TERÖRSÜZ TÜRKİYE
PKK’NIN SONU MU?
1985’te Van Erciş A. İlköğretim Okulunda öğretmenliğe başladım. Van’ın iyi ilçelerinden olmasına rağmen İstanbul’dan giden birisi için zor bir görev yeriydi. Asıl zor olanı ise rehber öğretmenimin; “Ahmet Bey gerek sınıflarda gerek diğer insanlarla konuşmalarınızda Türk-Kürt kelimelerini kullanırken dikkatli ol.” demesiydi. Bu uyarıya ilk önce bir mana veremedim. Tuhafıma da gitmedi değil. Aradan bir müddet geçtikten sonra nedenini anladım…
İlerleyen süreçte belirli aralıklarla terör olayları olmaya başladı. Yerel halktaki dalgalanma dikkatlerden kaçmıyordu. Zaten yerli halktan kiminle görüşsem konu bir şekilde Zeylan Caddesi’nde cereyan eden olaylara geliyor, olay sanki yeni olmuş gibi halkın ağzındaydı…
Orada çok kalmadım. Bir müddet sonra tayinim memleketime çıktı. Artık gün geçmiyordu ki yeni olaylar çıkmasın. O günden bugüne tamı tamına kırk-kırk bir yıl geçti. Geçen bu zaman içerisinde 40-50 bin kişi öldü. Evler, köyler boşaldı. Mahrumiyetler yaşandı. Yetim ve öksüz kalanlar oldu. Ülke, maddi ve manevi çok ciddi kayıplar verdi.
Geldiğimiz noktada, terörün bitmesine yönelik sıcak bir atmosfer oluştu. İnşallah hayırla neticelenir. İş kolay değil. Zira içerden ve dışardan bu süreci sabote etmeye çalışanlar olacaktır.
Halktan ve siyasilerden az bir kesimin muhalefeti olsa da genelde büyük bir konsensüsün olduğu söylenebilir. Bu noktaya nasıl gelindi. İlk önce meclis çatısı altında MHP lideri Devlet Bahçeli’nin DEM milletvekillerinden bazılarıyla tokalaşması, bir müddet sonra da grup toplantısında “Terörist başı gelsin DEM parti grubunda konuşsun. Terör olayının bittiğini ilan etsin.” sözüyle devam etti. Süreç, yediden yetmişe herkesi şaşırttı. Şaşırmanın sebebi, Türkiye’de bunu en son söyleyecek kişinin söylemesiydi.
Yıllardır devam eden terör olayı vatandaşı olduğu kadar teröristleri de bizar etti. Tedirginlik olmakla beraber birçok kesim, Bahçeli’nin söylemine can simidi gibi sarıldı. Diğer taraftan acaba Cumhurbaşkanı bu olaya nasıl bakıyor, ne diyecek diye gözler ona dikildi. Herkes çok iyi biliyordu ki o, sıcak bakmazsa olay kadük kalır. O da yaptığı açıklamalarıyla meselenin halli için elini taşın altına koyacağını, Bahçeli’yi desteklediğini söyledi. Olay, olumlu anlamda apayrı bir noktaya doğru evrilmeye başladı. Parti yetkilileri ardı ardına açıklamalarda bulunuyor, televizyon ekranlarında bu mesele tartışılıyordu. Neredeyse Gazze trajedisi ikinci planda kaldı.
Tartışmalar neticesinde kangren hâline gelene olayın, çözümünde bir veya iki parti değil tüm partilerin yer almalı, hâlledilmesi gereken yer de TBMM olmalı görüşü kabul gördü. İlk icraat olarak AK Parti ve MHP tarafından dillendirilen “Terörsüz Türkiye” kavramı Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” olarak değiştirildi.
Sürecin Meclis’te Meclis Başkanı tarafından yürütmesine karar verildi. Oluşturulan komisyona İYİ Parti hariç parlamentoda grubu olan olmayan bütün partiler üye verdi.
Komisyon aylar süren çalışma esnasında dinlenmesi gereken bütün kesimleri tek tek dinledi. Bu arda DEM Parti tarafından oluşturulan Sırrı Süreyya Önder ile Pervin Buldan, İmralı’daki terörist başıyla yer yer görüşmeler gerçekleştirdiler. Oradan verilen mesaj da son derece olumluydu.
Komisyon dinleme konusunda büyük oranda görevini tamamladı. Son bir görüşme daha vardı, o da terörist başı Abdullah Öcalan. Bir müddet tartışıldıktan sonra komisyonda yapılan oylama sonucunda İmralı’ya gitmeye kararı alındı. Karar gereği her parti üye verecekti. Her zaman yaptıkları gibi CHP yine oyunbozanlık yaptı ve üye vermeyeceğini söyledi. Ufak partilerde cesaretsizlik örneği göstererek onlarda üye vermekten vazgeçtiler.
