NİÇİN GERİ KALDIK?

NİÇİN GERİ KALDIK?

Uzun yıllar “Niçin geri kaldık?” sorusu gündemdeki yerini korumuş, bu sorunun uygun cevapları Türk aydınını hep meşgul etmiş, maalesef sorunun gerçek karşılığı bulunamamış, cevabı ise kimi yanlış tahlillerden öteye gidememiştir.

Evet, niçin geri kaldık?

Batı karşısında gerileyen devletin gelişmesi için çeşitli yöntemler ileri sürülmüştür, bunların belli başlı olanı “taklitçiliktir” Evet Batı taklit edilecek, devletin ve milletin geri kalmışlığı ortadan kalkacaktır. Bunu ileri sürenler bir süre sonra bunun sökmediğini yanlış olduğunu fark etmede gecikmemişler ve sığındıkları “Osmancılık” fikrinden vaz geçmişler, bunun yerine, “birleşik İslam” düşüncesini sığınacak bir çatı olarak görmüşler, Balkan Savaşlarının feci akıbeti de bu düşüncenin yanlışlığını ortaya koymuştur.

Aslında devletin geri kalmasını sağlayan ne Jön Türk, ne Yeni Osmanlı, ne de Türkçülük akımları olmuştur. Devletin geri kalmasını sağlayan Osmanlı Toplumuna dinamizim getirmesi gerekli olan, zamanın üniversiteleri “Medreselerin” kendini yenilememeleri, dünyevi ilimleri dışlayarak, uhrevi ilimlere yönelmeleri, kendi içine kapanarak anlamsız tartışmalarla yılları heba etmesinde yatmaktadır.

Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar toplum dinamiğini elinde tutan medreseler, Fatih döneminden sonra müspet bilimleri dışlayıp, “uhrevi bilimlerle” kendi kabuğuna çekilmeleri, Osmanlı toplumunun önce bilim ve teknik gelişmelerden bertaraf etmiş, sonra ise toplum hızla çağdışı, geri bir toplum haline dönüşmüştür.

O kadar ki, devlet ve Osmanlı toplumu 18. yy ortalarına gelindiğinde artık her türlü özelliğini kaybeden, kendini koruma kudreti bile olmaya bir yapıya dönüşmüş, bundan sonra da hezimetler arka arkaya yaşanmıştır.

İşte Jön Türk ve Genç Osmanlılar dediğimiz gruplar devletin bu aczine çare bulabilmek için çeşitli yollara ve fikirlere yönelmişlerdir. Devletin geri kalmasının asıl sebebi bunların yanlışlarından daha çok geçmişteki yapılan yanlışlardır.

Sultan 3. Selim, 2. Mahmut ve Sultan Abdülhamit gibi padişahlar her türlü yol ve yöntemi denemişler fakat tam anlamı ile başarı kazanamamışlardır. Önce bire bir uygulanan Batı taklitçiliğinin bir çözüm olmadığı görülmüş, sonra “Osmanlıcılık” fikrine, bunun da Balkan Savaşları sonucunda yanlış olduğu görülünce doğal olarak Cumhuriyetçilik fikrine sığınılmıştır.

Tüm bunlar birer pansuman tedbirler olup gerçek manada toplumun derdine deva olmamışlar, sorun katmerlenerek devam edip gitmiştir.

Neredeyse yaptığımız hiçbir şeyi doğru dürüst başaramamış, hep pişmanlıklar ve yanlışların sonucunda “ah” etmelerle günümüzü doldurmuşuz.

Bu gün bu sorun çözülmüş müdür? Keşke cevabımız olumlu olabilseydi, son yıllarda yapılan kimi başarılı çalışmalar, özellikle savunma sanayii alanında yaptığımız atılımlar adeta bir ışık gibi bizlere umut vermiş, fakat toplumun içinde bulunduğu “çıkmaz” varlığını sürdürmeye devam etmiş ve etmektedir.

Evet, bize düşün görev umutsuz olmamak, çalışmak, çalışmak, çalışmak olmalıdır, tüm bu çalışmalar ile başarıyı yakalayacağımız mutlak gibi görünmektedir, ancak özellikle bilim ve teknik konusunda yapılan gelişmelerin meseleye son noktayı koyacağına inanıyorum, yoksa Allah korusun “Eski hamam eski tas” hesabı sorun devam edip gidecektir…