Siloam Yazıtı: Ecdadın Emaneti, Milletin Onuru

Siloam Yazıtı: Ecdadın Emaneti, Milletin Onuru

Bazı taşlar vardır ki, sadece bir arkeolojik buluntu değildir; hafızadır, hatıradır, ecdadın sesidir. Kudüs’teki Siloam Yazıtı da işte tam olarak böyledir. Onun üzerinde yazılı olanlar sadece eski bir kitabe değil; Osmanlı’nın Kudüs’e sahip çıkışının, tarihimize gösterdiğimiz saygının, medeniyetimizin izzetinin belgesidir.

Katil İsrail’in başındaki Netanyahu, yıllardır sadece kanla, zulümle, yıkımla anılan bir isim değil; aynı zamanda tarihin en alçak hırsızlık girişimlerinin de temsilcisi. Son olarak gündeme getirdiği konu, Kudüs’teki Siloam Yazıtı oldu. Osmanlı’nın izzetini ve milletimizin sahip çıkışını gösteren bu tarihi miras, aslında bugün yaşanan tartışmaların özünü özetliyor.

Bugün, kanlı geçmişiyle anılan Netanyahu, utanmadan bu yazıta göz diktiğini söylüyor. Fakat unuttuğu bir şey var: Bu millet, toprağını da eserini de namusu bilir. Bir taşımıza bile uzanan elleri kırar. Nitekim o dönemde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın net tavrı sayesinde Netanyahu’nun hevesi kursağında kaldı.

Tarihçi Erhan Afyoncu’nun dediği gibi, bu yazıt 1882’de Osmanlı topraklarından İstanbul’a getirildi. O gün Kudüs, Osmanlı şehriydi. Yazıtı İstanbul’a taşımamız, onu korumak içindi. Çünkü ecdadımız biliyordu ki, bu eser Kudüs’te kalsa, Batılı yağmacılar ya da bugünkü gibi işgalci zihniyetler tarafından gasp edilip çalınacaktı.

Bugün hâlâ bu yazıt İstanbul’da duruyorsa, bu Osmanlı’nın ileri görüşlülüğü ve bizim tarihimize olan sadakatimiz sayesindedir. O taş, bir müzenin soğuk vitrininde sergilenen sıradan bir eser değil; ümmetin ortak onurudur.

Netanyahu’nun Siloam Yazıtı’nı istemesi, sadece bir tarihi hırsızlık değildir. Aslında Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı, Filistin’i gasp eden zihniyetin tarihe de el uzatmasıdır. Yani sadece bugünü değil, geçmişimizi de çalmaya kalkışmalarıdır.

Ama bilinsin ki: Kudüs’ün taşına bile sahip çıkan bu millet, ecdadının mirasını sahipsiz bırakmaz. Bizim için tarih, vitrin süsü değil; canımız kadar kıymetlidir.

Siloam Yazıtı bugün bize şunu haykırıyor:

“Ben sadece bir taş değilim. Ben Osmanlı’nın Kudüs’teki iziyim, ümmetin hafızasıyım. Beni koruyan, aslında kendi izzetini korur.”

Ve biz biliyoruz ki, bu yazıt gibi Kudüs de, Filistin de, Mescid-i Aksa da Allah’ın izniyle yeniden özgürlüğüne kavuşacaktır. Çünkü tarih hırsızlığıyla yaşayanlar değil, tarihi onurla koruyanlar kazanır.

Tuncay Dalcı