SEYYAR SATICILIK YA DA ÇERÇİLİK ANILARI

Doç. Dr. Faruk GÜÇLÜ

Henüz ortaokul öğrencisi olduğum yıllardı. Sanırım 1972/1973 olabilir. Babam İstanbul’dan o zamanlar köylülerin temel giysisi olan pantolon, ceket, gömlek, etek vb. getirip çevre köylerde satardı. 1976 yılında üç ortaklı traktör almadan önce bu işi iki eşekle yapardı. Yaz aylarında ben de yardımcı olarak giderdim yanında.

Bu yaz o seyyar satıcılık yaptığımız köyleri dolaştım aradan geçen elli yıl çok şey değiştirmişti. O köyler artık tanınamaz hale gelmişti. O dönemin insanlarının bir kısmı artık yoktular ya da köylerde tanıdıklarımızın bir kısmı İstanbul, İzmir ve Nevşehir’e göçmüşlerdi. Taş ve toprak evler gitmiş yerine betonarme daha modern evler gelmişti. Toprak yollarda kalmamıştı artık köyler arasında.

Köyden iki eşekle yola çıktığımızda ilk durak yerimiz Göstesin, Sıvasa olurdu. Daha sonra da şimdi Aksaray köyleri olan Gelesin’e doğru yol alırdık. Göstesin’den yola çıktıktan sonra Gelesin’e yaklaşınca iki çoban köpeğinin saldırısına uğramamızı hiç unutamam. Çok korkmuştum. Ne mutlu ki bize zarar vermediler. Gelesin bir Kürt köyüydü.

Gelesin’den sonra Alayhan’a uğrar dostumuz Harun amacının evinden bir gece kalırdık. Bu yaz köylülere sordum Harun amca öbür dünyaya çoktan göçmüştü. Hemen arkasında alevi yurttaşlarımızın yaşadığı Süleyman Hüyüğü, Delihebil ve Sarıatlı köylerine mutlaka uğrardık. Bu üç köyün insanları son derece sıcak kanlı ve dostça davranırlardı. Kadınlar birbirlerine bağırırlar “bastacı gelmiş gomşu” diye..Tellala gerek kalmaz tüm duyardı zaten.

(Talas Amerikan Hastanesi Doktoru Warren Winkler' in objektifinden.1960 lı yıllar)

Daha sonra dönüş yoluna geçer Pirli, Durhasanlı, Çatin, Ozancık köylerine de uğrardık Sarıkaraman’da akrabalarımız vardı onlara konuk olurduk. Köylerde otel ve konaklama tesisleri olmadığı için zorunlu bir misafir olma durumu söz konusu idi o yıllarda.

Pirli de yaşlı bir kadının yanıma gelip kulağıma eğilerek “babana söyle param yok fakirim şu eteği alıp gideceğim, ihtiyacım var, sen parayı ben aldım dersin “dediğini hiç unutamam.

Abdal köyü olarak bilinen halkı düğünlerde çalgıcılık ve sünnetçilik yaparak geçinen Kümbet Köyü çok ilginç bir köydü. Köye her girişimiz kadınların kavgasına tanıklık ederdik. Kadınlar birbirine çok ağır küfürler eder arada “şu gelen misafir de ..” diye bizi de katarlardı kavgalarına.. Kümbetli zurnacı Gaddiri’nin evine uğrardık genellikle.

O yıllarda ne cep telefonu hatta sabit telefon yoktu köylerde. Fotoğraf makinasını almak da herkesin harcı değildi. Elli yıl geriye dönüp o köyleri, o köylerdeki insanları ve hatıraları anımsamak acı /tatlı bir hüzün bırakıyor insanda.