Gönül Dostları arasında “Nevşehirli Hüseyin Abi” diye tanınan merhum Hüseyin Yücebaş 1926 yılında Nevşehir’de doğdu, 7 yaşında babasını kaybeden Hüseyin Efendi, annesi, ablası ve kardeşiyle birlikte çileli bir hayata başladı. İlkokul tahsilini mahallesinde bulunan İbrahim Paşa mektebinde tamamladıktan sonra askerlik yıllarına kadar demircilik ve marangozluk mesleklerinde çalıştı. Askerlik öncesi evlendi. Dört çocukları dünyaya geldi. Askerliğini Ankara’da yaparken hava değişimi için Nevşehir’e geldi ve o zamanın zor şartlarında Kurşunlu Camiinin imamı saatçi Hocaefendi’den Kur’an-ı Kerim dersleri aldı. Askerlik dönüşünde marangozluk mesleğine devam etti.

1949 yılında Sami Efendi’den ders aldı. Sami Efendi Hazretlerine olan muhabbeti onu Adana’ya çekti. Ceyhan’da marangozluk yaparken sık sık da Sami Efendi Hazretlerinin sohbetlerine katılma imkanı buldu. Bir gidişinde Sami Efendi Hazretlerinin İstanbul’a gittiğini öğrenince o da artık Adana’da duramadı ve hemen yola çıktı. Yol harçlığını tedarik için gaz ocağını, ceketini ve kitaplarını sattı. İstanbul’da bir taraftan çalışırken bir taraftan da Sami Efendi Hazretlerinin sohbetlerine devam etti. İstanbul dönüşü Aksaray’a yerleşti. Bir müddet Aksaray’da marangozluk yaptıktan sonra 1981 yılında Sami Efendi Hazretleri tarafından Nevşehir’e ders vekili olarak görevlendirildi. Vefatına kadar Nevşehir’de hizmet eden Hüseyin Efendi çok sayıda insanın yetişmesine vesile olduğu gibi pek çok hayır müessesinin de kurulmasına öncülük etti. Hayatı boyunca istikamet üzere yaşamaya gayret eden Hüseyin Efendi, 19 Mayıs 2008 Pazartesi öğle sonrası vefat etti.

Hep takva üzere yaşamaya gayret etti. Yalan konuşmama hususunda büyük hassasiyet gösterirdi. Daha çocuk denecek yaşlarda iken mahalle imamı Sait Hocaefendi kendisinden saatin kaç olduğunu sormuştu. O da saati durmuş olduğu için bilmeyerek saati yanlış söyledi. Ama eve gelip de yanlış bilgi verdiğini anlayınca “Niçin ben yalan söyledim” diyerek kendisini, demir çubukla döverek ağır bir şekilde cezalandırmıştı.
Sohbetine gelenlere sık sık “Yalanla iman bir arada eğleşmez” derdi.

Dört şeyin kafirlik getirdiğini, bunların haset, gıybet, haram mal devşirmek ve Allah’ın rahmetinden ümidini kesmek olduğunu söylerdi.
Allah beterinden korusun diyenlere, “Beterin beteri imansız gitmektir kardeşler” derdi.

Musa Efendi’nin “Osmanlı’yı sevmek imandandır” sözünü aktarır ve “Ben de Osmanlıyım” diyerek Osmanlı’ya olan sevgisini ifade ederdi.
Vakit konusunda çok hassastı.

Hep huzuru ilahîde olduğunun şuurunda idi. Bir defasında, gelen misafirler onu kameraya almak isteyince onlara, “Kardeşler, ilahi kamera bizi çekip dururken kameraya ne hâcet var?” demişti.

Helal-haram konusuna çok dikkat eder, “Bir haram lokmanın kırk gün duayı kabul ettirmeyeceğini” söylerdi.

Kendisine gelen hediyeleri, hediye olarak dağıtırdı.

Kur’an ve sünnete uygun yaşamaya dikkat ederdi. Ebul Hafs Haddad Hazretlerinin “Her kim kendi ef’alini ve akvalini Kur’an ve Hadis terazisiyle tartmaya, münafık ola” sözünü sık sık tekrar edip bu sözü bulunduğu mekanlara levha olarak astırmıştı.

Tevazu sahibi idi. “Ben 5’e kadar okumuş zavallı bir insanım” derdi; ama bir konu anlatmaya başladığı zaman o konuyu çok detaylı anlatırdı.
Üstadından gelen selamı alırken ayağa kalkar, ceketini düğmeler ve selamı edeple alırdı. Kendisi çok vefalıydı. Kendisine Kur’an-ı Kerim öğreten hocasına “Ben sizin değil, çocuklarınızın dahi önünden geçmeyeceğim” demiş ve bunu tatbik ettiğine pek çok kişi şahit olmuştur.
Hizmet ehli idi. Hayatı hizmetle geçmişti. Hatta son zamanlarındaki en büyük arzusu; içerisinde cami, aşevi, sağlık ocağı, huzurevi… bulunan büyük bir külliye yaptırmaktı. Çok merhametliydi. Onun engin merhameti sadece insanları değil hayvanları bile kuşatırdı. Bazı hayvanların kışın başıboş bırakılıp soğukta titrediklerini görünce onlar için de bir vakıf yapılmasını arzu ederdi. Hep şükür hâlindeydi. Oğlunun arabasının çalındığını öğrenince: “Şükret oğlum, ya aracı çalan sen olsaydın?..” demişti.
Allah’a ve Resûlüne olan aşkı onu sık sık kutsal topraklara yolculuk yapmaya sevk etmiştir. Kutsal topraklarda yaşamayı ve orada vefat etmeyi çok isterdi.
Çok sabırlıydı. Hastalığının en şiddetli zamanlarında bile asla şikayetçi olmamıştır. Kendisini ziyarete gelip de “Allah şifa versin Efendim” diyenlere “Siz öyle diyorsunuz biz de başka türlü diyoruz” derdi. Son zamanlarında, ziyaretine gelen kardeşlerle helalleşip “Ben herkese hakkımı helal ediyorum, siz de helal edin” diyordu. İhvanın birlik ve beraberliğine hep dua ederdi.
Hüseyin Efendi’nin hayatı hizmette ve teslimiyette zirve noktalarda idi. Vefatı sonrası çalışma masasına bakan sevenleri, masasında “Vakıf-İnfak-Hizmet” kitabı ile “Allah Dostunun Dünyasından” isimli eserleri bulmuşlardır. “Allah Dostunun Dünyası” eserinin giriş sayfasına kendi el yazısı ile “Bu kitabı bir tarikat erbâbı olarak değil, bir öğrenci olarak okumak istiyorum.” diye yazmıştır.

FİB Haber.com ailesi olarak; bir kez daha Nevşehir'in manevi önderlerinden Hacı Hüseyin Yücebaş'a Allah'tan rahmet, kederli ailesine sabr-ı cemîl niyaz ederiz.

إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ "Onlar; başlarına bir musibet gelince, 'Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz' derler." (Bakara 156) 

-Altınoluk dergisinden alıntıdır.-