Nevşehir Muhtelif Gayeli Ortaokul (MGO) 2. sınıftayız.

Dersimiz Coğrafya.

İşlenecek konu Mısır.

Öğretmen Osman Gürtemel, İlkokuldan geliyor; ders boş geçmesin diye.

Irmak boyu köylerinden Kenan parmak kaldırdı. Ayağa kalkıp sordu:

Hocam ! Nil Nehri yukarı doğru nasıl akıyor? “

Sınıfta bir anda derin bir sessizlik. Kelebek uçsa , kanatlarının sesi duyulacak.

Sonra bir kahkaha tufanı.

Dakikalarca sürdü.

Sonra suskunluk.

Hala kıkır kıkır gülenler vardı.

Osman Bey’in kara yüzü daha da karardı.

Ooolum, eşşek gafalı ooolum, haritayı yatır yere, öyle gonuş ! “

Kenan bir şey demedi. Yüzü allak bullak, oturdu.

Tüm öğrencilerin önünde  bozulmuştu.

Derslikte dolaşıyor Gürtemel. Çalımlı çalımlı.

Bacağı dışarı taşan oylumlu arkadaşların ayaklarına ayaklarına vuruyor,içeri alsınlar diye.

Gülenler oluyor onun bu davranışına.

Nevşehir’in içindeki ilkokullardan gelenler var; Gürtemel’i  tanıyor olmalılar.

Sıranın üzerinde kitaplar, atlas, harita metod defteri.

Büyük ak  kartona iki harita çizmişim:

Biri Afrika, biri Mısır…

Özenle hazırlamışım, emek vermişim haritaya .

Renkli kalemler kullanmışım.

Nil mavi; Akdeniz mavi…Çöl sarı…

Dağlar kahverengi…Kilimancaro üzerindeki buzul da ak…

Resim: Afrika’da Nil Nehri

Geldi geldi, yanıbaşımda durdu.Haritalara baktı.

Kalk tahtaya ! “ dedi.

Vardım yazı tahtasının önüne dineldim.

Duvarda yıprak bir Afrika haritası asılı.

Bakalım, ne isteyecek, ne soracak.

Gözlerini kısıp bir süre seyretti beni.

Dudaklarında “gıcık” bir gülüş…

Yanıma geldi.

Elindeki çubuğu bana verdi. Sesinde bir incelik, sevecenlik tınısı.

Hiç bozma duruşunu,” dedi.” Şööyle haritanın önüne doooru gel bakalım,”

Dediğini yaptım.

Biraz yana geçip, haritanın önünde durdum.

Ne dedim ben sana, duruşunu bozma !” diye bağırdı. “Bize bak !”

Haritaya bakmayacaksam, niye asılmış ki duvara ?

Sınıf içinde çalımlı yürüyüşünü sürdürdü.

İstiyor ki, merak edeyim.

Şindiiii, Nil nehrini doğduğu yerden Akdeniz’e ulaştığı yere kadar göster bakalım,”

Haritaya döndüm yine.

Bağırdı.

Sesi çatal çatal… Çın çın öttü derslikte. Belki gezenekten, avludan bile duyulmuştur.

Ben sana oraya bakma,demedim mi?

Bize bak, elindeki çubukla göster nehrin geçtiği yerleri.”

Şaşırdım.

Ellerim titriyor.

Çubuğu arkaya doğru,haritaya değdirdim,yukarı yukarı kaydırdım.”

Bağırdı yine.

Aptal heriiif, aptal heriiif…Bi Nil nehrini gösteremiyorsun. Bi de bilgili geçiniyorsun.’’

Beni nerden tanıyorsa.

Kim söylediyse ona, coğrafyayı sevdiğimi.

O anda, “ Benim gözlerim yok mu, niye haritaya doğrudan bakamıyorum,”

diye düşündüm.

Bi daa dene bakalım, tutturabilecek misin? “ dedi.

Bu kez bağırmadı.

Daha sakin bir ses tınısıyla.

Şaşkınlık, telaş…

Paniğe kapılmışım.

Haritada gezdirdiğim çubuk yine kayıyor;

Nil’in üzerinden gidemiyor.