AK Parti’den Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman ile MHP’den Genel Başkan Yrd. Fethi Şimşek Öcalan’la görüşmek üzere İmralı’ya gittiler. Görüntü verilmedi, görüşmenin içeriğinden bahsedilmedi. Tutanak Komisyon Başkanı’na verildi. Nelerin konuşulduğu açıklanmadı.
Gazze ve Suriye olaylarının gölgesinde kalsa, kaplumbağa yürüyüşünden biraz hızlı ilerlese de süreç kesintisiz ve kararlı bir şekilde ilerliyor.
Marjinal denecek kadar az bir kesimin muhalefetine rağmen başta Doğu ve Güneydoğu olmak üzere bütün ülkede meltem rüzgârları esiyor. Yapılan anketlerde hiçbir zaman olumlu bakanların oranı %55-60’ın altına düşmüyor. Bu oranların zaman zaman %70’lere kadar çıktığı oluyor.
O anketörlerden biri de akademisyen Doç. Dr. Hatem Ete. Ete, 04.12.2025’te Ankara Sosyal Bilimler Vakfı’nda yaptığı anketin sonucunu ve süreç hakkındaki görüşlerini açıkladı. Ete’nin, daha önce Abdullah Yargı’yla “Türkiye’de Dindarlık Algısı” hakkında yaptığı anket sonuçlarını Hamamönü’nde bizzat dinlemiştim. O zaman anketi nasıl objektif yapmaya çalıştıklarını anlatmıştı.
Onu bildiğimden burada da dinlemek istedim. Beyefendi kişiliği her hâlinden belli olan Ete, en hassas konuyu, itham etmeden, yaftalamadan, muhataplarını incitmeden söylenmesi gerekenleri de söylemek suretiyle son derce nazik bir dil kullanarak anlattı.
Henüz konuşmasının başında üç önemli riske dikkat çekti.
a- Suriye’deki PYD/SDG gibi Kürt terör örgütleri meselesi,
b- Alınacak siyasi kararlar ve yapılacak düzenlemeler sonunda toplumun hassasiyetleri,
c- İktidar ile CHP arasındaki gerilimin sürece yansıyıp yansımaması… Çünkü CHP’de bu işe sıcak bakmayanların oranı bazen %40 bazen %60’a kadar çıkabiliyor. CHP Yönetimi’nin bu konuda sıkışabileceğini, süreci baltalayabileceği üzerinde duruldu.
Diğer önemli bir husus da AK Parti ile MHP’nin pozisyonu. Bu iki parti, meselenin toplumsallaşması konusunda ayrı düşünüyorlar. MHP olayın toplumsallaşmasını, sürecin de bir an evvel neticelenmesini isterken, AK Parti bu meselenin toplumsal olmasını istemediği gibi biraz aheste gidilmesinden, zamana yayılmasından yana olduğu ifade edildi.
Meselenin kapsallaşması konusunda ise MHP, süreci fırsat bilerek denge denetim mekanizmalarının güçlenmesini, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin revize edilmesini isterken AK Parti bu işin sadece PKK özelinde hâlledilmesi gerektiğini söyledi.
Kimlik partisi olan MHP ve DEM bu konuda daha net taleplerde bulunurken merkez partileri AK Parti ve CHP, olaya daha temkinli yaklaşıyorlar. Çünkü bu iki partide, oy kaybı endişesi daha fazla. Farklı bir söylemle PKK’nın bitmesinden sonraki olaylara hazır değiller. Kimlik partileri MHP ve DEM, PKK sonrasına hazırlar.
Hatem Ete’nin 45 dk. süren sunumunun özeti kısaca böyleydi. Programın moderatörü AK Parti kurucularından ve uzun süre İç İşleri Bakanlığı yapan Prof. Dr. Beşir Atalay söz alarak AK Parti’nin iktidar olduğundan bu yana, Kürtçe özel dil hariç çok ciddi çalışmalar yaptığını, özellikle 2005’te Diyarbakır’da yapılan manifesto şeklindeki mitinge vurgu yaparak bu konuda çıkardıkları “Sessiz Devrim” kitabına atıfta bulundu.
Ömer Demir, bu gelişmelere ABD’nin nasıl baktığını, diğer taraftan bu konuda en son söylemesi gereken Devlet Bahçeli’nin PKK olayını dillendirmesini nasıl yorumladığını sordu.
Ete, “Amerika her ne kadar İsrail’den dolayı bazı tereddütleri olsa da tezlerinin Türkiye’ninkine çok yakın veya aynı.” olduğunu söyledi.
