YÖRÜK SIRTINDAN

1973 yaz dinlencesindeyiz.

Milli Eğitim Bakanlığı, bizi Ankara’ya çağırmış.

Bir kursa katılıyoruz.

Film Radyo Televizyonla Eğitim Merkezi’nde…

Meslekdaşlarımızın arasındayız.

İlkokul, ortaokul ,lise öğretmenleri…

Ben, eşim Hatice Hanım…

Daha 1 yaşındaki bebeğimizi Ürgüp’te anneannesine bırakıp gelmişiz Ankara’ya.

Özlüyoruz onu. Fakat, dayanmak gerek.

Kendi isteğimizle katılmışız kursa.

Ülkenin dört bir yanından gelmiş Sosyal Bilgiler, Türkçe,

Coğrafya Öğretmenleriyle birlikteyiz.

Birçok öğretmen ders veriyor bize.

En deneyimli, bize en yakın olarak Eğitibilimci Dr Musa Gökmen’i görüyoruz. Bilgi birikiminden yararlanmamız için elinden geleni yapıyor.

Bir konu veriliyor:Anlayışsızlık

Birileri çıkar, senin adına karar verir. Anlayış noksanlığı… Zor durumda kalırsın.

Örnekler veriliyor.

Süre az. Düşün, belleğini yokla, yazıya dök…Kompozisyon ilkelerine uygun olarak…

Bir hafta sonra, herkes yazdığını getirecek, derslik ortamında tartışılacak.

Yazılar geliyor.

Anlayışsızlık şöyle kötüdür, böyle kötüdür.

 İnsan anlayışsız olmamalı. Nasihat, tavsiye…

Özgün değil yazılanlar…

Eşim Hatice Hanım’ın yazısını merak ediyor Gökmen Öğretmenimiz.

O da okuyor : “Birileri çıkar, bizim adımıza iş yapar, kendi çıkarını düşünür yalnızca, biz zor durumda kalırız. Kendi evini yüksek fiyatla kiraya verir de, sizin evinizde daha ucuza kirada oturur. Ürgüp’te buna “Komşu bağından sepet doldurmak” , denir.”

Gökmen Öğretmenimiz beğeniyor örneği.

Gülümseyerek bana bakıyor sonra. Ben sürdürüyorum bu kez açıklamayı.

Öyle insanlar vardır ki, elleri ceplerine girmez de, başkasının varlığından yararlanarak ödeme yapar; kendisi zarara uğramaz, ama başkasını sıkıntıya sokar. Cömertmiş gibi görünür; oysa değildir; senin paranı başkaları için harcar. Örnek vereyim; Bir dost , içten görünüyor, caanı gönülden sizi yemeğe davet ediyor. Aşevine gidip kebap yiyeceksiniz diyelim. Böyle bir dost yolda rastladığı üç beş kişiyi de çağırır şölene. Kebabı, kadayıfı yedikten sonra o kadar insanı orada bırakır da ortadan yitip gider. Tüm masrafı ödemek de size kalır. Nevşehir’de buna  “Yörük sırtından kurban kesmekdenir.””

Güzeeeel!” diyor Gökmen Öğretmen.

Ellerini iki yana açarak.

 “İki örnek de tam yerine cuk oturdu. Komşu bağından sepet doldurmak…Yörük sırtından kurban kesmek…Bilgece sözler bunlar…Salt çıkarını düşünmek; menfaatini, egosunu her şeyden önde görmek…Halkımızın yaratma gücü bu işte. Türkçemizin tadı…Taa 1050’lerden bu yana ana dilimiz, Anadolu Türkçesi işlene işlene gelmiş, varsıllaşmış. Ve anlıyoruz ki Ürgüp, Nevşehir yöresi Türkçenin en güzel yaşatıldığı bir güzel ocak…Sevgili Güney’lere teşekkür ederiz. Atalarımızın kullandığı sözleri değerlendirmiş oldular. Biz de bilgilendik böylece.”

1974. Göre