VATAN COĞRAFYASININ SONSUZLUĞUNDA

GEZERKEN

Zigana Geçidi sisler puslar içinde…Sis ne demek? Yere inmiş bulut…Gizemli bir ortam. Su zerreleri ıslatıyor yüzümüzü, giyitlerimizi.Arabamızı eyleyip,emmimoğluHüseyin ile çevreye doğru yürüyoruz. Ipıslak bir dünya. Sis yoğun. Arada bir açılıyor, aşağı koyaklar görülüyor, sonra görünüm kapanıyor.

Zigana geçidi

Kasaplarda et satılıyor. İstediğin yerden kestiriyorsun. 2 bin metreden daha yüksek bu geçitte bir kiloluk etten, gözünün önünde kebap yapılıyor. Mısır ekmeğiyle tadına vara vara yiyorsun. Üstüne çay geliyor. Tadına vara vara içiyorsun.

Adana’dan Tarsus’a dönüyoruz. Mayısın 19’u. Bir çiftliğin girişinde çilek satılıyor. İsteyen hemen orada çileğin suyunu içiyor. Bir meyve suyu bu denli tadlı, bu denli iştah açıcı olabilir mi?

Bayburt’ta Çoruh’ ırmağına doğru uzanmış bir pastanede süt içiyoruz. Belli ki Kop Dağlarında otlayan koyunların sütü bu. Acaba o koyunlar Cahit Külebi’nin çeşmesinden su içtikleri için mi, bu denli tadlı sütleri.

Bayburt

Bartın yenice il merkezi olmuştu. Gezerken eski bir ahşap konak dikkatimizi çekti. Işık saçıyordu çevreye. Girdik içeriye. Reçine kokusu en güzel doğal parfüm. Kütüpaneye çevrilmiş varsıl ailenin evi. Gezmelere doyamadık. Müdürün odasında içtiğimiz çayın tadı da bir başka güzeldi. Kitaplara, dergilere göz attık. Bazılarını inceledik. Orada dedik: İnsan Bartın’ı, sadece bu kütüphanede kitap okumak için  ziyaret edebilir.

Siirt…Büryan kebabı…Bitlis ile bir yarışma içindedir bu beldenin aşçıları. Bizimdir, siz sahip çıktınız. En güzelinin biz hazırlıyoruz. Tandıra sarkıtılan etin liymeliyme, yağını damlata damlata pişmesi, nar gibi kızarması…Siirt’e özgü yufka ekmeğiyle yemenin tadına dünyada başka nerede varılabilir ki!

Büryan

Manavgat Çayı kıyısında bir aşevi…Kim arıyor lüks restaurantı? Lokanta bile demeyelim. Sallanan masanın üzerinde gazete kağıdı serili. Önce somunlar geliyor. Nar gibi kızarmış, fırından yeni çıkmış. Alabalık geliyor. Yanında binbir otuyla bir Akdenizli salata…Bir balık yemeği bu denli  doyurucu olabilir mi?

Manavgat suyu

Edirne’de ne yenir. Ciğer kavurma…Aman dikkat! Biberine her ağız dayanamaz. Yakıp kavuruyor ciğer. Onun da ayrı bir tadı var.Üç Irmak Beldesi , serhat şehri güzel Edirne…Akıncıoğlu Niyazi Bey’in pek üstün değerde şiirini mırıldanarak …Yalnız ciğer kavurma mı? Osmanlı’nın XIV. Yüzyıldan beri yapıp şifahanelerde sayrılara dağıttığı badem ezmesini de unutmayalım.

Edirne

Zigana geçidinden Karadeniz’e doğru kapıp koyverdik. Yağış var. Dönemeç dönemeçüstüne…Aman dikkat. Gömgök bir doğa içinde cızırcızır yol alıyoruz. İşte Hamsi Köy…Buradan sütlaç ( sütlü aş ) yemeden geçmek olur mu? Kaymaklı süt, pirinç…Uyum bu denli güzel. Erimiş birbiri içinde. Kasenin üzeri turuncumsu kaymak. Fırından yeni çıkmış,sıcak…Hamsi Köy sütlacının tadı damağımızda…

Avanos’ta lüks turistik restaurant aramağa gerek var mı? Fırınlar ne güne duruyor. Dar bir sokakta fırın. Gir içeri, selam ver, otur.Yumurtalı, peynirli pide… Yanında ister çay iç, ister ayran. Pide sıcak … Elin yanıyor, ağzın yanıyor. Olsun. Acıkmışsın. İştahla ye! Yarasın !

