Selâm; yine yeniden sizlerleyim şükür kavuşturana diyeyim...
Şimdiye kadar ki yazılarımda genellikle küçüklüğümde diye başlayıp, Nevşeer'imin özelliklerini, gözelliklerini anlatıp, yazıyordum.
Bugünde hemşehrilerime, okurlarıma yani sizlere yine Nevşeer'imin yöresel bir kültüründen bahsedeceğim.
Genellikle yazılarımda kendimce örf ve adetlerimizi, yemeklerimizi sinema ve hamam kültürümüzü, Nevşeer'imin mozaik taşları dediğim toprağımın yetiştirdiği nadide insanlarımızı anlatıp, yazdım. İçahar, Kadirah, Ilıca, Karaaya gibi "ALLAH" vergisi doğal güzelliklerimizide ilerde anlatıp yazacağım. İnşaallah.
Bugünde Nevşeer'imin bağları,
Büklüm, büklüm yolları didim emme önce "Bismillah" didim sonra "Yarabbi" didim, Yasminin sana sığındı, sana inandı, sana güvendi.
Sana inancı sonsuz; sen "Ol dersin olur," bu Yasmin kulunda yıllar sonra aldı; eline kâadı, kalemi düştü; Nevşeer yollarına "Küçüklüğümde diye bi başladı, yaşadıklarını, gördüklerini, duyduklarını ve derlediklerini kendince; gönlünce diline ne geldiyse, dili ne didiyse, kalemince uzun uzun yazıvirdi.
Zaman zaman bizim kız ara virme, sık sık yaz didiğinizi duyar gibiyim. Haklısınız emme benimde reelde bir yaşantım, sorumluluklarım ve çalışma hayatım var. Bazende ağır imtihanlarım vardı  yaşadım ve sabrettim. Hayr'da, Şerde Allah'tan dedim. Şükrettim.
Rabbimden ilahi adaleti bekledim, bekliyorum vede bekliyeceğim. İnşaallah
Bu arada "ŞEFİKA ARITÜRK" ablamada binlerce "TEŞEKKÜRLER" zaman zaman başına ekşidim ablam,  başını ağrıttım, nazımı, niyazımı çok çektin.
Hakkını Helal et ablam.
Uzun lafın kısası," Bu seferde
"BAĞ BOZUMU"nu anlatmaya, yazmaya çalışacağım. İnşaallah...
Nirden mi başlıyayım, tabiki en baştan "Bağ Budama" faslından başlıyayım. Bağ budamayı babamda, Dursun halamda çok iyi bilirdi, Rahmet canlarına.
Babam Mart'ın sekizinde bağlar budanmaya başlanmalıki mart'ın onunda asmalara su yürüyecek, Mart dokuzu gelmeden budama yapılması lazım ki; bağ'dan verimli üzüm alınabilsin dirdi.
Hatta "Mart'ta çıra'yla, Nisanda sırayla" dinirdi. Kocakarı takvimine göre "Mart dokuzunda çıra yak, bağ buda" denirmiş ya; bende araştırdım, Mart Dokuzu 22 mart'a denk geliyormuş.
Mart ayı geldimi Nevşeer'ede bi hareketlilik gelirdi. Dimiyi giyen, Atkı'yı, Çarı çeken sabahın köründe ve ayazında yollara düşerdi. Mart'ın ilk haftası bağlarda budama başlar, mart sonuna kadar bağlar budanır, gündüzler yetmezse çırayla sabahlara kadar bağ kütükleri budanırdı. 2 göz veya 3 göz açılımı yapılır. Çıbıklar toplanır, belinden bağlanır, deste deste yapılır bi gıyıda yığılır. Akşam üstüde eşeklere yüklenir, evlere getirilirdi. Hatta bizim evde damların köşesine bir duvardan bir duvara gelecek şekilde üçgen kalas uzatılır, onun üstüne deste çıbıklar sırayla dizilir, kendi halinde kurur, yuuka epmek yapılacağı zaman damdan hayat'a atılır, gazellerle tandır tutuşturmaya çok işe yarardı. Bağ büyük veya çok olunca ırgat tutulur, bağ bellenir, çapası yapılırdı.
