NEVŞEHİR(MHA) İl Müftülüğünce hazırlanan ve camilerde cemaate Cuma namazında okunan hutbede Tedbir ve gayret sahibi olmanın tevekküle engel değil, onun bir gereği olduğu belirtildi.

Hutbede; “Tevekkül, var olan her şeyin gerçek yapıcısı ve yaratıcısının Allah olduğuna inanan müminin, kendini her durumda Allah’ın irade ve takdirine teslim etmesi, O’ndan gelene rıza göstermesidir.  Bir bakıma tevekkül rızadan ibarettir. Nitekim bir âyette Resûl-i Ekrem’e (sav) kamu işlerinde çevresindekilerle istişare etmesi öğütlenmiş ve ardından, “Kararın kesinleşince artık Allah’a tevekkül et, Allah kendisine tevekkül edenleri sever” buyrulmuştur. İstişare ise, insanların imkân ve elinde olan şeylerle ilgili ve gerekeni yapmaya yönelik bir fiildir. Hz. Peygamber’in, “Devemi bağladıktan sonra mı tevekkül edeyim yoksa bağlamadan mı?” diye soran bir sahâbîye, “Önce bağla, sonra tevekkül et” yolundaki cevabı, tevekkülden önce tedbir almanın gerekliliğine delil sayılmıştır. Hz. Peygamber (sav) güçlü müminin zayıf müminden daha değerli ve Allah’ın sevgisine daha lâyık olduğunu ifade etmiştir. Kişinin tam bir azimle faydalı olanı elde etmeye çalışmasını, güç bir durumla karşılaşılması halinde Allah’ın takdirine rıza göstermesini öğütlemiş ayrıca yakınmanın şeytanın etkisine kapı açacağı uyarısında bulunmuştur. Bu ise tedbir ve çalışmayla tevekkül ve takdiri birlikte gözetmek gerektiğini ortaya koymaktadır. Aynı şekilde, tevekkülün, iş görmeyi ve tedbir almayı terk etme biçiminde yorumlanması cahillerin kuruntusu olarak görülmüştür. Bu alem sebepler alemidir. Bize düşen; hayatımızı idame ettirmek ve rızkın temini için Allah’ın yeryüzüne yaydığı fazlından ve nimetlerinden arayıp bulmak ve elde ettiğimiz nasibimizle ömrümüzü mamur hale getirmektir.  Nasibimiz ise; aradığımız ve uğrunda gayret gösterdiğimiz şeyin bize gelmesinden ibarettir. Bu gerçeği içinde yaşadığımız şu hayatta bizzat müşahede etmiyor muyuz? Yunus Emre’nin söylediği gibi: Çeşmelerden bardağın doldurmadan kor isen, Bin yıl dahi beklesen, kendisi dolası değil Tevekkülden mana nedir? Niçin tevekkül etmeli insan? Tevekkül inancı ve şuuru sayesinde kul, gerekli sebeplere ve tedbirlere başvurmasına rağmen sonucun umduğu şekilde çıkmaması halinde, ilâhî takdirin öyle tecelli ettiğini bilerek, kendisini veya sebepleri suçlamaktan kaçınır; iyimser ruh halini korumayı, moral çöküntüsünden kurtulmayı başarır. Tevekkülün özü razı olmak olunca; insan rıza halindeyken, ne elde edemediği için hayıflanıp üzülür, ne de elindekiler sebebiyle şımarır. Tevekkül, tam bir huzur ve endişesizlik halidir. Allahın yeryüzünde birçok kapı açtığını ve açacağına tam bir inanma ve güvenme halidir. Yani; “ ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim” halinden başka bir şey değildir. Tevekkül, ümitsizliğin karanlık çukuruna düşmemektir;  Hayatta düşmek de var ama kalkabilmek de var düşüncesinde olmaktır. Düştüm diye yerlerde sürünmek değil; ayağa kalkabilme imkânının da bizlere bahşedildiğini unutmamaktır. Öyleyse unutmayalım ki; Tedbir ve gayret sahibi olmak tevekküle engel değil; onun bir gereğidir. Sebeplere sarılmak ve tedbir almak bizden; takdir Yüce Allah’tan” ifadelerine yer verildi.