Afyonkarahisar’ı geziyorum. Kale’ye çıkmışım; yorgunum. Bir fırından haşhaşlı ekmek alıyorum. Bir parça koparıp yiyorum. Bu nedir? Tüm yorgunluğum kaçıp gidiyor. O anda diyorum: Sadece haşhaşlı ekmek yemek için bu şehre gelinir.Bir gezgin satıcı tepeleme üzüm yığmış arabasına. Bir salkımı terazinin kefesine koyuyorum. Parasını veriyorum. Parka oturup bir sırada yemeğe başlıyorum. O da ne? İkinci salkım. Satıcının armağanı. Nasıl sardırıyor ekmekle üzüm.  Köylerine gitmek için minibüs bekleyen köylülerle yarenlik. Onlara ikram etmek istiyorum. Gülüyorlar. ‘’Biz her gün yiyoruz haşgiş çöreğini, sana afiyet olsun!’’ diyorlar. Bir delikanlı meslek yüksek okulu öğrencisiymiş.Eğitmen olduğumu söylüyorum. ‘’ Buyurun, bizim köye gidelim, konuğumuz olun‘’, diyor.Gözlerim yaşarıyor…

Kemerhisar Küçük Asya Roma Eyaletiyken Tiyana-Tiyanitis adıyla bir büyük kent idi. Bozkırın ortasındaydı ve kuyu suları tuzluydu. Halk bıkıp usanmıştı. Çevre dağlara yağan karlar suya dönüşüp pınarlardan büngüldeklerle çıkıyordu. Kent yönetimi karar verdi. Bu sular derlenip toparlanacak, sonra akuadük denilen su kemerleri yapılarak Tiyanitis’e ulaştırılacaktı. 1071 sonrası bu diyara gelen Oğuzlu Türk boyları bu kemerlere hayran kaldılar. Hemen de Tiyanitis adını Kemerhisar’a çevirdiler. DTCF’den Sevgili arkadaşım DoçDrTevfik Oral’ın, eşi Melahat Hanım’ın konuğuyuz. Kente su getiren kemerlerin başlangıç yerinde Roma Köşk Havuzu var. Nesi ünlü? Tavuk kızartması. Tevfik ısmarlıyor. Bütünüyle geliyor. Yanında salata, ayran…Acıkmışız bozkır güneşinde. Tadına vara vara , yarenliği koyultarak , yiyoruz. Sağol sevgili dostum, sağol. Bu şöleni unutmayacağız.

Kemerhisar

İnebolu pazarında kadınların egemenliği var. Dağ köylerinden yaz armudu, kiraz, fındık getirmişler. Gezmelere doyamıyoruz. Eşim, oğlum…Yarım kilo fındık tartmasını söylüyorum. Kadın gülümsüyor. ‘’ Üç kişisiniz. Yarım kilo ne ki’ ‘’ diyor, bir avuç daha ekliyor. Fakat yarım kilo fazlasının parasını kabul etmiyor. Israr ediyoruz, gülüyor, almıyor.Köylümüzün tüccarlaşmaması ne güzel, ne içten…

Fındık

Ermenek’ten binbir zorlukla bindiğim pikap beni Mut çarşısında indiriyor. Buradan Konya’ya,sonra da Ürgüp’e gideceğim. Her istediğin zaman taşıt yok. Mersin’den gelip Konya’ya gidecek bir otobüsü bekleyeceğim. Vakit var daha. Mut burası. Gezmek gerek. Gürül gürül sular akıyor parkta. Havuz dolup dolupboşalıyor.‘’Mut ortasında bir çınar / Bu olmazsa Mut yanar ‘’ demişler. Gezerken bakıyorum taze incir satıyorlar. Bahçeden yeni getirilmiş. İncir bu denli ak yaldızlı olur mu? Işıl ışıl.Çatlağından bal sızmış . İç bölgelerdeki pazarlarda alıcıya sunulan inciri, daha hamken koparıp sandıklara yerleştirirler ki, ulaşım sırasında olgunlaşsın, fire vermesin. Burada incirin hası var . Yarım kilo alıyorum. Balı yalnız kovanlarda gömeç gömeç arılar mı yapar. İncir de ballı.Bir tanesi kesiyor insanı. Orada düşünüyorum: Ağustosun ilk haftasında sadece incir yemek için bu Mut’a gelinir.

