Şah Fırat operasyonu zafer mi hezimet mi?
AKP'ye ve izlediği Suriye politikasına karşı olmak başka şey, Türkiye’nin önceki gün Süleyman Şah Saygı Karakolu için düzenlediği Şah Fırat Operasyonuna karşı olmak başka şeydir. Bu iki konuyu birbiriyle özdeşleştirerek değil,  ayrıştırarak değerlendirmek suretiyle sağlıklı bir analiz yapılabileceğini düşünüyorum.  
 
Gerek iktidarın, gerekse muhalefetin bu operasyonu yaklaşan 7 Haziran seçimleri için kendi lehlerine bir propaganda malzemesi olarak kullanmaya kalkışması her şeyden önce bir basiretsizlik, sorumsuzluk ve samimiyetsizlik olur.   
 
Gerek bu operasyon, gerekse bu operasyonu doğuran bölgedeki jeostratejik gelişmeler, esasen hem iktidarın hem de muhalefetin izledikleri politika ve stratejinin ne kadar boş ve realiteden uzak olduğunu gözler önüne sermiştir.
 
Bu operasyon bir yönüyle “Yeni Osmanlıcılık” safsatasına pek bir hevesli gözüken AKP’nin 21. Yüzyıldaki dünya ve bölge gerçeklerini tam olarak algılayamadığını göstermiştir. Diğer yönüyle de iktidarı ülkeyi Ortadoğu bataklığına sürüklemekle, sonu meçhul maceralara atılmakla suçlayan muhalefetin samimiyetsizliğini ve fırsatçılığını deşifre etmiştir.
 
Eğer AKP, içerisi “Osmanlı torunu, şanlı tarih, şanlı ecdat, üç kıtada at koşturmak” gibi realiteden uzak duygularla beslenen“Yeni Osmanlıcılık” vizyonunda samimi olsaydı, gerekirse kara, hava, deniz ordularını Süleyman Şah Türbesini korumak için konuşlandırır, “vatanın bir çakıl taşını düşmana teslim etmemek” için, vatanın tüm evlatlarının şehit edilmesini göze alırdı. Peki, böyle bir savunma ve strateji “milli çıkarlarımıza” uygun düşer miydi? Elbette düşmezdi.
 
Diğer yandan AKP’ye bu operasyon üzerinden yüklenen muhalefetin durumuna bakalım. AKP’yi izlediği dış politika ve özellikle de Irak, Suriye ve Ortadoğu politikası üzerinden haklı olarak eleştiren; ülkeyi Ortadoğu bataklığına ve sonu meçhul maceralara sürüklemekle suçlayan muhalefet, konu Şah Fırat operasyonuna gelince, adeta bir anda AKP ile rolleri değişmiş gibi bir tavır ve söylem içine girdiler. Başladılar “Vatan, Millet, Sakarya”, “vatanın bir karış toprağı, bir çakıl taşı” edebiyatı yapmaya, “şanlı tarih”ten direniş örnekler vermeye, “ecdadın kemikleri sızlıyor” demeye…
 
Muhalefetin tribünlere yönelik, oy kaygısı taşıyan bu hamasi söylemlerini değerlendirecek olursak, onlara göre ne pahasına olursa olsun, kaç evladımızın canına mal olursa olsun, bir ya da birkaç devlet ile savaşı da göze alarak; yedi düvelin cirit attığı, her türlü manipülasyona, sabotaja, provokasyona açık bir bölgedeki o Türbeyi ve o Karakolu kanımızın son damlasına kadar korumalı; buradan çıkacak bir kıvılcımın bir yangına dönüşerek Türkiye’yi sonu meçhul karanlık bir maceraya sürüklemesini de göze almalıymışız.  Bu durumda sizin “Yeni Osmanlıcı ve maceracı” olarak suçladığınız, eleştirdiğiniz AKPden ne farkınız kalıyor ey muhalefet?
 
Resmi kayıtlara Şah Fırat Operasyonu olarak geçen bu operasyonu doğuran nedenlerin temelinde AKP’nin yanlış dış politikaları yatıyor olsa da gelinen nokta itibariyle bu operasyon kaçınılmaz, en makul ve en az riskli çözüm tarzı olmuştur. Bu operasyonu işte bu nedenle AKP’den ve izlediği dış politikadan farklı bir kategoride ele alıp, “devletin üst aklının” harekete geçmesi olarak nitelendirmemiz gerekir.  
 
“Ecdadın sızlayan kemikleri”, “vatanın bir çakıl taşı” üzerinden siyaset ve muhalefet yapanlara sormak gerekir: “Ecdadın kemikleri” ne zaman sızlar? Ecdadın kemiklerini koruyamadığımız zaman mı, yoksa torunlarını o kemikleri korumak uğruna, göz göre göre düşmana canlı hedef yaptığımız zaman mı?
 
23.02.2015
Mehmet BİÇER