LALELER

Lale (Tulipa Sp.) güzel bir çiçeğin adı olarak kalmamış, bahçesine lalezar denmiş, Osmanlıda bir devre adını vermiştir. Kültürümüzde gül sevgili peygamberimizi temsil ederken, lale bayrağımızı temsil etmiştir. Sanat da Minyatür, ahşap işleme, tezhip, ciltleme, hatta suya yazılan ebru da bile lale işlenmiştir. Tek çiçek açan bu soğansı ve çok yıllık bitkinin 15-20 gün gibi kısa bir süresi olmasına rağmen bu bitkiyi dünyaya sevdiren elbette ki güzelliğidir. Bir soğanını çiçeğine ayıran bitki devamlı sürece yavrular ve çoğalır. Türkiye’de yabani olarak 18 tür lalenin yetiştiğini biliyoruz.

Nisan ayı bu yılda geldi. Laleler açmak üzeredir. Görsel güzellikleri meraklılarını yine sevindirecek. 5 Nisan itibarıyla ilk kırlangıcımızı da gördük hamdolsun. Bu baharın gelmesinin teyididir. Ne güzel; Topraklarımızda laleler yükselecek göklerimizde kırlangıçlar uçacak. Allaha şükretmek için birçok neden vardır. Pandemiye rağmen bu güzellikleri bize gösteren Allah’a hamt olsun. Hasta olan bütün insanlara acil şifalar dilerim.

Laleler Osmanlı’da meşhur olunca bu çiçeği Avrupa’da tanımıştı. Bizde ise Lale Devri ile birlikte Lalezarlarda (Lale bahçesi) yok oldu. Damat İbrahim Paşa’ya istinaden Nevşehir’in simgeleri arasına giren lale 300 yıl kadar sadece meraklılarının bahçelerinde ve parklarda sessizce bekledi. . Hoş! Hollanda soğanlarını Osmanlıdan getirip yetiştirmiş, lale hakkında dünyada söz sahibi olmuştu. Bu sayede hem ekonomisine hem ülke peyzajına katkılar sağlamıştı. Bıldır kıymetini en nihayet Türkiye’de anlamış durumdadır. Zira bir bitkinin çiçeklerinden gıda boyası elde ediliyor ve birçok alanda kullanılıyordu.

İlkin Trakya tarlaları renga renk lalezarlara dönüşürken, haberler Konya’dan da geçilmeye başlamıştı. Bu ürünün gıda boyası olması demek köylüye ürün, işçiye istihdam, fabrikalarımıza kendi öz varlığımızdan hammadde, tarlalarımıza güzellik, insanlarımıza çalışma şevki ve neşe getirdi.

Gıda boyasının kullanım yelpazesine bir göz atalım. Dondurma, pasta ve çeşitleri, şeker ve şekerlemeler bunların başında gelmektedir. Ayrıca, giyim sanayinde çeşitli zararlı kimyasalların yerine de kullanılabilmektedir. Doğru politikalar ve doğru yönetimlerle bu ürün önemli bir ihraç ürününe dönüşerek pek çok insanımızı istihdam edeceğe ve ülke kalkınmasında önemli katkılar sağlayacağa benzemektedir. Biil (Bu yıl) Anadolu lalezarlarından bir haber yoktur. Yoksa unutuldu mu? Bilinmez. Kalkınma devamlılık isteyen bir kavramdır. Ayrıca çeşitlilikte kalkınmanın motorlarını oluşturmaktadır. Kalkınma aynı zamanda istihdamın da çeşitliliği demektir.

Lale tarımının kardeş bitkileri de bulunmaktadır. Sarı kantaron yöremizde kendiliğinden yetişen bitkiler arasındadır. Bakım istemez, su istemez, zahmeti yoktur. Bunun yağı dünyaca kabul görmüş hem tıp ta hem de kozmetik sanayinde kullanılmaktadır. Yöreye harika bir peyzaj sunar. Yöremizde badem ve kayısı yağlarının da değerlendirilmesi sonucu bu ağaçlarında varlığını artırma eğilimindedir.

Lavanta yine lale tarımının kardeş bitkilerindendir. Bu bitki buralarda yetişir mi? Yetişmez mi? Dedikoduları süre dursun yöremizde yetişmektedir. Bu bitkinin tarımının yapıldığı yerlere yerleştirilecek arı kovanlarından alınan balların (Tescillendikten sonra) normal ballardan bilmem kaç katı pahalıya satılmaktadır. Yağı, suyu, sabunu, kreminin yanı sıra turizme de açılıp kazancı çeşitlendirmektedir. Muskari, Kapari, ada çayı, kekik gibi bitkilerin yanı sıra tohumdan fide üretimleri de neden yapılmasın.

