NEVŞEHİR’İN YAPISAL EFSANELERİ

(Yazılı ve yazısız tarihimizden örneklemeler)

Yer yüzü şekilleri yöremizde çok çeşitli katmanlar ve kendine has özellikler sergilemektedir. Bu özellikler yurdumuzda ve hatta dünyada çok nadir görüle bilmektedir. Genel yapıya bakacak olursak, Ürgüp, Avanos ve Nevşehir yayında; Dağların ve tepelerin alt kısımları yumuşak kayalardan oluşurken, tepeler daima sert kayalardan oluşmuştur. Ürgüp’ün Temenni tepesi, Aşıklı Dağı, Kahveci dağı gibi büyük örneklerin yanında peri bacaları buna çok güzel bir örneklemeler teşkil etmektedir. Bu bize yanardağ küllerinin önce döküldüğünü, sonra yöremiz genel bir genel bir lav akışına maruz kaldığını göstermektedir. Yöremizde birbirinden farklı birçok vadinin bulunması, bunlara örnektir. Komple yumuşak bir yapı erozyonlarla tüm bölgeyi ovaya çevirmeye yeteceğine de inanıyorum. Zira seller zamanını da yaşadığımızı göz ardı edemeyiz.

Hazır yonulmuş taşlar. Suyunu ve havasını da almış, yeni yonulanından daha kıymetli. Bu fotoğrafı Göreme’de çekmiştim. Nerelerden geliyor dersiniz.

Vadilerin yapılarındaki çeşitlilik. Güvercinlik vadisi Göreme.

Bu yumuşak doku insanlar tarafından yaygın bir şekilde, tarihten günümüze kullanıla geldiğin de görüyoruz. Yer altı şehirleri bunlara çok güzel bir örnek teşkil ederken, Kayaların yer üstü yerleşkeleri, günümüzde soğuk hava depoları olarak kullanılması da yöremizin kendine has özelliklerini göstermektedir. Sadece Ortahisar değil Göre kasabası da bu soğuk hava depolarını yıllardır kullanmaktadırlar. Örneğin ta 1960’lı yıllarda bizim Göre kasabasında böyle bir kaya oyma mekâna elma depoladığımızı biliyorum. Ayrıca, başka bir yerde nadir olarak bulunan has kaya da Göre Kasabasında olurdu.

Peri bacasının yumuşak dokusu sayesinde işlenip, kullanıma sunulmasına bir örnek. Göreme Kasabası.

Okuduğum bir makalede Erciyes Dağının 9 Milyon yıl aktif kaldığından söz etmektedir. Roma paralarında Erciyes betimlenirken üzeri dumanlı olarak resmedilmeleri yakın tarihte de aktif olduğunu göstermektedir.

Ürgüp’ün tepelerindeki Turasan Türbe yakınlarında Erciyas Dağının görünümü.

Yöremizde bulunan yanardağ külü olarak bilinen hışırın (Pomza) bol bulunması, yumuşak kayalarda bolca volkan topu izleriyle karşılaşılması, obzidyenler in çokluğu, Bazalt kayaların varlığı, yumuşak tip kayaların çeşitliliği yöremizin nice zor zamanlar yaşadığını anlatmaktadır. Üstüne üstlük yöremiz iç deniz olduğu günlerde yaşamıştı.

Bir yağmur sonrası Ürgüp kırsalı.Karşıdaki masa dağın kesitindeki çok ve benzersiz katmanlar acaba tarihi mi anlatıyor yoksa jeolojiyi mi?

Bir öğrencimiz akraba ziyaretinde bulunmak için Hasan Dağı eteklerindeki köyüne gider. Hasan Dağına çıkar. Topraktan buhar gibi duman gibi bir şeyin çıktığını söyledi. Bu topraktan çıkan dumanın yumurta gibi koktuğunu da eklemişti. Efendim bu sülfür demektir. Aynı konu üzerinde Erciyes dağında da buna benze dumanlar görmüşler. Başka bir vatandaşımız birkaç yıl farkıyla Hasan Dağında apartman kadar büyük bir kayanın yuvarlanmış ola bileceğini söylemişti. Efendim bence bu iki dağ uyuyor.

