliği ile ortaya çıkmıştır.

Türk İstiklal Harbi'nde TBMM Orduları'nın temel gereksinim maddeleri, mühimmatı nerelerden karşılanmıştır ? Binbir zorlukla yetişmiş iyi eğitimli, birkaç dil bilir az sayıda diplomat İstanbul Hükümeti'nin buyruğunda yaşamayı seçmiş; Anadolu İhtilali'ne ilgi göstermemiştir. Ancak bazı generaller, bazı hariciyeciler Ankara Rejimi'ne yardım sağlamak için İtalya'ya, Almanya'ya, Sovyetler Birliği'ne gönderilmiştir. Moskova yönetimi iç savaş içinde olduğu halde TBMM Hükümeti'ne yardım etmiştir. Azerbaycan - Baku yönetiminin kardeşçe yardımı da daima anımsanacak değerdedir. Hind müslümanlarının yaptığı yardımın değeri de asla unutulmamalıdır.

‘’ Çıktık açık alınla on yılda her savaştan,

On yılda onbeş milyon genç yarattık her yaştan,

Başta bütün dünyanın saydığı başkumandan,

Bir baca yükseliyor her yamaçtan’’

Okudu.

Son dizenin üstünü çizdi. ‘’ Demir ağlarla ördük, anayurdu dört baştan’’ yazdı.

Sonra da Behiç Erkin’e döndü. Çanakkale’den beri arkadaşıydı. İstiklal Madalyalı milli mücadele kahramanıydı. Devlet Demiryollarının kurucusu ve ilk genel müdürüydü. ‘’ Sizlerin bu on senedeki emeğiniz iyi ifade edilmiyordu, o nedenle o mısrayı değiştirdim,’’ dedi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin on yıllık mucizevi kalkınma hamlesine imzasını atan Mustafa Kemal…Zihinlere mıh gibi çakılan ‘’ demir ağ ‘’ metaforuyla, Onuncu Yıl Marşı’na imzasını atmıştı.

Behiç Erkin…İstanbul doğumluydu. Mustafa Kemal’den beş yaş büyüktü. Kurmay subaydı. Lojistik dehasıydı. Çanakkale’ye asker ve mühimmat sevkiyatında inanılmaz işler yapmıştı. Memleket işgal edilince saniye tereddüt etmeden Anadolu’ya geçti, Milli Mücadele’ye katıldı.

Anadolu’ya geçtiği gün, Mustafa Kemal çağırdı. ‘’ Ben cephede ne yapılması gerektiğini biliyorum. Sen cepheye askerin, mühimmatın, erzağın nasıl getirilmesi gerektiğini biliyorsun, demiryolları işin ehli biri tarafından yönetilmezse bu işi yapamayız, demiryolları sana emanet’’ dedi.

Behiç Erkin, Mustafa Kemal’i yanıltmadı. ‘’ Türkler demiryolu işletemez’’ önyargısını tarihe gömdü. İşletme dilini Fransızcadan Türkçeye çevirdi.

Kurtuluş Savaşı’nın en kritik günlerinde, Mustafa Kemal acil ibaresiyle bir telgraf göndermişti. ‘’ Sevkiyatı hızlandırın, trenleri son sürate çıkarın, geciktiren idamla cezalandırılır’’ diyordu. Behiç Bey derhal cevap telgrafı gönderdi . ‘’ Bu hat 40 kilometreden süratli gitmeye müsait değildir, hızlandıralım derken tek bir sevkiyat bile yapamayabiliriz, emrinizi aldım, bu nedenle uygulamadım, ikinci emrinizi bekliyorum’’ dedi. Mustafa Kemal’den tekrar telgraf geldi. ‘’ Sen nasıl uygun görürsen Behiç…’’

Mustafa Kemal tarafından Erkin soyadı verildi. Anlamı ‘’Her şart altında kendi doğrularını dile getirme cesaretini gösteren, bağımsız kişi’’ demekti.

Yurtsever Devrimci Kurmay Albay Behiç Erkin ( 1876- 1961, Zabit, Sefir, mebus, vekil ) anılarının (Hatırat) son paragrafında şöyle diyordu : ‘’ 1920-28 seneleri arasında Demiryolları’nı idare ederken, ihmale hiç tahammül edemezdim. Aldığım ve aldırdığım tertibat sayesinde bu 8 sene içerisinde hiçbir yolcu telef olmamış ve yaralanmamıştır. Alelhusus, 1922 Büyük Taarruz sırasında Yunanların tahrip ettikleri demiryollarının ilk tamiri, 2 metre boyunda ray parçalarıyla yapılmış ve demir köprüler gelinceye kadar ahşap köprülerle hat işletmeye açılmış iken, bu sırada dahi bir kaza kaydolunmamıştır.’’

Kurtuluş Savaşı…

Büyük Taarruz…

Kaza bile yok.

‘’ Liyakat aşığıyım’’ diyen Kemal Paşa’nın, devlete yönetici seçerken ne kadar isabetli tercihlerde bulunduğunun kanıtlarından biriydi.’’ ( Yılmaz Özdil. 22 Eylül 2019. Liyakat, biat. Sözcü ).

Demiryolcularımızın özverili, cansiperane çabaları olmasaydı Türk İstiklal Harbi'nin utkuyla sonuçlanması olanaksızdı. Ne mutlu ki, binbir zorluğu yaşayan, yılmadan, yurtsever duygularla, bir karşılık beklemeden ulusal güçlere yardım eden, tren hatlarında çalışan emekçilerimiz vardı. Onları derin minnet, şükran duygularıyla, saygıyla anıyoruz.

Ve küçük kitabında bu konuya değinen, bize de esin kaynağı olan Öğretmenimiz İsmail Evyapan Bey'e , Gazeteci Yılmaz Özdil’e de teşekkür ediyoruz.

......................................