“L İ D E R L E R H A P İ S H A N E S İ …”
-ORAL ÇALIŞLAR-
“Bizim sol kanadın her zaman orduya sığınmak gibi bir hesabı olmuştur”
Ecevit
Kitap 12 Eylül 1980 darbesinden sonra hapiste kaleme alınmış. Bilindiği üzere ihtilal sonrası demokrasi rafa kalkar. Demokrasinin olmazsa olmazı partiler kapatılır, genel başkan ve yetkili partililer hapsedilir. Yerine göre suç veya suçlar isnat edilerek idam bile yapılır. Bu ihtilalde de aynısı oldu…
Liderler ve partileri; Ecevit, Erbakan, Türkeş ve Perinçek (CHP, MSP, MHP ve TİKP)
Oral çalışlar, değil bir araya gelmeleri birbirine selam bile vermeyen partililerin -zorunlu- bir araya getirilişlerineve aralarında geçen diyaloga yer veriyor. Mamak cezaevi ve oradan getirildikleri Ordu Dil ve İstihbarat Okulunda kalan her ne kadar dört siyasi partililer varsa da Çalışlar, daha çok MHP ekibiyle özellikle de Türkeş’le oldukça fazla konuşup daha fazla bahsettiğini,
Son yıllarda ölçülü ve soft yazılarıyla dikkat çeken, seksen öncesi Aydınlık gazetesi genel yayın yönetmenliği yapan Çalışlar, hapisten çıkınca hemen yazmış olsaydı aynı üslubu kullanır mıydı bilmiyorum! Kendisi Doğu Perinçek’in ekibinden hapse girdi. Kitabın ilk baskısı 2008 ikincisi 2013’de olmuş.
KİTAPTA; eski MHP’li şimdi ise nerede olduğu belli olmayan Yaşar Okuyan’ın CHP’lilere olan ilgisini, Erbakan’a olan kızgınlığını, yerli yersiz çok konuşmasını, kendi arkadaşlarından Agâh Oktay Güner ile Taha Akyol’a; “bunlar da bizim hümanistlerimiz…” dediğini,
MSP’liler adına Oğuzhan Asiltürk’ün kontrolü elinde tuttuğunu, MSP grubu adına gelen gazeteleri -varsa eğer- müstehcen resimleri nasıl kapattığını, Mustafa Yazgan’ın kendine özel sandalye edinmesini, Şener Battal’ın çok iyi satranç oynadığını,
İlhami Soysal’ın yeni tarih kitabı yazmaya çalıştığını, İnönü’nün Türkeş’i CHP’ye davet etmesini, diğer CHP’lilerin ise buna mani olduklarını,
Cumhurbaşkanlığı seçimi için vesayet odaklarından -askerin- Ecevit’e; ‘bizim adayımız yok, siz bir aday üzerinde anlaşın’ demesi üzerine Ecevit’in sevinçle Demirel’den randevu istemesi, Demirel’in randevu vermesine rağmen gelmemesini, onun uzlaşmaz kişiliğinden bahsetmesini,
Ermeni -ASALA- terörünün 1974 Kıbrıs Barış Harekâtından sonra başladığını, Kıbrıs barış harekâtı esnasında hükümet ortağı MSP lideriyle yaşadıkları, İngiltere, ABD ve Yunanistan’la gerçekleştirilen diplomasıyı,
İlhami Soysal’ın Türkeş’e; ‘Peki… İnönü döneminde İkinci dünya savaşına girmedik. Ancak buna rağmen, bir tahribata uğramadığımız halde, bu durumdan yararlanıp ilerleyemedik. Neden sizce?’
Türkeş’in cevabı: “Japonya ve Almanya, ordu beslemediler. Polis devleti olarak işleri yönettiler, masrafları az oldu. Savunma harcaması yapmadılar. Bu yüzden kalkındılar.”
Bu cevabın ardından İlhami Soysal Ecevit’in, “bizim sol kanadın her zaman orduya sığınmak gibi bir hesabı olmuştur” tespitini teyit edercesine bir itirafta bulunur: ‘Ben 12 Mart gelinceye kadar, ordunun müdahalelerinin yararlı olacağını düşünürdüm. Baktım askerler her şeyi biz biliriz, havası içindeler, darbeciliğin çıkmaz olduğunu gördüm…’
Bu itirafın üzerine Türkeş: “1961 Anayasasının dibacesindeki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin vatanı koruma ve kollama amacıyla müdahale ettiği ibaresi çıkarılmalıdır. Bu yüzden her on yılda bir asker müdahale ediyor…” demesini,
Mustafa Kemal’in meşhur Nutuk’un ardındaki ‘Gençliğe Hitabe’ bölümünü İnönü’nün kaleme aldığını,
Ak-Parti’de Kültür ve Turizm Bakanlığı da yapan CHP’li Ertuğrul Günay tahliye sonrası vedalaşırken Türkeş’e: ‘Dışarıya söyleyeceğiniz var mı?’
