MERHAMETTEN MARAZ DOĞAR

Emrullah Güney

Parkta bir sıraya oturmuş; yorgun, bitik…Aslında esmer olduğu anlaşılan yüzü apak…Kaba saba ,ucuz kumaştan giysileri var üzerinde. Belli ki aç…Gözleri çekik…Asya’nın ortalarından olmalı…

‘’ Nerede yaşıyorsun ? ‘’

Anlamıyor. Düşünüyor. Sonra ceketinin cebinden bir kağıt çıkarıyor. Uzatıyor. Kadıköy’de basit, hanımsıbir otelin adı yazılı.

Emekli komiser Rüştü Bey gülümsüyor.

‘’ Kardaşlık böyle günlerde belli olur.’’

Düşünüyor adam, ne demek bu?

‘’ Buyur bize gidelim. İstirahat et ! ‘’

Dört başı mamur, murassa değil ev dediği yer.Olsun !Yine de yabancı için bir saray…

Dolapta ne varsa artık…Yumurta pişiriyor sahanda.Domates dilimliyor. Peynir, ekmek…Çay demleniyor.

Konuşma gayreti…Nereli acaba?

‘’ Kadim Stalinabad…Düşenbe…’’

Coğrafya bilgisi zayıf ev sahibinin. Düşünüyor, çıkaramıyor. Evde bir atlas vardı, nerede? Buluyor.

Konuk küt parmağını gezdiriyor haritada. Bir yerde duruyor.

Masaya oturuyorlar. Kaç gündür açsa, silip süpürüyor.Kaselerde, tabaklarda bir şey kalmıyor. Ekmek kırıntılarını da ıslattığı parmağıyla tek tek topluyor.

‘’ Demek Tacik diyarı…SenTaciksin,sünni. Bizim gibi.’’

Adam anladı mı, anlamadı mı; belli değil.Kafasını sallıyor.

Yemekten sonra gözleri kapanıyor konuğun. Kaç gündür doğru dürüst uyku uyumadığı belli.

‘’ Sen burada yat. Gece burada kal, tamam mı? ‘’

Konuk memnun.Açılan çekyatta uzanıyor, sızıp kalıyor.

………………..

Sabah…Yine kahvaltı…Ev sahibi gidip fırından taze somun almış, konuğun tükettiklerini yenilemiş: peynir, reçel, zeytin, bal, fındık ezmesi…

Kahvaltıdan sonra, üzerinde otelin adı yazılı kağıdı gösteriyor konuk. Demek istiyor ki, ‘’ Ben buraya gideceğim.’’

‘’ İyi, peki, git bakalım. Peki dönüşte evi bulabilecek misin ?’’

Anlamağa çalışıyor. Ev sahibi bir kağıt parçasına evin adresini yazıpveriyor. ‘’ Yitirme bunu haa! Sonra bulamazsın.’’

Para veriyor gidip gelmesi için. Dolmuşta gerekli…

Oh ne ala memleket…Tacik ( ! ) konuk iyi yere düşmüş…

………………

Konuk gitti ve otelden üç hemşehrisini alıp döndü.

Ev sahibi suratını assa da, yapılacak bir şey yok…Sofra donattı. En çok çayı seviyordu bu Asyalılar…Tuhaftır, bazıları tuz, bazıları margarin katarak içiyorlardı çaylarını…

Yeni konuklar içinde müzisyen de vardı. Viyolonselini çıkarıp performansını gösterdi. Alkışlandı..

Evde, birçok yerde fotoğraflar vardı. Ev sahibinin ölmüş karısının, şimdi Makedonya’da, Ukrayna’da mühendis olarak çalışan kızlarının resimleri…Meraklı Taciklere onları anlatmağa çalıştı emekli Rüştü Bey.

Televizyonda herkes kendi dilinden yayınları izlemek istiyordu. Rüştü Bey ayırdına vardı ki, konukların hepsi Tacik değil; Moğol olan da var, Uygur olan da…

Yere serdiği sünger yataklarda geceledi konuklar…

Ağır bir koku…Nedir bu? Tanımlanamıyor…Sası sası…Narkotikte görev yapmış Rüştü Bey, anlamağa çalışıyor…

Bir gün, bir hafta, bir ay…

Konukların gittiği yok.

Rüştü Bey anlayışlı insan…Meslek yaşamında tek bir kişiye tokat atmış değil, ağır sözle azarlamış değil…

Memlekete dönme zamanı geldi.

Rüştü Bey anlatmağa çalıştı : ‘’ Ben şimdi Merzifon’a gideceğim. Orda evim var.Kardeşlerim var.’’