Avanos sandığı. Bu efsane sandık için yakışır bir makale yazmak gerekir. Bu ayrıca yakın geçmişimizin yapısına da ışık tutar diye düşünüyorum. Yer Avanos Kaymakamlığı. İzin alıp fotoğraflamıştım.

Üniversitemizde yapılan bir sempozyumda depremler işleniyordu. Yöremizin bu konuda yöremizin emniyetli olup olmadığını sordular. Hocalar bize “Siz dinamitin üstünde oturuyorsunuz” Demişti.

Yine Göre Kasabamıza gelelim. Sıcak su çıkıyor. Öyle ki zamanında bir mülakat-ziyaret gezisinde Kozaklı Belediye başkanı bu sıcak suların Göre kasabasından geldiğini söylemesi beni hayli heyecanlandırmıştı. Başkana yer altındaki sıcak su rezervlerini sorduğumuzda da bize; “Yüz derecenin çok üstünde zira basınç var. Mineralli sıcak sular yüzlerce metre genişliğinde ve yüksekliğinde yer altında bulunmaktadır.”Diye enteresan bir cehennem tasviri anlatmıştı.

Etraflardaki içmeceler (Tuzlu su, Karaya vadisi içmecesi, Gümüşkent’deki içmeceler, Acıgöl ilçesinin tuzlu içme suyu (Günümüzde yapılmıştır) gibi örnekler yerin altında bir şeyler olduğunu söylüyor. Acıgöl yolunda bazı zamanlar topraktan veya bir mekândan buhar fışkırdığını görenler var.

Kara camii deki yer altı mağarası.

Çevremize dikkatle baktığımızda Acıgöl Karapınar yakınlarında bulunan bir dağın yarıdan fazlasının olmadığını görürsünüz. Bir hocam sohbetinde esas patlayan dağın bu olduğunu söylemişti. Bu dağın hemen yakınında da bir göktaşı kraterinin olması mahallin fantastik bir yapıda durmaktadır. Bu kraterler ayrıca Niğde ve Aksaray dada bulunmaktadır.

Gelip geçerken bu kratere bakmanızı tavsiye ederim. Eskiden buradan çıkan toprağı sobalarda ocaklarda yakarlarmış. Zira buranın önceki yapısının çıkışı olmayan bir bataklık olduğunu unutmamak gerekmektedir.

Obzityenin en çok bulunduğu yörelerin başında da Acıgöl gelmektedir. İnsanoğlunun ta yontma taş devrinde işlediği ilk madenlerden birisidir. Ok ucu, balta gibi silahların yapımında kullanılırmış. Obzityenin özelliği ok ava girdiğnde kırılması ve avın daha çabuk yakalanması özelliğine sahipmiş.

Acıgöl kırsalı bitki florası bakımından da çok verimli bir bölgedir. Özellikle Ertaş yaylası başlı başına bir alem gibi durmaktadır. Yetkililerin böyle özel yerlerin bitki kayıtlarını tutmalarının çok önemli olduğuna inanmaktayım.

Enteresan bir fotoğraf. Kara cami. Minber mermer işleme. Üzeri yağlı boya ile boyanmıştı. Mermer işlemede Yahudi yıldızının görülmeside insanı önce şaşırtan bir işaretti. 1700’lü yıllarda Kara Cami yapılırken İsrail devletinin esemesi bile okunmuyordu. Bu işaret Süleyman mührü olarak geçmektedir. Dinimiz Hz. Süleyman’ı peygamber olarak tanımaktadır.

Acıgöl kırsalınının fauna yapısı da bazı özellikler sunmaktadır. Anadolu varanı ile karşılaşmıştım. Acıgöl kırsalında 5-6 bireylik Anadolu varanı sürüsüyle karşılaşmışlar. Tabi hemen oradan kaçacaksın. Böyle bir fauna nın olduğunu da belediyeye bildirdim. Ayrıca Acıgöl’de siyap boynuzlu, kaslı bir yılanda görmüşler. Bu yılan Akdeniz bölgesinde daha sık karşılaşılan siyah boynuzlu engerek yılanıdır. Zehirli bir yılandır.

