SALDIRIYA İZİN VEREMEM
Her şey ne güzel başlamıştı.
Ihlara Koyağı köylerini geziyordum.
Sonra yukarı çıkıp yayla kırsalında dolanıyordum.
Hıcıp Köyü...Tevfik Ağa'nın evinde konuğum.
Babamı tanıyor köylüler...Göreli Salim Oğuz da 1930'larda burada ilk öğretmenlik yıllarını yaşamış. Oğlu Yüksel burada doğmuş. Onun öğrencileri var. ''Müthiş güzel yazısı vardı. Pek bilgiliydi, fakat haylaz talebeye karşı pek sertti.'' diyorlar.
Akşam yemeğinden sonra konuk odası kalabalıklaştı. 14 numara gaz lambasının ışığıyla ayfdınlandı büyük oda.
Köylü önce yoklar konuğu. Nerelidir, kimdir, eğitim durumu nedir, niye gelmiştir oraya. Ön bilgileri alır. Ona göre davranır, yarenliğe yön verir.
Gaz ocağının üzerine çaydanlık konuldu. Konuklar gözlerini diktiler, evin çocuğunun ocağı pompalamasını seyrettiler.
'' Medeniyet bir başka canım,'' dedi bir yaşlı.''Daha on yıl önce bunu bilmezdik. Ocakda çay bişirirdik. Duman gözümüzü yakar gavururdu.''
Köylüler başlarını sallayarak onayladılar.
Çay hazır. Dağıtılıyor. Tam o sırada içeri yirmili yaşların ortasında görünen iri yarı, göbekli, başında fese benzer bir başlıkla birisi girdi. Odadakiler ayağa kalkıp yer verdiler. Arap aksanıyla verdiği selamı herkes yanıtladı. Dik dik bana bakmağa başladı. Sedirde oturan ev sahibine bakışını yakaladım. '' Kimdir ?'' anlamında bir göz kırpması, ağız eğmesi...
'' Konuğumuz Göre'den Hayrullah...Aksaray Melendiz Köylerini , Gelveri taraflarını gezmeğe gelmiş,'' dedi.
Gelen yeni konuk cebinden tesbihini çıkarıp çekmeğe başladı. Beni süzüyordu, ama, incelemesinde bir sınsilik sezdim.
Damdan düşer gibi sordu.
'' Delikanlı, Kemal kimdir?''
''Hangi Kemal?''
'' Hani siz Mustafa Kemal Paşa diyorsunuz ya. o işte.''
Anlaşıldı. Adam bir tartışma açmak, kendini köylü gözünde muzaffer göstermek istiyor.Ereği bu.
'' Siz, biz yok,'' dedim. ''O hepimizin Atatürk'ü''...
'' Bizim değil,'' dedi. Karcımış bir sesle...Nefret sesiyle, rengiyle odada yayıldı...
'' Bin yılda bir gelen bir büyük kumandan, bir deha, eşsiz bir devlet adamı,'' dedim.
'' Yav, Peygamber Efendimizden üstün görüyorsunuz o hain adamı.'' dedi.
İrkildim. İlk kez Atatürk'e hain diyen bir adam ile karşı karşıya idim. Köylüler dinliyorlardı.
'' Her dönemin yüce insanlaı ,başbuğları vardır,'' dedim.'' Peygamber Hazreti Muhammed VII. Yüzyılın önderidir. Atatürk XX.Yüzyılın...Bir karşılaştırma yapmak gerekmez.''
Adam sinirlendi. Bağdaş kurup oturduğu minderde kıvranıyordu. Göbeğini salıvermiş...
'' Günah işliyorsunuz. Bir deccalı böyle yüceltmekle...Hepiniz cezanızı çekeceksiniz. Ahirete de kalmadan hem.''
Köylüülerden hiç ses yok. Ev sahibi huzursuz, bir şey söylemek istiyor, adam fırsat vermiyor. Saldırının şiddeti gittikçe artıyor. Bu yobaza nasıl etkili yanıt vermeliyim! Okullarda öğretilmeyen, kendi kendimize okuyup öğrendiğimiz tarih bilgileriyle karşılık vermek istiyorum, adam çevresini gözleyerek, ağzından köpükler çıkararak saldırıyor.
'' Kemal Kemal...Onun kumandanlığını bir assuzay da yapardı yav. Hem o yeşil entarili evliya Yunanın attığı gülleleri tutmasaydı galibiyet de mümkün değildi. Ne Kemal, ne İsmet...''
Başım dönüyordu. Bir an düşündüm. Yenilgiyi kabul mü edecektim. Ayağa kalktım. Tevfik Ağa'ya döndüm.
'' Yemeğinizi yedim, çayınızı içtim. Teşekkür ederim. Bana müsaade Yüce Başbuğuma yapılan bu saldırılara tahammül edemem. Bu kadar yobazlığın sonu iyi değil, bu adamın söyledikleri hem doğru değil, hem hoş değil. Ayıptır. Bütün dünyanın kkabul ettiği özellikleri reddediyor. İrticadır bu,'' dedim. Ardarda. O anda aklıma gelenleri hızlıca sıraladım. Dışarı çıkmağa, ayakkabılarımı giymeğe giriştim. Tevfik Ağa durdurmağa çalıştı. '' Hoş gör yahu, anlayışla karşıla, hapisten yeni çıkıp geldi o; orada doldurmuşlar,'' dedi.
Durmadım. Konuk odasından çıktım. Tevfik Ağa sıdalanıyordu: '' Ben babana ne derim, gecenin bu vakti, kurdu kuşu var bu kırların. Nereye gideceksin hem?'' Anlattım, vedalaştık...
Cahil cesur olurmuş. 17 yaşımın verdiği ataklık...Köyün içinden...Köpek sesleri geliyordu. Yürüdüm. Daha önce de gezmiştim bu köyleri. Akmezar, olmazsa Sülmanhöyüğü...Gecenin ayazı çıkmış. Ay ışığı yıkıyor kırları...Gece ay aydınlığı...Hasan Dağı ayan beyan, aşikare...
Geceyarısını geçiyordu Ağmezar'a ulaştım. Pehlivan'ın evini buldum. Babamın dostu. Birkaç kez Göre'ye gelip bizde konuk kalmıştı. Beni öyle yorgun, üzüntülü görünce telaşlandı. Hayattaki ocakta su ısıttı hanımı. Elimi yüzümü yıkadım. Temiz havluyla yüzümü sildim. Merakla yüzüme bakıp anlatmamı bekliyordu. Söyledim. Gülümsedi koca adam.
'' İyi etmişsin. Cevabı da iyi vermişsin. Aferin sana. O yobaz herif herkesin nefret ettiği birisi. Hapisanede terbiye görmüş, yetiştirmişler. İyi ki geldin bize. Onlar kim, Kemal Paşam kim?''
Yorgundum, mutluydum.
Yıl 1964, aylardan Ekim idi.
............................................................................................................Göre. 29 Ekim 1965 .