ŞİRK NEDİR?

ŞİRK NEDİR?

Geçen iki yazımızda, affedilmeyen tek günahın kul hakkı değil, aslında şirk olduğunu izah etmiştik. Allah’ın asla affetmeyeceği ve bu konuda intikam alacağını bildirdiği mesele, Müslümanın en önemli meselesidir. Çünkü “inandım” diyen bir insan, ezelî ve ebedî güç sahibi olan Allah’ın kudretini başka şeylere tahsis etmekle ortaklık kurmuştur. Ve Allah bunu asla kabullenmeyecek, affetmeyecektir.

Müşrik Araplar Peygamber Gelmesine Neden Şaşırdılar?

İslâm dini Hz. Muhammed (s.a.v.) aracılığıyla Mekke’deki Araplara gelince, Mekkeli müşrikler büyük bir şaşkınlık yaşadılar. Çünkü onlara göre Hristiyanlar Hz. Îsâ (a.s.) hakkında teslis inancıyla yoldan çıkmıştı; Yahudilerse saymakla bitmeyecek azgınlıklar içindeydi. Onlara göre peygamber Arapları “düzeltmek” için gelemezdi. Bu nasıl olabilirdi? İçten içe şöyle diyorlardı: “Biz zaten Allah’a yaklaşmak isteyen insanlarız. Hepimiz iyi ve samimiyiz. Bu Kâbe’nin İbrahim (a.s.) tarafından yapıldığını biliyor ve saygı duyuyoruz. Hac zamanında ibadetimizi yapıyoruz. Haccın misafirlerine Allah’ın evi diye hizmet ediyoruz, onları ağırlıyoruz. Kendimizi bu hayırlara adadık. Aracılara hürmet ediyoruz. O hâlde bize neden peygamber geldi?”

“Bize Neden Peygamber Geldi?”

Müşrik Araplar, Allah’ın bazı işlerinde “O’nun izniyle yetkilendirilmiş güçler” olduğunu kabul ediyor ve putlara bu çerçevede inanıyorlardı. Putların kendilerinde bağımsız bir güç olmadığını biliyor, hatta acıkınca helvadan yapılan putlarını yiyebiliyorlardı. Hz. Muhammed’e şöyle diyorlardı: “Sen bunun için mi geldin? Biz nasıl müşrik oluruz? Biz nasıl sapık olabiliriz? Senin babanın adı bile Abdullah, yani Allah’ın kulu!” Araplar kendilerini hakikat üzere gördükleri için, kendilerine bir peygamberin gelmesini hazmedemediler.

İslâm Ne Öğretti?

İslâm, sadece Allah’a teslim olmayı ve gücün yalnızca Allah’a ait olduğunu öğretti. Şartlı bir teslimiyeti asla kabul etmedi. Yani “Şu, şu işler Allah’ın, diğer işler ise O’nun izin verdiği aracılarındır” denilemez. Atıl, etkisiz bir Allah inancı kendiliğinden başka ilahlar doğurur. Nitekim “Allah dünyayı yarattı, dinlendi; işleri Hz. İsa yürütüyor” diyen Hristiyanlar, “Allah izne çekildi, yeryüzündeki ilahlar biziz” diyen Yahudiler, “ filan putun aracılığı ile Allahtan istiyoruz ” diyen cahiliye Arapları... Hepsi Allah’tan güç devşiren aracı ilahlar üretmiştir.

Hâlbuki İslâm, aktif bir Allah inancını anlatır. Allah muattal değildir. “Külle yevmin hüve fi şe’n” (O, her gün iş başındadır.) Her an yaratır, her an duyar, “mucibut Deavat” her davete icabet eder; (nasıl ki çocuğumuzu evlendirirken davetiye basıp eşimiz dostumuzla mutluluğumuzu paylaşıyoruz. Allah da davet edilen her meseleye kendisini çağırmamızı istiyor. Hastalığımıza Allah’ı davet ettik mi? Psikolojik sorunlarımıza Allah’ı davet ettik mi? Ticaretimize Allah’ı davet ettik mi? Emin olun Allah’ın işi nedir desek Allah’ın işi kullar için talepleri dinleyip yaratmaktır. bize şah damarımızdan daha yakındır. Efendimiz (s.a.v.) de şöyle buyurur: “Allah’tan başka güç yoktur.” (La ilâhe illallah.) Yani başka bir gücün olmadığını kabul etmedikçe insan Müslüman olamaz. Hz. Muhammed ile beraber, bütün güçleri ve bütün aracıları kaldıran bir tevhit inancı geldi.

Allah’ın Haricinde Gücü Olduğuna İnanılan Şeyler (Allah’ın izniyle bile denilse) Şirktir

Dikkat ediniz: Hiçbir müşrik, putunu bağımsız bir ilah olarak görmüyordu. Hepsi Allah’a inanıyordu. Ama “Allah’ın izniyle şu put işimi kolaylaştırır, şu beni korur, şu bana rızık verir” diye inanıyorlar. Bugün isimler değişmiş olsa da mantık aynıdır: Muska, hamaylı, cevşen gibi şeylerin kendisini koruduğuna inanmak. “Yanmaz kefen” alıp üç satır yazıyla azaptan kurtulacağını düşünmek. Dükkânın kapısına kuru öküz kafası, nazar boncuğu, keven asmak. Çocuğun boynuna kehribar, iğde dalı, nazar boncuğu takmak. Evde “enerji verdiğine” inanılan tuz kütleleri bulundurmak. Türbede ölüden medet ummak; dara düşünce yardım edeceğine inanmak. Bakır bilezik, mıknatıslı bilezik gibi şeylerin şifa verdiğine inanmak. Burçların, yıldızların insanın kaderini etkilediğine inanmak. Sayılara, fal çeşitlerine, sakız fallarına, kahve fallarına itibar etmek. “Enerjisini kullanıp tabiata salmak. Başka şehirlerden yapılanı bildiğini iddia eden hocalara inanmak. Saymakla bitmez… İnsanları etkisi altına aldığına inanılan birçok “güç” var; insanlar da hâlâ “Biz Allah’a inanıyoruz, samimiyiz” diyerek bunları sürdürüyor. Ama iş sadece Allah’a gelince sıra bir türlü gelmiyor.

Araştırmadan inanılan o kadar çok batıl güç var ki… Fakat bu güçlerin yanlış olduğu söylenince hemen “Ayet var mı? Hadis var mı?” diye soruluyor. Oysa taşın gücüne inanırken, kehribarı çocuğa takarken, cüzdandaki kâğıt parçasının rızkı artıracağına inanırken kimse böyle bir araştırma yapmamıştı. Toplumda şirk öylesine yaygın ki… Tıpkı Mekkeli müşrikler gibi herkes kendisini hakikatte sanıyor; gücü sadece Allah’a nispet edemiyor.

“Sadece Allah” Denince Rahatsız Olan Kalpler

Modern hayatın insanı, Mekkeli müşrikler gibi sanal güçlerinden vazgeçmek istemiyor. “Allah’tan başka ilah yoktur” cümlesini anlamak bile zor geliyor. Hatta işin garibi kendisini hakikat üzerine görüyor. Oysa hak söz bir çivi gibi insanın gönlüne saplanır. Gerçekten anlayan bir müminin zihninde bütün ilahlar rüzgârda savrulan polenler gibi dağılır gider. Çünkü o her gün Fatiha’da şöyle der:

“İyyâke na‘budu ve iyyâke neste‘în.”

“Yalnızca Sana kulluk eder, yalnızca Senden yardım dileriz.”

Yalnızca…

Yalnızca…

Yalnızca…