Hafifçe haritaya bakacak oldum; başımı çevirdim.

Ne zaman geldi, nasıl ulaştı anlayamadım.

Önümde dineldiğini gördüm.

İki eliyle vurmağa başladı yüzüme, kulaklarıma.

Ben özellikle gözlerimi korumağa çalışıyorum.

Göre yolunda, kamyonların pavkırttığı tozlardan gözlerim hep kanlı...

O an düşündüm ki, gözlerim bir zarara uğrayabilir.

Sille tokat girişiyor.

Bu arada ayakları da boş durmuyor. Baldırlarıma, dizime tepik atıyor.

Bir sağ,bir sol…

Tekmeleri canımı yakıyor.

Tüm öğrenciler sus pus…

O anda söylemeseler de

Emrullah’a bu yapılmaz ki, Gürtemel Hoca da aşırı gitti canım, “ der gibiler.

Bir kız arkadaşla gözgöze geliyoruz.

Ağladı, ağlayacak …

Bir tokat daha…

En şiddetlisi bu…

Burnum kanadı.

Bir an , gözlerim eline takıldı.

Turuncumsu kan ,sümükle eline bulaşmış.

Pencerenin önüne gitti.

Cebinden çıkardığı mendiliyle elini sildi, kuruladı.

Arkadaşların önünde ağlamayayım diyorum, ama kendimi tutamıyorum.

Yüzünde Hoca’nın, bir tiksinti...

Yüzü kararmış, deve dudağı gibi sarkmış ağzı.

Eline sümüklü kan bulaştı ya, hoca efendi tiksindi.

Git ! Giiitt ! Lavaboda elini yüzünü yıka ! “

Çıktım dışarı.

Yavaştan aldım.

Burnumu, gözlerimi yıkadım.

Ellerim titriyor.

Aynaya baktım. Bu , ben miyim? Bet beniz apak.

Korktum özümden.

Gürtemel  , derslikteyken girmedim içeri.

Zilin çalmasını bekledim.

Bu olaydan Göre’ye, bizimkilere hiç söz etmedim.

Anamın, babamın haberi olmadı. İçime gömdüm.

Günümüzde, değil böyle bir zulüm,

bir öğretmen öğrenciye sert söz söylese, azarlasa,

ertesi gün , veliler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvururlar.

Aradan yıllar geçti.

Şimdi, nerde bir Afrika haritası görsem,

          Mısır’la ilgili bir belgesel izlesem,

          Nil ırmağından söz edilse ,

     muhterem hocam Gürtemel  Osman Bey aklıma gelir.

Yüksek psikoloji bilgisine hayran ( ! ) kalırım .

Fotograf: Nevşehir Öğretmenleri. Gürtemel Hoca,üstte sağdan-soldan dördüncü.

Anılar canlanır belleğimde.

Ve kendi kendime düşünürüm, bu olayı , yılda üç ürün alan Nil koyağındaki ekeneğinde çift süren fellaha anlatsak, hayretler içinde kalır ve Türkiye’de, bir öğretmenin öğrencisine neden böyle zulmettiğine akıl erdiremez.

Mısır’da bir ortaokulda coğrafya dersi veren öğretmen ( adı Bekr bin Nasr olsun ) , bir çocuğun eline çubuk verip de, bizim Seyhan ile Ceyhan’ı, doğdukları yerden Akdeniz’e döküldükleri yere dek, sırtı haritaya dönük olarak, o çubukla göstermesini ister mi acaba? Bizim Seyhan’ımızdan, bizim Ceyhan’ımızdan onlara ne! Nil de bunlar da aynı denize dökülüyorlar; bunun bir önemi var mıdır? Ve çubuk sağa sola sapınca, müderris Bekr bin Nasr efendi, sille tokat, tekme girişiyor mu, dayak atıyor mu acaba talebesine, derslikteki arkadaşlarının gözü önünde!

Mısırlı öğretmen,

Yahu bu Türk muallimlere ne oluyor? Bizim Nil nehrimizden onlara ne? Ne alıp veremedikleri var ki ?

Bu yüzden böyle zulmedilir mi bir talebeye ! ”

diye şaşkınlıktan şaşkınlığa düşüyor olmalı..

…………….

.