Bağ kütüğündeki yeni yeni çıkan filizlerden de toplanır, bu filizlerin kabuğu soyulur, yenirdi. Bazen ailecek "Filiz" toplamaya gidilir, ucundaki taze yapraklarda toplanır, kurutulur. Kışında öfelenir, içine ıcıcıh sızgıt katılır, bulgurlu yaprak cacığı pişirilir; ekşili ekşili yoğurtlanarak afiyetle yinirdi. Bazende bulgur pilavına sepelenir, yoğurt çorbası yüzüne de atılır, dadından yinmezdi.
Bağ'a girdim, bağ budanmış,
Bağ'a bülbül dadanmış...
Türküsü gibi bende bağ'a girdim, başladım yazmaya; filizler dallanıp, koruk olmaya başlayınca küf olmasın diye "KÜKÜRT" atılırdı.
Nasılmı himen diyivireyim. Kükürt eski bir yemeni içine konur, kütükler sırayla gezilir, yemeni sallanır, kükürt serpilmiş olurdu. KÜKÜRT atımı bittikten sonra; Mayıs sonu, Haziran başı gibi yeşeren üzüm yaprakları toplanır, toplanan yaprakların bir kısmı salamura yapılır, küp, küpeciğe basılır, kayıdevine dizilirdi. Kalan yapraklarda yorgan iğnesiyle, yorgan ipine tek tek dizilir, boyu 1 metreyi aşınca iki ucu düğümlenir, tavana asılırdı. Tavan didimde; bizim tandırevimizin tavanı sırayla cerek'ti. "Cerek" sıra sıra ağaç gövdesi belli aralıklarla dizilerek tavan yapılır, üstü tahta kalaslar ile kapatılır, toprak atılır, dam oluşturulurdu.
Rahmetli dedem zamanında bu cerek'lerin yan kısımlarına uzun çiviler çaktırmış; ucu Y şeklindeki upuzun iğde çubuğuyla, sadece ipe dizdiğimiz yapraklar deyil, hevenk üzümlerimiz, kış armudumuz bilem bu çivilere asılırdı.
Astığımız yapraklar kendi halinde kurur, gışında anam indirir, haşlar sarma sarardı. Zaten Rahmet canına Dursun halam bizi yapraksız bırakmaz; kucak kucak toplar, getirir. Anamda bazen etli bazen zeytinyağlı yaprak sarar, bizde dolmayla birlikte parmaklarımızıda yirdik.
Temmuz ayı gelincede üzümlere alaca düşerdi, halk arasında alaca düşmüşse üzümler olmaya başlamış olurdu. Banni üzüm veya barnak üzümümüzde Ağustos ortasında olmaya başlar, ağustos sonu gibi de bağ bıçağıyla kesilirdi. Bağ bıçağı didim de yay gibi kavisli, tahta saplı ve ağzı kertikli olurdu. Dursun halamla bağa gittiğimiz zaman halam el çabukluğu ile keser keser atardı. Biz Halakızımla barnak kadar çocuğuz; el kadar bıçakla nirde keseceğiz. Bizde belimize bağladığımız pazen önlüklere üzümleri hışalamadan doldurur, küfelere taşırdık. İş bitti sandınız dimi cıkkss ayrıca saplı alimünyum kovalar ile halamın ardından kütük kütük dolaşır, dökülen üzümleri çiltimine, denesine kadar toplardık. Küfelere toplanan banni üzümleri eşekle eve getirirdik. 
Rahmetli Dursun halam bizi hiç ihmal etmez, 2 eşek yükü üzümüde bizim eve yıkardı. Kış için bizim hayat'ta çalışmalar başlardı. Anam önce hayadımızı bi gözel yur, yıkar kuruyunca itaa yaygı sererdi. Nemi yapacağız merak ettiniz dimi, himen diyivireyim. Hevenk üzümü asacağız, nasıl mı önce Hacıbabanın iğde ağacından ince uzun 1..1,5 metre boyunda kesip hazırladığı çalıların baş kısmına halam çentik atardı. Hacıbaba kimmi tabiki Dursun halamın eşi, bizi çocuklarından ayırmayan aile büyüğümüz, atamız. Rahmet canına..