Konuklar birbirlerine baktılar…Yüzlerinden bir gülümseme geldi geçti.

Bavullarını topladılar, teşekkür ettiler, vedalaştılar…

Konuklar Kadıköy’deki eski otele…Rüştü Bey Merzifon’a…

…………………

Merzifon’da özlem giderdi Rüştü Bey, kardeşlerini gördü, yeğenleriyle özlem giderdi, İstanbul’dan aldığı armağanları dağıttı. Fakat içinde tanımlayamadığı bir burukluk, bir gönül bulantısı vardı. Nedir, ne oluyor ?

Otobüse bindi, İstanbul’a ulaştı.

Çamlıca sırtlarındaki evi durduğu yerde duruyordu.

Anahtarı kilide soktu. Dönmüyor. Yanlış anahtar mı getirdi acaba. Baktı, hayır. Üzerinde adres,daire numarası olan anahtar.Yanlış değil. Bir an kuşkulandı. Gözünün önüne Tacik konuklar geldi. ‘’Acaba ! ‘’

Zili çaldı. Kapıyı açan yok. Yeniden çaldı. Açan yok…Üçüncü kez denedi. Bir ayak sesi…Kapı arkadan zincirli…Uykulu bir surat…Kapı aralığından homurdandı…Rüştü Bey o anda gördü, bir hatun çırılçıplak geçti arkadan…

Ne oluyor? Anahtar neden açmadı kilidi?

Demek, göbeği değiştirmişler…

Peki, komşular hiç farkına varamamış mı?

Demek, ilgilenmediler ya da başımız belaya girer diye korktular…

‘’ Aç da gireyim,’’ diye bağırdı Rüştü Bey.

Adam yine homurtularla kapıyı kapattı ve bir daha hiç açmadı.

…………….

Merzifon-İstanbul yolculuğunda,otobüste hiç uyuyamamıştı Rüştü Bey. Yakındaki parka gitti. Küçük valizini sıranın üzerine koydu, başı düştü, uyuyakaldı.

Ne yapmalı? Nasıl davranmalı? Evi işgal altında.O cillop gibi hatun kimdi? Yoksa, yoksa ?

Bir an, başından aşağı kaynar sular dökülür gibi oldu. Ter su içinde kaldı.

Eski bir Emniyet görevlisi olarak sorun değildi, gidip bir karakola durumu açıklar, baskın yapışır, evde kim var, kim yok, ne gibi icraat var, anlaşılırdı.

Fakat basın derhal bu baskını değerlendirecektir. İşleri bu. ‘’ Türkiye’ye iş bulma umuduyla gelmiş Uygurlar, Tacikler bir evde uyuşturucu satışı yaparken yakalandılar.’’

Gazetelerde, tv kanallarında bu haber yer aldığında Merzifon’da yer yerinden oynardı. Akıllı, uslu, saygın kişiliği olan emekli komiser Rüştü Bey bu hallere düşecek insan mıydı? En çok da kardeşlerinden, yeğenlerinden çekiniyordu.

Uyuyakalmıştı. Güneş gözünün içine girince uyandı. Bu olanlar rüya mıydı yoksa ?

Bavulunu alıp yeniden evinin yolunu tuttu. Kapıcı dairesine indi. Sordu : ‘’ Valla Komiserim, biz de anlayamadık. Evinize giren çıkan bellisizdi. Çekindik. Mafya gibiydiler. Biz sanıyorduk ki, anahtarı onlara bırakıp memleketinize gittiniz.’’

Dairesine çıktı. Kapıyı yeniden çaldı. Aralıktan bu kez güzel yüzlü bir genç kız göründü. Makyajlı, kullandığı parfüm baş döndüren türden.

‘’ Siz ne isteyor? ‘’

‘’ Burası benim evim yahu, içeri giremiyorum.’’

O sırada üç erkek de kapının arkasında birikmişti.

‘’ Defol git’ Yoksa seni şişleriz haa !’’

Ürperdi , titrediRüştü bey ‘’ Türkçe öğrenmiş bunlar,’’ diye düşündü…

‘’ Kaç kişi yaşıyorsunuz burada ?’’

‘’ Seni hiç elakadar itmez. ‘’

‘’ Demek öyle…Size bir saat müsaade. Toplanın, defolup gidin.’’

‘’ Ona biz gerarviririk…’’

…………………….

Rüştü Bey düşündü, taşındı. Karakola başvurdu. Kimliğini gösterdi. Polisler saygıyla dinlediler.

‘’ Evinizin karşısındaki apartmanda bir daireyi kiraladık. Bekar arkadaşlarımızdan üçü orada yaşamağa başladı. Altı aydır gözlem yapıyorlar. Raporları kocaman bir klasör tuttu. Elbette film ve ses de kaydediyoruz.’’