Bitki florası ve canlı faunaları, bilinsiz tarımla, uygunsuz yapılaşmalarla oldukça zararlar görmektedir. Flora ve faunalar için önemli kabul edilen, meraların, güneşli tepelerin, uçsuz bucaksız bozkırların insanlar tarafından rahatsız edilmemesi gerekir. Bu saygı ve nezaketin sınırlarının ötesinde var olanı korumaktır. Bilmem kaç milyon yıldan beridir flora ve fauna ortak yaşamı nedeniyle biz insanlarında içinde olduğumuz canlılar dünyasını günümüze getirmeyi başarmışlardır. Yöremizde özellikle bitki florası çok zengindir. Latince adı Kapadokya olan yirminin üzerinde bitkinin varlığı zaten bunu anlatmaya yeterlidir.

Eski Hapishane, Meryem ana Kilisesi bahçe girişi. Muhtemel bir aftan sonra dolap kilitlerinin beton harcına katılması, “Bir daha buraya gelmeyelim” Niyetiyle…

Hemen örnekleyelim. Alaçaşar yolundaki Keçi kalesinin isminin nereden geldiğini sormuştum. Orada yaşayan yaban keçilernn olduğun söylemişlerdi. Bunu söyleyen yaşlı vatandaşımızda keçileri görmemiş lakin gençliğinde o zamanın yaşlıları anlatırlarmış. Biz buna 200-250 yıl önce diyelim.

Yöremizde birçok uygarlıklar gelip geçmiş bu dokuyu bozmamışlar. Uzunca yıllar sedir ormanları var olmaya devam etmiş. Sonra ne olmuşta tabiat zarar görmüş. Üstelik yaşlılarımız bağlarına bahçelerine evladı gibi sevgi beslerlerdi. Günümüzde kendimize sormamız gerekmez mi? Hani şunu demek istiyorum. Biz insanlar dünyada egemen yaratıklarız. İnancımız gereğince de dünyada bulunan materyaller ve diğer canlılar biz insanlara emanet ve yüce yaradan ın bir lütfü keremidir. Aynı bir taş parçası ya da bir değnek parçası gibi umarsız olamayız, olmamalıyız. Devranlar dönüp, çağların açılıp kapanmasıyla sahnede mi değişiyor? Bilinmez. Bir arkadaşım yöremizde bulduğu uzun dişi bana göstermişti. Heyecan verici, bilmem kaç milyon yaşında dev bir kaplana ait bir dişti.

Yöremizin önce denizlerle kaplı olduğu bilgileri sizlerle paylaşmıştım. Yapısal olarak yöremiz gerçekten bir birinin tam zıttı çok değişik olaylar yaşamış, lavlar hakimken, denizler kendini göstermiş, başka memleketlerde pek göremeyeceğimiz vadiler, tepeler, düzlükler silsilelerinin yanı sıra kanyonlar, peri bacaları, oyula bilir kaya tepelerinin yanında kullanılmış yer altı şehirleri, dünya ya da hakim olan medeniyetlerin varlığı, ipek yolu, göçler, savaşlar yöremizin yapısal olarak efsanelerle dolu olduğunu göstermektedir.

Saygı ve sevgilerimle….

Kilisenin ve gâvur hamamının ilerisindeki çeşme… Kayıp su efsanesinin bu çeşmenin kaynağında araştırılması gerektiğini çocukluğumdan beri birkaç kişiden duymuştum. 1924 Mübadelesinden önce sonradan ismi Cumhuriyet Mahallesinin bilmediğim bir yerinde toprak çöker ve en az 2 çocuk yer altı suyuna (Keyşin suyu = Keşişin suyu) Kapılıp giderler. Hıristiyan taba bilmem kaç batman yünle toprağı karıştırmış ve oraya bastıklarını duymuştum. Çok kaliteli olan bu su günümüzde sırra kadem bastı ve bulunamadı. Eski başkanlarımızdan Sayın Yalçın Demir, bir oluşum başlatmış ve suyu aramışlardı. Tabii onlarda bulamadılar. Bu suyun Borusla buluştuğu yerlerde kup kuru durmaktadır.