Kavala, Yunanistan'nın Doğu Makedonya ve Trakya bölgesinde aynı adı taşıyan ilin merkezi olan sahil kentinin adıdır. Osmanlı Devleti döneminde Balkanlar'ın en önemli merkezlerinden biriydi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın doğum yeridir. 

Batı Trakya’nın en önemli kentlerinden Kavala’nın tarihi M.Ö 600’lü yıllara kadar uzanıyor. Kavala, 1387’den 1912 yılına kadar Osmanlı topraklarına ait bir şehirmiş. Mübadeleye kadar müslümanların yoğun olarak yaşadığı Kavala 1923 yılında gerçekleşen mübadele sonrasında Kapadokyalı Rumların kente yerleşmesiyle Müslüman nüfusunu kaybetmiş. Bugün 60 bin kişinin yaşadığı kentte çok fazla Türk nüfusu ve Müslüman etkisi bulunmuyor. Ancak Kavala eski ve yeni kent yapısıyla mutlaka görülmesi gereken bir turistik şehir. Kapadokya’dan gelen Rumlar geldikleri bölge ile kültürel bağlarını tam olarak koparmamışlar. Türkçe konuşan Anadolu’daki yaşamı özlemle ananlar,tekrar tekrar buraları gezip görmek isteyenler var.

Şimdi gelin Kapadokya'nın karşı kıyıdaki kardeş şehri Kavala'ya uzanalım ve Behlül Ablak'ın kaleme aldığı "Kavala'da Bir Nevşehirli..!" o yazısına göz atalım...

Bir zamanlar Yunanistan komşu kapısı olmuştu. Bizde döviz kurları düşüktü. Buna karşılık Yunanistan derin bir ekonomik kriz içindeydi. Antalya'da, Bodrum'da tatil yapmak yerine yarı fiyatına Ege Adalarında tarihin, denizin ve güneşin tadını çıkarmak mümkündü.

Biz de modaya uymuş, bulduğumuz ilk fırsatta soluğu komşuda alır olmuştuk. Ege Adalarının önemli sayılanlarını gezip-tozduktan sonra Yunanistan'ı karadan keşfe koyulmuştuk.

Trakya sınırımıza yakın olan yerleşim yerlerinden birisi de Kavala.Meşhur Mehmet Ali Paşa'nın memleketi.Eski kent merkezi yüksekçe bir tepeye kurulmuş.Bu tepeye su çıkartabilmek için Roma döneminde bir su kemeri yapılmış.Ancak,yapı zamanla yıpranmış,gelişen, kalabalıklaşan şehre yetmez olmuş. Kanuni Sultan Süleyman zamanında eski kemer yıktırılarak yeniden inşa edilmiş.Görülmeye değer;muhteşem bir yapı. İstanbul'daki Bozdoğan Su Kemerlerinde olduğu gibi altından vızır vızır arabalar geçiyor.

Surlarla çevrili eski kent merkezini gezerken at üstünde bir Osmanlının heykeli dikkatimizi çekti.Heykel,belli ki usta bir yontucunun elinden çıkmıştı.Eserde betimlenen kişinin ve sanatçısının kim olduğunu anlamak için Yunan harfleriyle yazılan levhayı çözmeye çalışırken bir ses:

-Merhaba.İsterseniz size yardımcı olayım, dedi.

Yabancı bir ülkede ve ummadığımız bir anda Türkçe sözcükleri duyunca şaşırdık.Üstelik bizim Orta Anadolu aksanıyla konuşuyordu.Sesin sahibi ufak-tefek bir ihtiyardı.Sonradan öğrendiğimize göre yaşı seksenden fazlaymış.Merak ettiğimiz at üstündeki Osmanlı, Kavalalı Mahmet Ali Paşa'ymış. Yakınlarda, bir dönem yaşadığı evi de varmış.İhtiyar orayı da gezdirdi.Civarındaki tarihi eserlerle ilgili bilgiler de verdi.

Kim olduğunu, Türkçe'yi nasıl öğrendiğini sorduk.

Ailesi, mübadelede sırasında Nevşehir'den bu yöreye göç etmiş Ortodoks Hristiyanlardan yani Karamanlı'ymış:

-Anadilim Türkçe'dir. Annem,babam Türkçe'den başka dile bilmezlerdi.Yunancayı tam çözemeden bu dünyadan göçtüler.Biz çocuklar da evde hep Türkçe konuşurduk.Ben, sonradan Almanya'ya gittim.Orada da çalıştığım yerlerle Türkler vardı.O yüzden Türkçe ile hiç bir zaman ilişkim kesilmedi.Emekli oldum,buraya yerleştim.Bu tarihi bölgeyi çok seviyorum.Vakit geçiriyorum.Arada bir, sizin gibi Türkiye'den gelenlere rastlarsam ana dilimde konuşma fırsatını da buluyorum,dedi.

İhtiyarın,Türkçe konuştuğu için gözleri ışıl ışıldı!

(Bugün 21 Şubat:Dünya Ana Dil günü.Bu vesileyse bu anımı aktarmak istedim).

Behlül Ablak