‘’ Ne yapıyorlar ki benim evimde ?’’

‘’ Ne yapmıyorlar ki ? Sizin Tacik diye bildiğiniz bu insanlar Peştu, Arap, Beluci, Moğol…Esrar, afyon, eroin ticareti, beyaz kadın ticareti…Binbir ahlaksızlık. Zaman zaman memleketlerinden getirdikleri kadınları da pazarlıyorlar.’’

Rüştü Bey saçını başını yolacak hale gelmişti.

Rahmetli hanımının tapu dairesinden emekli olunca alabildikleri bu küçük ev kimlerin uygunsuz işlerine mekan olmuştu böyle !Öfke…Kızgınlık…Üzüntü…Hayıf…

‘’ Aah, ah akılsız kafam ! Parkta o adama acımasaydım, evime davet etmeseydim , bunlar başıma gelmeyecekti…’’

‘’ Komiserim, usulen sizin de ifadenizi almamız gerekiyor.’’

……………….

Duramaz oldu Rüştü Bey. Yeniden Merzifon’a döndü. Yeğenleriyle söyleşirken televizyonda bir alt yazı geçti. ‘’ Bugün Çamlıca’da Emniyet büyük bir operasyona imza attı. Orta Asya ,Afganistankökenli bir uyuşturucu ve kadın ticareti, fuhuş çetesi çökertildi. ‘’

Biraz sonra asıl haber başladı. Rüştü Bey tanıdı ilk konuğu ve diğer konukları (!). Kapı aralığından gördüğü genç kızı da tanıdı.Elleri kelepçeli, ardarda götürülüyorlardı.

…………………..

Merzifon’dan bindiği otobüs , Rüştü Bey’i Harem’de indirdi. Evine ulaştı. Kapıda mühürlü yazı vardı.Emniyet Müdürlüğü’nün operasyona ilgili yazısı…Karakola gitti Rüştü Bey. Durumu anlattı. Bir polisle, bir çilingiri de alarak yanlarına, eve ulaştılar. Polis, yazıyı söküp çıkardı. Çilingir kilit göbeğini bozup dağıttı, yenisini taktı. Rüştü Bey teşekkür etti polise, çilingire.

Ne kadar, ne kadar masraf çıkmıştı…Merzifon’da 100 liraya yapılacak iş burada 600 liraya çözümlenmişti.

Ev sürprizlerle doluydu…

Sünger yataklar , çekyatlar kirli, pis…

Duvarlarda müstehcen yazılar, iğrenç resimler…

Mutfak, mutfak olmaktan çıkmış.

Banyo felaket…

Pencereden baktı Rüştü Bey.Sokaktan bir eskici geçiyordu. ‘’ İesgiciiii !‘’ Arabasının üzeri boş daha. Çağırdı.

‘’ Al, götür bunları ?’’

‘’ Kaç lira vereceğim baba ?’’

‘’ Evladım, ne demek? Benim sana hediyem olsun.’’

Adamcağız şaşırdı, sevindi. Yarım saatte Rüştü Bey’in gösterdiği her şeyi alıpindirdi aşağıya, arabasına yükledi.

……………….

Dünyaya yeniden gelmiş gibi oldu Rüştü Bey. Badana, boya işleri bir hafta sürdü. Saat saat izledi evinin onarımını.

Kapıcı dairesine haber verdi.

Kapıcının hanımı,kızı… ‘’ Evi temizlesinler.Fazlasıyla para vereceğim. Kadıköy’de oyalanacağım bir gün boyunca.’’

‘’ Konuk on kısmetle gelir; birini yer, dokuzunu bırakır gider’’ miş.

Rüştü Bey bu cümleyi söyleyip sesli sesli, gülüyor…Mutlu…

‘’ Hadi ordanbre ! Hadi ordan ! ‘’

Temizlenmiş, limon sulu çamaşır suyuyla yıkanmış mis kokulu evine giriyor Rüştü Bey. Boşalmış her yer. Olsun. Tertemizya…Yarın gider, gereksinim duyduğu ucuz, kolay takılıp çıkarılan mobilyalardan alır, evine taşıtır, yeniden yaşamağa başlar bu güzel şehirde…Kızlarını özlemle bekler, mutlulukla…Buluşacakları günü düşünerek çocukça, taşkın bir sevinçle gülümsüyor…

Yağma yooook ! Konuk monuk …Bitti artık o iş…

‘’ Akıllandık…’’

Mutlu son.

…………………………………..13 Mart 2021. İstanbul