Hani aklıma patates ve patatesçiler geliyor. Zaten bu makalemin özünde de bu üreticilerimiz bulunmaktadır. Patates üreticilerimiz eğer lale tarımı yaparsa ne kazanıla bilinir bir bakalım. İlk etapta sulamadan ve elektrik paralarından kurtulurlar. Zira lale sulama istemeyen bir bitkidir ve Nisan ortalarında çiçeklerini gösterir. Bu o tarlanın Nisan ortalarında işinin bittiği demektir. Yöre tarlaları patates böceğinden kurtulur. Zira lale bu böceğin ilgisini çekmez. Emek tasarrufu demektir. Tam bir aile işletmesi olduğu için tüm aile zevkle çalışır. Tohuma da sonradan para vermedikleri gibi lale soğanı da satıp gelir elde edebilirler. Sadece 3. Senenin sonunda soğanların seyreltilip tarlanın düzenlenmesi gerekir. Yıllarca patatesten yorulan tarlaların dinlenmesi de topraklarımıza bir nefes aldıracaktır. Bu durumun olması halinde yöresel su kaynaklarımız çoğalma eğilimine girecektir. Yöremizin turistik bir bölgede bulunduğunu da düşünecek olursak olay daha cazip bir hale gelecektir.

Doğru politikalar gerçekten önemlidir. Tarım girişimcileri yeni ürünlere yöneliyor. Ürettikleri ürünlerin basında ve çevrede sözü edildiği gibi gelirleri olmazsa, yine ürünleri elinde kalırsa, üreticinin en büyük zararı cesaretlerinin kırılmasında gerçekleşiyor. Neticede bildiği ürünün tarımını yapıyor ve gelişine hayatlar yaşanıyor. Bu yüzden kalkınma olmuyor.

Lale yetiştiriciliği için şöyle bir açılım yapalım. Baharın laleler toplanır. Tohum soğanları ayırt edilir. Satılan satılır, kalan muhafaza edilir. Tarla bu arada boş kalmıştır. Tarlaya mercimek ekilir. Mercimek çok kısa bir süre içinde oluşup hasada gelmektedir. (70-80 gün diye okumuştum.) Ülkemin mercimek eksiği var ki gidip ta Kanada’dan ithal ediyor. Bunu marketlerde ürünün menşeinde gör biliriz. Benim üreticim tarlasından ikinci ürün hasadını yapar. Tarlayı ilaçlama masrafından ve zahmetinden kurtulur. Mercimek akar-kokar bir ürün olmadığı için depolama sıkıntısı da çekmez. İkinci ürün eşantiyonuna değişik bitkiler katıp hangisi daha çok kazandırıyorsa onu da uygulaya biliriz.

Devlet aromatik bitkilere çok büyük teşvikler vermektedir. Vermektedir ama denklemde birçok boşluğun olduğu görülmektedir. Tarım bakanlığı teşvikleri verirken, ticaret bakanlığı bu alternatif tarımla uğraşan kesimlerin malları ellerinde kalmaması için dünya çapında araştırma ve çalışmalar (ARGE) yapıp bunu ilgili halkla paylaşmalıdır. Yerel yönetimlerimiz, Üniversitelerimiz, Sivil toplum örgütlerimiz gibi kurumlar bu gibi tarımları desteklediği gibi tanıtımını ve teşviklerini de yapması gerekmektedir. Burada teşvikin sadece para olmadığını defalarca gördük. Eğitim, öz güven ve sonunda mutlaka kar olacağını halkımıza anlatıp bu da ispat edilirse, nasıl bir istihdam sağlayacağımızı hayal ederken dahi mutlu oluyorum.

Bir ara tavşan furyası vardı. Televizyonlarda bu üreticilerin nasıl para kazandığı anlatıldı duruldu. Türkiye’yi bilmem ama yöremizde pek çok insan bu konuda girişimde bulundu ve zarara uğradı. Zira tavşan tüyünün pazarı bulunamadı. Sağlam organizasyonlar yapılamadı. Oysa Çin bu konunu üzerinde dünyada söz sahibi olduğu söylenmektedir.

Önce satım organizasyonlarının yapılması yöremiz üreticilerinin alternatif tarıma geçmesinde en önemli unsur olacaktır. Bütün üretici kesimlerin en büyük sıkıntılarından biri de sattıkları ürünlerin paralarını alamamalarıdır. Bu konuda bir tekstilci dostum:” Türkiye’de yapılacak en güzel iş, işsiz gezmektir. Bu sayede kandırılmazsın, masraf etmezsin, vergi ve diğer giderlerinde olmaz.” Demiş ve beni kızdırmıştı. Bu ayrı bir sorundur ve kalkınmamız önündeki en önemli engellerden biridir.

Lale ekimlerinin ciddiyeti, istihdamı ve gücü hakkında halkın bilgilendirilmesini isterdim. Zira konuştuğumuz köylülerimiz; “Alım garantisi olan ürünleri gözü kapalı ekeceklerini” söylemişti.