<font face="Arial"><span style="font-size: 16px;">Cumhuriyetin 80. yılı nedeniyle Ersin Kalkan’ın hazırladığı "Son Kahramanlar" kitabına kapak olduklarında en küçüğü 104, en büyüğü 109 yaşındaydı. <br /> <br /> Gazi Mustafa Kemal’in ordusundan geriye kalan son altı kişi, içerisinden bir taneside Nevşehirliydi... İşte o altı kişi ; Yakup Satar, Veysel Turan, Mahmut Özcan, Ömer Küyük, Hamza Akbulut ve </span></font><strong><font face="Arial"><span style="font-size: 16px;">Nevşehirli </span></font><span style="font-family: Arial; font-size: 16px;">Ömer Ateş</span></strong><font face="Arial"><span style="font-size: 16px;"> artık aramızda değil. Onlar artık o kitapta yaşayacak. </span><br /> <br /> <span style="font-size: 16px;">Şimdi sizlere Türkiye’yi kurtaran neslin son temsilcilerilerinden olan Nevşehirli</span></font><font face="Arial"><span style="font-size: 16px;"> değerli hemşehrimiz merhum Gazi </span></font><span style="font-family: Arial; font-size: 16px;">Ömer Ateş'i vefatından önce ziyaret ederek kaleme alan </span><span style="font-family: Arial; font-size: 16px;">Ersin Kalkan’ın kendisiyle yaptığı o röportajı Nevşehir'de ilk defa www.fibhaber.com farkıyla naklediyoruz.</span><font face="Arial"><br /> <br /> <em><strong><span style="font-size: 18px;">Rüzgar süvari ile Kürt Nizamettin</span></strong></em></font> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;"><br /> </span></span></div> <div><strong><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;">NEVŞEHİRLİ</span></span></strong> <strong><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;">GAZİ ÖMER ATEŞ</span></span></strong></div> <br /> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;"><br /> </span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;">Yaş: 109</span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;"><br /> </span></span></div> <div><font face="Arial"><span style="font-size: 16px;">RÜZGAR SÜVARİ </span></font></div> <div><font face="Arial"><span style="font-size: 16px;"><br /> </span></font></div> <div><font face="Arial"><span style="font-size: 16px;">Gazi Ömer Ateş, Sakarya Meydan Muharebesi’nin "Rüzgar Süvariler"indendi. Kurtuluş Savaşı başlamadan bir yıl önce orduya katıldı. Üç yıl Avanos-Özkonak’ta Mevlüt Özden Vakfı Huzurevi’nde yaşayan Gazi Ömer Ateş 5 Mayıs 2004’te hayatını kaybetti. Altı çocuğu, 46 torunu vardı.<br /> </span></font><em><strong><font face="Arial"><span style="font-size: 16px;"><br /> </span></font><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;">Sakarya Meydan Muharebesi'nde süvariydi</span></span></strong></em></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;"><br /> </span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;"><img src="/images/upload/g0201.jpg" width="300" height="200" vspace="2" hspace="2" border="2" align="right" alt="" />Nevşehir'in Avanos ilçesine bağlı, Özkonak Beldesi'nde bulunan Mevlüt Özden Vakfı Huzurevi'ndeyiz. Hicri 1316 (Miladi 1898) doğumlu Gazi Ömer Ateş, nüfus kağıdının dört yaşındayken çıkarıldığını söylüyor. Bu hesaba göre tam 109 yaşında. Biz görüşemeden hayata veda eden Avanoslu Gazi Hüseyin Zorlu'yu tanıyıp tanımadığını sorduk, ‘‘O daha dünkü çocuk’’ dedi kahkahalar içinde. Belli ki öldüğünden haberi yoktu, biz de söylemedik. </span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;"><br /> </span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;">Huzurevinde üç