SEVDİĞİMİZ ŞEYLERDEN ALLAH YOLUNDA HARCAMAK

İnsanın, Yüce Allah'ın rızasını kazanmak amacıyla ortaya koyduğu her türlü iyilik, fedakârlık ve harcamalar infak olarak isimlendirilir. Bu açıdan infak, farz olan zekâtı ve gönüllü olarak yapılan her türlü hayrı içeren geniş bir kavramdır.

Pek çok ayet ve hadiste ihsan ve cömertlikle beraber infak ilahi bir sıfat ve peygamberlerin sahip oldukları erdemlerden biri olarak gösterilmiş, cimrilik ve mal hırsı kötülenmiştir. Kuran’ı Kerim’de Rabbimiz "Allah'a ve Resulüne iman edin; O'nun size emanet olarak verdiklerinden, başkaları için de infak edin. İçinizden iman edip böyle harcamada bulunanlara büyük mükâfat vardır." (Hadid, 57/7) buyurmuştur.

İnfakın isteyerek ve seve seve yapılması, karşılığında herhangi bir menfaat beklentisine girilmemesi önem arz etmektedir. (İnsan, 76/8-10) Ayrıca infakta gösterişten, karşısındakini rencide edecek tutum ve davranışlardan şiddetle kaçınılmalıdır. (Bakara, 2/261-262) Zira infakta önemli olan gönülden yapılmasıdır. Gönül zenginliğine kavuşamamış, gönlünü infaka açamamış insanların merhamet ve cömertliği kuşanmaları, iyilik ve güzellikleri çoğaltmaları mümkün olamayacaktır.

Ensardan Ebû Talha (ö. 34/654-55) (r.a.) Medine’de malı en çok olan sahâbîlerdendi. Malının kendisine en sevimlisi Beyrahâ bahçesi idi. “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla eremezsiniz” (Âl-i İmrân, 3/92) ayeti nazil olunca, Ebû Talha Resûlüllah’a (s.a.s.) gelerek;  “Allah, kitabında,  ‘Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla eremezsiniz’ buyuruyor. Şüphesiz ki benim en sevgili malım Beyrahâ’dır. Bu malım Allah için sadakadır. Ben, Allah indinde onun sevabını ve benim için âhiret sermayesi olmasını dilerim. Şimdi onu istediğin yere sarf et Ey Allah’ın Resûlü!” (Buhârî, “Zekât”, 44; Müslim, “Zekât”, 43) diyerek emre anında imtisal etmiş, Rabbinden gelen buyruk karşısında teslimiyetini ispat etmişti.

Tebeu tâbiîn döneminin önde gelen âlimlerinden Abdullah b. Mübârek (ö. 181/797), çıkmış olduğu bir hac yolculuğunda, yol üzerinde bir kız çocuğunun çöpe atılmış ölü bir kuşu alıp evine götürdüğünü görünce hemen o eve uğrar ve çocuğa bunun sebebini sorar. Bir kulübede yalnız yaşayan ve kimsesi olmayan iki kız çocuğunun, açlıktan dolayı ölü bir kuş etini yemek durumunda kalmış olduklarını öğrenen İbn Mübârek yolculuğa devam etmekten vazgeçer. Yanında bulunan parasını da, memleketi Merv’e dönmek için kendisine yetecek yirmi dinar dışında o kız çocuklarına bağışlar. Yanındaki arkadaşlarının, neden böyle yaptığını sormaları üzerine de; “Bu yaptığımız, bu seneki haccımızdan daha faziletlidir” der ve memleketine geri döner (İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, X, 178).

Sahip olduğumuz her şeyin, bütün nimet ve servetin asıl maliki yalnızca Allah'tır. Bizlere düşen, emanetçi olarak kullandığımız bu nimetleri ve serveti O'nun rızası doğrultusunda değerlendirmek, dini ve ahlaki ölçülere göre gereken yerlere, gerektiği ölçüde harcamaktır.

Hüsrev ÖNDEGELEN