Türkeş: “Ertuğrul Bey, demokrasiden yana olan güçlerin birlik olması gerekir. Özellikle parlamenter partiler yeniden demokrasinin yerleşebilmesi için eski ayrılıkları bir yana bırakarak ortak hareket etmeliler. Hem kendi arkadaşlarımıza, hem de göreceğiniz tüm demokrat insanlara bizim bir teklifimiz var. Münasip bulunursa bu teklifler etrafında birlikte bir şeyler yapabiliriz.”
‘Günay, buyurun sizi dinliyorum’
Türkeş: “Bu söylediklerim, hem Sayın Ecevit’e hem de tüm CHP’lilere bir tekliftir. Geçmişte karşılıklı hatalarımız olabilir. Biz bunları unutmaktan yanayız. Önerimiz dört maddedir:
1- Bir an önce çoğulcu rejime geçilmesi,
2- Önyargı ve husumetlerin unutulup çekişmelerin bir yana bırakılması,
3- İdam cezalarının durdurulması, genel af ile geçmişe sünger çekilmesi,
4- Yeni anayasanın, 27 Mayıs Anayasası temelinde, onun temel hak ve özgürlüklere ait birikimi korunarak hazırlanmasıdır”
Günay, ayağa kalktı ve şunları söyledi: ‘Teşekkür ederim Sayın Türkeş, söylediklerinizi ilgili insanlara iletirim. Size geçmiş olsun, inşallah bir an önce özgürlüğünüze kavuşursunuz…’ dediğini,
Ecevit’e ayrıcalık gösterilirken diğer liderlere aynı işlemin gösterilmediğini, Yargıtay’da görev yapan, emekli olduktan sonra uzun müddet CHP’de karar verici yöneticilerden olan, Baykal’ın kasetle gidip Kemal Kılıçtaroğlu’nun gelmesini sağlayan Önder Sav’ın Ecevit’e avukatlık teklifinde bulunduğunu,
Erbakan’ın çok az dışarı çıktığını, mütemadiyen Kuran okuyup, namaz kılıp, sohbetle meşgul olduğunu, tahliye edilmesine rağmen bayramı dahi beklemeden tekrar arife günü tutuklandığını, bu duruma çok üzüldüğünü,
Oral Bey Türkeş’e: ‘Efendim biraz önce BBC’yi dinledim. Anayasa oylaması 7 Kasım’da yapılacakmış.’
Türkeş, on dokuz aydan bu yana ilk kez bir TİKP’linin odasındaydı: “Oral Bey, iyi olur inşallah, bu gelişme, dilerim bir yumuşamaya yol açar. Sertleşmeden tüm memleket zarar görür. Askerlerin yumuşak geçişi hazırlamaları önemlidir. Ancak askerlikten gelenler siyaseti beceremiyorlar” dedikten sonra devamla; “Bir gün İsmet Paşa’yla sohbet ediyorduk, bana; ‘Askerler siyaset yapamaz, bu işi bir ben, bir de sen becerdin’ dedi, ben de; “aman paşam, sizin için doğru da benim için değil” cevabını verince; ‘Yok yok, sen yok olmuş bir partiyi canlandırdın’ dediğini,
Türkeş, 1960 ihtilalinin paşası Cemal Gürsel’in Kürt ve alevi olmasına rağmen kendini sevdiğini, ilişkilerinin çok iyi olduğunu, ihtilal öncesinde Celal Bayar’ın kabahat işlediğini, ihtilal için askerleri ikna etmek için çalıştığını,
Ecevit’in sol denince devletçiliğin anlaşıldığını oysa böyle olmadığını, bu durumun Türk soluna ait bir düşünce olduğunu, bu yüzden Baykal başta olmak üzere ayrı düştüklerini,
Temel Karamollaoğlu’nun CHP’li Şebip Bey’le amca çocukları olduğunu, Temel Bey’in tahsil için İngiltere’ye gitmeden ilerici olduğunu, İngilizlerin yabancıları dışlamasına kızarak İslam’a sarıldığını, milletvekili olmadan önce sanayi bakanlığında müsteşarlık yaptığını, hapse girmeden önce evinde televizyon bulundurmadığını,
Yazdığım ve yazmadığım birçok konuyu bu kitaptan OKUDUM.