yıldır kalıyor. Altı çocuğu, 46 torunu, üç de torun torunu var. Eşi, akranları tek tek bu dünyayı terkedince Ürgüp'te yapayalnız kalmış. Görme ve işitme duyularında yavaş yavaş zayıflama başlayınca yalnızlığı derinleşmiş. Bütün gününü ya evde ya da evin küçük bahçesinde geçirir olmuş. Bunun üzerine küçük ama çok bakımlı bir hastanenin bahçesinde kurulmuş bulunan bu huzurevine yerleşmeye karar vermiş. Çocukları bu fikrini pek hoş karşılamamış ama ısrarlarına dayanamayıp isteğini yerine getirmek zorunda kalmışlar.</span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;"><br /> </span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;">Huzurevinin genç müdürü Gülçin Obalı onun etrafında pervane. Canlı ve esprili kişiliğiyle tanınan Gazi Ömer Ateş, tüm personel tarafından çok seviliyor. Çocukları neredeyse her gün ziyaretine geliyor. </span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;"><br /> </span></span></div> <div><strong><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;">BANA RÜZGAR SÜVARİ DERLERDİ</span></span></strong></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;"><br /> </span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;">Zamanında Ürgüp'teki evinin kapısı herkese açıkmış. Cömertliği ve misafirperverliğiyle ünlüymüş. Bizi buyur eder etmez, hemen birini çağırıp, ‘‘Taa İstanbul'lardan çıkıp gelmişler. Bak bakalım ne içerler’’ diyor. Çayları içmeden de anlatmaya başlamıyor.</span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;"><br /> </span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;">Gazi Ömer Ateş Ürgüp'te doğuyor. Orta Anadolu'nun sayılı tüccarlarından biri olan Babası Hacı Abdullah Bey, bölgede çok sevilen bir zat.</span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;"><br /> </span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;">Ömer Ateş, Kurtuluş Savaşı başlamadan bir yıl önce orduya katılıyor. Kapadokya'da yetiştiği için küçüklüğünden beri at sürermiş. Bu yüzden süvari birliğine alınmış. Süvari birliğinde Erzurumlu bir arkadaşı varmış, adı Rüstem. Memleketinde cirit yaptığı için Rüstem de çok iyi ata binermiş. Bir müddet sonra orduya katılan acemi askerleri bu iki arkadaş eğitmeye başlamış. ‘‘At üstünde savaşmayı Rüstem'den öğrendim. Rüstem çok şakacıydı. Komutanları, doktorları taklit ederdi. Ufak tefek bir adamdı ama ata bindiğinde Hazreti Ali gibi olurdu’’ diye yad ediyor arkadaşını. </span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;"><br /> </span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;"><img src="/images/upload/image00112.jpg" width="250" height="351" vspace="2" hspace="2" border="2" align="right" alt="" />Sakarya Meydan Savaşı'na katılmak için cephenin yolunu tutmuş. Bilecik üstünden dağ yollarını izleyerek Sakarya'ya vardıklarını, Geyve Boğazı'nda ormanlık bir alanda mevzilendiklerini hatırlıyor. Mevzilendikleri tarihi günü gününe not düşmüş aklına: 22 Ağustos 1921.</span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;"><br /> </span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;">Bu sırada ordunun büyük bir bölümü 22 gün ve gece devam eden Sakarya Meydan Muharebesi'nin içindeymiş. Mevzilendikleri dağ geçidinden günlerce yaralıların Ankara yakınlarındaki hastanelere taşındığını görmüşler. Bu sırada cephedeki kadınlar dikkatini çekmiş genç askerin: ‘‘Onları görünce önceleri çok şaşırdım. Yaralıları tedavi ediyor, sırtlarında taşıyorlardı. Yaralı askerlerin taşındığı atların terkisinden tutan da kağnı arabalarının önünde giden de onlardı. Yaralıları götürdükleri arabalarla, birkaç gün sonra cephane yüküyle geri dönüyorlardı.’’