Nirde kalmıştık çentik dimiştik dimi; halam çentikli kısmına biz "GINDAP" dirdik, keten ipiyle düğüm atarak, asmak için yuvarlağımsı tutak yeri yapardı. Çalılarımız hazır olunca besmele çekilir, bereketli olsun diye dua edilir, banni üzümler salkım salkım takılır. İtaa'ya dökülen deneler ve bağ'dayken kovaya topladığımız ciltim ve deneler ilede üzüm turşusu kurulur, ziyan edilmezdi. Besmeleyle başlanınca da her işimiz rast gitsin, bereketi içinde olsun denirdi. 
Anam bizim mutfağın bir köşesini üç gözlü ocak, likitgaz tüp, terek ile mutfak gibi, çapraz köşeyide gayıd-gaman koymak için kullanırdı. Küp küp reçeller, turşular, pekmezler ve gırcı mantı, makarna köftür, tarana gibi erzak kısmı da o köşede dururdu. Rahmetli babam her sabah bir tas pekmezi kafasına diker, lıkır lıkır içer, merdiven altına "Ahırsekisi" derdik kümes gibi yapmıştık, 3.. 5 tavuk oraya yumurtlardı. Ordanda 2 yumurtayı kırar çiğ çiğ içer, işine giderdi. Kendiside sağlıklı, sıhhatli dipiii gibi gezerdi. Şimdilerde ben içsem o bi tas pekmez, 2 yumurtayla kesin öğürtüden hastanelik olurdum. herneyse...
Nevşehir üzümlerimiz çeşit çeşitti; Kızıl üzüm, Mor buludu, İmir üzümü, Keten göynek, Çavuş üzümü, Mis üzümü, Horoz bilmemnesi (terbiyem elvermiyor) vardı. İmir üzümünün yaprağı çok güzel olur, keten göynek üzümününde pekmezine doyum olmazdı. Nevşeer'imizin gözel üzümleri Karşıdağ'da, Sürtüğün bayırında, Alacaşar tarafında, Alaefendi'de, Karayazı'da Kızıltepe'de yetişirdi.
GELDİ EYLÜL, EKİM GÜZ AYLARI,
SIRADA BAĞ BOZUMU, KURU DÖKME...
Gelelim bağ bozumuyla, kuru dökmeye; güzün vakti saati gelince bağı olan herkesi bi telaşe alır, bağlara gidilir, üzümler kesilir, küfelere konulurdu. İki küfe bir yük olurdu. Küfeler dolusu üzümler eşeklerle evlere taşınırdı. Bağın üzümlerini kestik eve yıhtık iş bitti sandınız dimi cıkks daha kuru dökeceğiz. Kestiğimiz üzümlerin bir kısmını bağda kuru dökerdik. Nasılmı himen yazıvireyim; gara üzümlerimiz olgunlaşınca bağın bi gıyısında seki yapılırdı. Toprak yerden 1 karış yükseltilir, üstü düzleştirilir, üstüne kimisi itaa sererdi kimisi toprak zemine sererdi. Kesilen garaüzümler salkım salkım serilir, kurumaya bırakılırdı. 1 hafta sonra çevrilmeye gidilir, iyice kuruduktan sonra küfelere yüklenir, eve taşınırdı. Evde toprağı bi gözel elenir, kalbur'la çöpleri alınır, tekrar elenir. Bir kısmı gışlık gayıdevine kaldırılır, satılacak olanda gözelcene elenir. Üzüm pazarındaki dükkanlara toptan satılırdı.
Bağbozumunda kuru sermeyen gışlığını ayırır, kalan üzümünü Taskobirliğe sirke, şıra yapmak için virirdi. Sonradan meysu fabrikası açılınca üzümler toptan oraya verilmeye başlandı.
Bağ bozumunu yaptık, üzümleri küfe küfe eve yıhtık. İş bitti sandınız dimi cıkkss nirde "Eşeğin büyüğü ahırda" dirlerya, işin zor kısmı geride niden derseniz "PEKMEZ" kaynatacağız. Bence onuda akabinde diğer yazımda anlatıvireyim. Bugün küçücüğükene gördüğüm, izlediğim; Nevşeer'imin bağ budamasını, bağ bozumunu, iki küfe bir yük hesabıyla eve üzüm çekmemizi, hevenk üzümü, kuru dökmesi derken kendi üslubumca, bağ kültürümüzü karınca kararınca anlatıp, yazmaya çalıştım.
Ben yazdım "Allah" artırsın, unuttuklarımı okurlarım tamamlasın istiyorum.
Sağlıklı, Sıhhatli Günler Dileklerimle.