İkinci soruya ise şöyle cevap verdi. Dile getiren her ne kadar Bahçeli olsa da Bahçeli’nin de bulunduğu Hatay’daki 30 Ağustos etkinliğinde Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konuyu dile getirdiğini, onda sonra Bahçeli’nin süreci ilerlettiğini söyledi. Erdoğan’ın bilgisi dışında bu kadar ciddi bir hususun dillendirilemeyeceğini belirtti.
AK Parti kurucusu, Milletvekili ve eski Bakan Mehdi Eker, yaptığı değerlendirmelerin ardından “Bakanlar Kurulu’na sunumda bulunan dönemin Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ’un ‘Uyguladığımız yöntemlerle dağa çıkışı önleyemiyoruz. Başka bir iş yapmalıyız…’ dediğini ifade etti.” AK Parti olarak bu konuda çok mücadele verdiklerini lakin, PKK başta olmak üzere tüm diğer siyasi partiler bırakın desteklemeyi karşı çıktılarını söyledi.
Daha da önemlisi PKK’nın artık misyonunu tamamladığını söyledi. Tamamlarken de üç önemli konuda başarı sağladıklarını belirtti. Onlar;
1- Dindar ve köylü Kürtlerin sosyolojik değişimini sağladılar,
2- Kürtleri kentleştirdiler,
3- Kürtleri sekülerleştirdiler…
Bölge siyasetçisi olduğu için Mehdi Bey’in analizleri önemliydi. Sözlerini sadece Doğu ve Güneydoğu değil tüm Türkiye’nin bu işe sahip çıktığını, sürecin sağlıklı ilerlediğini, ifade ederek tamamladı.
Televizyon ekranlarında izlediğimiz netameli meseleyi işin içinde olanların ağzından ve akademik bakış açısıyla dillendirilmesi olumlu oldu.
Yukarda belirttiğim gibi nazik bir dil kullanan Hatem Ete Bey olsun diğer katkı sunan, soru soran arkadaşlar olsun kısmi endişeye rağmen genel bir iyimserlikten bahsettiler.
Mayıs ayında, 9-10 ili kapsayan bir gezide bulundum. Daha önceleri çok gidip gelmişliğim oldu. Bölgeyi hiçbir zaman bu kadar can canlı bulmamıştım. Tanıdığım bazı dostlarım ve milletvekili arkadaşımla bu meseleyi konuştum. Yorumlar gayet güzel.
Diyarbakır’da gündüz olduğu gibi gece geç saatlere kadar -hiç mübalağa etmiyorum- çarşı-pazar insan kaynıyordu. Hakeza Siirt’in çarşı pazarı da öyleydi. İnsanları biraz izledikten sonra Hanıma, “Şu insanlara bakar mısınız! Artık bunların tekrar dağa çıkmaları mümkün değil. PKK bitmiştir.” dedim.
Mehdi Eker Bey’in belirttiği gibi, bölge insanı çok ama çok değişti. Eskiden burnunu göstermekten dahi sakınan köylü Kürt kadını, artık çarşı pazarda rahat gezip eğlenebiliyor.
CHP konusuna gelince; Hatem Bey’in taşıdığı endişeyi ben de fazlasıyla taşıyorum. Nedir o endişe? CHP’nin mızıkçılık yapması. Yapabilir mi, yapabilir. İmralı’ya gitmek için üye vermemesi bunun tipik bir göstergesi. Maalesef mevcut CHP yönetimi, yaptıkları hataları gözden geçirip, düzeltecekleri yerde muhataplarını, özellikle de iktidar kanadını cerbezeyle, suçlamayla tabanını konsilde etmeye çalışıyor. Oysa gün geçmiyor ki eski Genel Başkanları, milletvekilleri, belediye meclis üyelerinden biri veya birkaçı, yaptıkları yolsuzlukları, haksızlıkları, ihaleye fesat karıştırma olaylarını anlatmasın… yöneticiler bu meselelerin üstüne gidip hâlletme yerine iktidarı suçluyor. CHP yönetimine güvenmek bu yüzden zor gözüküyor… CHP eski milletvekillerinden Berhan Şimşek’in ifadesiyle şirketin patronu Ekrem İmamoğlu hapiste, CEO’su Özgür Özel dışarda. Oradan aldığı talimatlarla partiyi yönetmeye çalışıyor. Böyle bir CHP Genel Başkanı var.
Varsın CHP iç sorunlarıyla boğuşsun, mahkemelerde sürünsün, bol bol kongre yapsın. Devlet/iktidar, ülkenin menfaati için içerde ve dışarda yapılması gerekenleri yapmaya çalışıyor.
Süreçle ilgili olumlu veya olumsuz gelişmelere rağmen, benim de kanaatim şu oldu: Her ne kadar süreci baltalamaya çalışanlar olsa da Allah’ın izniyle işin sonu hayırla neticelenecek. Bu ülke, bunu fazlasıyla hak ediyor.
Görelim Mevla’m neyler, neylerse güzel eyler.
Ahmet BELADA