</span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;"><br /> </span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;">Yaklaşık on gün kadar savaş meydanına inecekleri saati beklemeye koyulmuşlar. Erzurumlu Rüstem de Sakarya'da tam üç kurşun, dört de süngü yarası almış ama hayatta kalmayı başarmış. Ömer, tedavi gördüğü sahra hastanesinde ziyarete gittiğinde Erzurumlu Rüstem ona, ‘‘Düşlerimde şehit olan komutanlarımızı görüyorum. Hani taklitlerini yapıyordum ya işte onları görüyorum durmadan’’ diye göz yaşı döküyormuş. Rüstem iyileşmiş. Terhisten sonra memleketine dönmüş. İki dava arkadaşı uzun yıllar görüşmeye devam etmiş. 20 sene önce Erzurumlu Rüstem ölünceye kadar.</span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;"><br /> </span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;">Gazi Ömer, konuşmamızın bir yerinde gözlerini gözlerime dikerek, ‘‘Evlat’’ dedi, ‘‘Son günlerde sık sık Nizam'ı, Rüstem'i görüyorum rüyalarımda. Üçümüz de tıpkı eski günlerdeki gibi at sırtındayız. Bir geçide kadar ilerliyoruz. Onlar gidiyor ben kalıyorum. Nizam bana dönüp, 'Hadi Rüzgar Süvari, seni bekliyoruz' diyor. Demek ki benim de günüm yaklaşıyor. Yeniden ata binecek ve onların arasına katılacağım, bunu çok iyi biliyorum.’’</span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;"><br /> </span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;">Vedalaşırken ‘‘Başkomutan beni ziyarete gelecekmiş dediler ama nedense gelmedi’’ diyor. Huzurevinin müdiresi Gülçin Hanım kulağıma eğilerek, ‘‘Son günlerde sürekli Başkomutan'ı bekliyor. Keşke bir komutan şöyle üniformalarıyla burayı ziyarete gelse. O kadar mutlu olacak ki anlatamam’’ diye mesajını iletiyor. </span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;"><br /> </span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;">Kürt beyinin oğlu ve sevda mektupları</span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;"><br /> </span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;">Onbaşı Ömer Ateş'in savaş yıllarında okuma yazması yokmuş, mektuplarını yakın arkadaşı Nizamettin Çavuş kaleme alırmış:</span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;"><br /> </span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;">‘‘Nizam, Siverekli Kürt Beyleri'nden birinin oğluydu. Ben söylerdim o yazardı. Nağmeleri döktürürken etrafımızda toplanan askerlerin gözleri dolardı.’’ Çünkü Ömer mektup yazamazmış ama ezberinde yüzlerce şiir ve mani varmış. Çavuş Nizamettin de sevdiği kıza yazacağı mektubun satırlarını Ömer'in ince üslubuyla yıkarmış. Tam hatırında değil ama yüze yakın mektuba şiirsel bir ruh katmış. </span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;"><br /> </span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;">Bir gün Nizamettin Çavuş, mektupları tek tek toplayıp ertesi gün posta birliğine ulaştırmak için çantasına koymuş. Ama sabaha karşı taarruz emri alınca mektuplar çavuşun çantasında kalmış. Muharebenin bir yerinde Yunan askerleri kuşatmış. Attan inip süngü savaşına başlamışlar. Birlikteki tüm askerler ölmüş geriye sadece Nizamettin Çavuş'la Ömer Onbaşı kalmış:</span></span></div> <div><span style="font-size: 16px;"><span style="font-family: Arial;"><br /> </span></span></div> <div><font face="Arial"><span style="font-size: 16px;"><img src="/images/upload/0,,127878,00.jpg" width="200" height="185" vspace="2" hspace="2" border="2" align="right" alt="" />‘‘Kürt Nizamettin'le sırt sırta verip süngü harbine giriştik. Bu sırada destek geldi, bizimkiler Yunanlıları önlerine katıp kovaladıklarında Nizam'la yapışmış gibi sırt sırta durmaya devam ediyorduk. Sonra ben çekildim. Ama sırtımı ondan ayırdığımda Nizam'ın hiç kıpırdamadan ayakta kaldığını fark ettim. Barut dumanlarının ve sislerin arasında öylece duruyordu. Gözleri açık, gülümsüyordu. Ona seslendim ama beni duymadı. Yaklaşıp elimle dokundum. Bir kavak gibi devrildi sırt üstü. O zaman, göğsünden kasıklarına kadar süngü yarası almış ve öylece ayakta ölmüş olduğunu anladım. Mektup çantasını omuzundan aldım. Dua etmeye bile vakit bulamadan, düşmanı kovalayan birliklerimize katıldım. Taarruz bitip de zafer ilan edilene kadar çantayı yanımdan hiç eksik etmedim. Sonra da posta birliğine vererek o son veda mektuplarının yerine ulaşmasını sağladım. Düşmanla çarpışırken sırtımda yüce dağlar gibi duran Nizam'ın, ayakta ölürken gülümseyen yüzünü hiç unutmadım.’’<br /> <br /> Allah Rahmet eylesin...<br /> </span></font><span style="font-family: Arial;"><span style="font-size: 16px;"><strong><br /> İşte Yaşarken sağlıklı olmasını Yoğurt ve Pekmeze başlamış ve o dönem bu haberle gazetelere sayflarına taşınmıştı.</strong></span></span><br /> <br /> <div><strong><font face="Arial"><span style="font-size: 16px;">Onun sırrı yoğurt, pekmez </span></font></strong></div> <br /> <div><font face="Arial"><span style="font-size: 16px;">105 yaşındaki Ömer Ateş'e yakınları 'Asırlık Gazi' adını takmış. Onun yaşam sırrı ise sigaradan uzak durması, pekmez ile yoğurttan vazgeçmemesi... <br /> <br type="_moz" /> </span></font></div> <div><font face="Arial"><span style="font-size: 16px;">Ömer Ateş, Ankaralı Mehmet Dede gibi "Türkiye'nin en yaşlı adamı" unvanına sahip değil, ama o dinç ve dinamik tavırlarıyla bu rekoru gelecekte kıracak gibi görünüyor. Kurtuluş Savaşı'na katılan ve yakınları tarafından "Asırlık Gazi" diye çağrılan 105 yaşındaki Ömer Dede, uzun yaşamının sırrını şöyle açıklıyor: "Her gün pekmez ve yoğurt yerim. Neşeliyimdir, şaka yapmaktan çok hoşlanırım. Kuru üzümü cebimden hiçbir zaman eksik etmem. Sigarayı ağzıma koymadım. Gençler de sigaradan uzak dursun."<br /> <br type="_moz" /> </span></font></div> <div><strong><font face="Arial"><span style="font-size: 16px;">46 TORUN SAHİBİ<br /> <br type="_moz" /> </span></font></strong></div> <div><font face="Arial"><span style="font-size: 16px;">Nevşehir'in Avanos İlçesi'ne bağlı Özkonak beldesinde yaşayan ve 17 yıl önce ikinci eşini kaybeden Ömer Ateş, 4 çocuk babası, 46 torun sahibi. Özkonak'ta bir vakfın tişlettiği huzurevinde kalan Ömer Dede, belirli dönemlerde oğullarını ve torunlarını ziyaret ediyor.</span></font></div> <div><font face="Arial"><span style="font-size: 16px;"><br /> </span></font></div> <div><font face="Arial"><span style="font-size: 16px;">Ateş, "Ben hayatta yaşayabileceğim tüm mutlulukları tattım. En mutlu olduğum olay, Mustafa Kemal Atatürk'ün askeri olmaktı. O günler halen gözlerimin önünde. O günlerin kıymetini bilmemiz gerek. Şimdi huzurevindeyim ve çok rahatım. Her gün günlük gazete ve kitap okuyorum. Tek sorunum ise kulaklarımın iyi duymaması. Buna da şükür" diye konuşuyor.</span></font></div> </div>