İncir

Van Gölü güneyinde birçok loca gibi kumsallar. Kızgın Ağustos güneşinde ısınmış kumlar. Bomboş. Çevrede kimse yok. Soyunup giriyorum suya. Sonra güneşleniyorum. Yorgunluğum sızım sızım akıp gidiyor sanki. Sonra toparlanıp yürüyorum. Bir küçük köy. Gölün sularında yıkana yıkana saçları sararmış çocuklar poz veriyorlar. Resimlerini çekiyorum. Hiç haberimiz olmadı. Bir çocuk yakındaki evlerine haber vermiş ki, biraz sonra bir çağrı geldi. Bir odaya buyur edildim. Sedirsiz oda halı, kilim döşeli, tertemiz. Yastıklar çepeçevre. Minderler göz alıyor. Anaç bir hatun geliyor, sanki tanırmış gibi, eşimi sordu. Çocuklarımı sordu. Gün yanığı, bakırlaşmış güzel yüzlü kızlar, gelinler ortaya bir sofra koydular.Bir kalbur üstüne kalaylı bakır sini. Üstüne tereyağlı bazlamalar, yanına bir çaydanlık, tabakta  sapsarı bir gömeç bal. Acıkmışım. Nerden gelip nereye gittiğimi soruyor ev sahibesi hatun.Anlatıyorum. Diyarbakır’ı biliyorlar. Bir oğlu orada inşaatlarda çalışıyormuş. Evde erkek yok. Neredeler? Mersin’den Antalya’ya, Bodrum’a dek rızk peşindeler…Yaşlı hatun ile güzel güzel yarenlik ediyoruz. Yağlı gözlemeyi yiyorum.Çayı içiyorum.Ardarda dolduruyor gelinler bardağımı. Balın tadına bakıyorum. Kendi kovanlarının ürünüymüş .O da güzel. ‘’Çocuklara biraz para vereyim,’’ diyorum. ‘’ Sen yolcusun. Garipsin. Paranı saçma sağa sola,’’ diyor.Kabul etmiyor. Bir ara odada kimse kalmayınca, halı minderin altına banknotlar koyuyorum, sanki suç işlemişim gibi telaşla. Ayağa kalkıyorum.Vedalaşıyorum. Fotograflarını çekmeme izin veriyorlar. Çantam odanın girişindeydi. Alıyorum. Hoşça kalın, hoşça kalın! Sizleri unutmayacağım. Çantam ağırlaşmış. Neden acaba !Köyden uzaklaşıyorum. Tatvan- Kuzgunkıran Geçidi Yoluna doğru çıkarken bakıyorum. Yol azığı koymuşlar. Gözlerim yaşarıyor. Yükseklerden köye bakıyorum. Bir saat kadar konuk olduğum ev maket gibi görünüyor. El sallıyorum. Sizi unutmayacağım, gittiğim yerde fotoğrafları karta bastırıp size göndereceğim. Hoşça kalın!

Metal yorgunu, miyadınıdoldurmuş  bir yolcu uçağının emekliliği nasıl olur? Hava limanının bir köşesine çekilip çürümeye mi bırakılır, yoksa hurdacılara mı satılır? Çankırı’da ileri görüşlü aydınlar bakmışlar bir uçak emeklisi bekler durur. Gidip görüşmüşler yetkililerle, alıp getirmişler parça bölük. Sonra burada birleştirmişler. İçine maslar konulmuş, kitaplıklar doldurulmuş yayınlarla. Çocuklar mutlu, uçak mutlu, bir işe yarıyor olmanın sevincini yaşarken. İnsan bu uçak kütüphaneyi gezerken diyor ki, sadece burayı görmek, kitap, dergi okumak için güzel Çankırı beldesi ziyaret edilebilir.

Uçak kütüphane

27 Aralık 2022.