SABAH SABAH
Bu sabah bir vesile ile devlet hastanesine yolum düştü. Dışarıda oto park alanlarında olduğu gibi içeride de polikliniklerin bulunduğu bölümler her zamanki gibi oldukça yoğun. Hasta ve hasta yakınları randevu alma, kayıt yaptırma telaşında.
Hasta kayıt kabul işlemlerinin yapıldığı bölümlerden birisindeki ayaklı elbise askılığındaki sıra dışılık dikkatimi çekti. Yanılmış olmamak için askılığa daha yakından baktım. Hayır, yanılmamıştım. Ayaklı askılığın kopan askı kancaları tıbbi bir müdahale sonucu yara bandı ile metal ana gövdeye tekrar tutturulmuştu. Bu işlemi yapmak için epeyce yara bandı harcamışlar, ama helal olsun. Askılıkta bir ceket asılı durduğuna göre operasyon oldukça başarılı geçmiş olmalı. Orada çalışan görevliye soramadım, ama askılığın sargısı ne zaman açılacak, dikişleri ne zaman alınacak acaba, çok merak ediyorum.
Bölümdeki sıra dışılık bununla bitmedi. Oturduğum yerden olan biteni meraklı gözlerle seyretmeye devam ediyorum.  Aynı yeri aydınlatan tavan lambalarındaki arızayı tamir için dört kişilik teknik bir ekip geldi. Birisi ayaklı merdiveni kurdu ve tutmaya başladı, birisi elinde kontrol kalemi ile merdivene çıktı, birisi el feneri ile tamir edilecek yeri aydınlattı, dördüncüsü de merdivendeki teknisyene ne yapması gerektiği konusunda aşağıdan talimat verdi.  
Arızanın üst kattaki su sızıntısından kaynaklandığı ortaya çıktı. Çünkü duvarlarda su sızıntısından kaynaklanan lokal deformasyonlara el feneri ile dikkatle baktılar. Sonra dördü de gitti. Su sızıntısını nasıl kesecek, duvardaki deformasyonu nasıl tamir edecekler bilmiyorum.  Bu tür komplikasyonlarda da yara bandı çare olur mu bilmem?
İçimden “bu günlük bu kadar şenlik yeter” diyordum ki, muayene için sıra bekleyen tanıdık bir hastayla karşılaştım. "Avukat bey, iyi olacak hastanın ayağına doktor gelirmiş derler ya, seni gördüğüm iyi oldu” diyerek yanıma geldi ve  "bizim bir miras davası var..." diye başladı derdini anlatmaya...  Tanıdığın muayene sırası henüz gelmemişti, ama iyi olacak müvekkilin avukat ayağına gelmişti.     
Yazıyı “memleketimize özgü doğal hallerin üst üste yaşandığı bir gün işte böyle başladı” diye bir cümleyle bitirecektim ki, bu günün ayrı bir özelliğini daha hatırladım. Bu gün aynı zamanda 12 Eylül askeri darbesinin 33. yıldönümü idi. Darbeler devrinin kapandığı, darbecilerin yargılandığı bir sürece girmiş olmamız umutlarımızı tazelemişti. Yazıyı “inşaallah darbelerin açtığı yaralar yara bandı ile sarılmaz” diye bir dua ile bitirmek istiyorum…
                                                                                                     12.09.2013
                                                                                                   Mehmet BİÇER