Yorgunluğun Sessiz Çığlığı

Yorgunluğun Sessiz Çığlığı

Son zamanlarda hayatın içinden yükselen ortak bir cümle var: “Çok yoruldum.”
Bu cümleyi hepimiz farklı zamanlarda, farklı tonlarda dile getiriyoruz. Fakat yorulduğumuzu söyleyişimizde bile bir çekingenlik var; sanki bunu itiraf etmek zayıflıkmış gibi… Oysa bugün yorgun olmak, modern dünyanın bize yüklediği görünmez ağırlığın en doğal sonucu.

Bu yorgunluk, yalnızca bedenin tükenişi değil; ruhun inceldiğini haber veren sessiz bir çığlık. İçten içe hissettiğimiz ama tam adını koyamadığımız bir ağırlıktır. Sabah bir türlü uyanamama hâli, gün içinde sebepsiz bir sıkışma, akşam olduğunda kendine bile zaman ayıramayacak kadar dolu bir zihin… Biz buna “koşturmaca” diyoruz, ama aslında kaybettiğimiz şey kendimiz.

Modern yaşam, bizi durmadan üretmeye, hızlanmaya ve güçlü görünmeye çağırıyor. Hız o kadar normalleşti ki, yavaşlayan herkes kendini eksik hissetmeye başladı. Bir fincan kahveyi sessizce içmek bile lüks sayılıyor. Oysa ruhun en çok ihtiyaç duyduğu şey, tam da bu küçük duraklamalar. Tükenmişlik öyle yüksek sesle gelmez; önce dikkat etmediğimiz ufak sinyallerle yaklaşır. Bir şeylere tahammülümüz azalır, duygularımız dalgalanır, motivasyonumuz düşer… Biz yine de “Geçer,” deriz. Ama ruh, duyulmak ister. Sessizliği, en çok bu yüzden büyür.

Toplumsal olarak herkes birbirinin iyi olduğunu varsayıyor. Herkes güçlü görünmeye çalışıyor. Oysa kimse aslında o kadar güçlü değil. Ve kimsenin olmak zorunda da değil.

Belki de tam şu anda ihtiyacımız olan, birbirimizi yeniden görme cesareti. Bir dostun “Gerçekten nasılsın?” diye sorması, bir öğretmenin öğrencisinin gözlerine biraz daha dikkatle bakması, bir ebeveynin çocuğunun sessizliğini ciddiye alması gibi. Ruh sağlığı, büyük adımlarla değil; bu küçük fark edişlerle iyileşir.

Unutmayalım:
Yorgunluktan utanmak yerine, ona kulak vermek gerekir.
Çünkü iyileşme bazen yalnızca kendimize verdiğimiz küçük bir izinle başlar:

“Durabilirim. Soluklanabilirim. Kendimi yeniden duyabilirim.”

Belki de bugünün en büyük iyiliği, zor günlerde bile birbirimizi biraz daha nazikçe görebilmekte saklıdır.