3 Mayıs, kimine göre Türkçülük Günü; kimine göre de Türkçülük Bayramıdır. Peki neden 3 Mayıs? Biraz gerilere gitmek gerekir. 3 Mayıs 1944, başta Nihal Atsız’ın yargılandığı Turancılık Davasının’ tarihidir. O tarihten bu yana davaya gönül verenler her 3 Mayısı “Türkçülük Bayramı” kabul ediyor.

 

Esasında, Turancılık/Türkçülük düşüncesinin başlangıcı çok daha eskilere gider. Kapsamlı ve köklü bir Türkçülük fikrinin ortaya çıkışı, Osmanlının son 20-30 yılına rastlar. Bu fikir üzerine, Ağaoğlu Ahmet, Gaspıralı İsmail ve Yusuf Akçura gibi düşünürler zihin yormaya başlamış. Haliyle Yusuf Akçura diğerlerine göre daha etkili olmuştur. Her üçü de Kafkasya Türklerindendir. İlginçtir ki, Türkçülük fikri Osmanlı İstanbul’unda değil; Çarlık Rusyası hakimiyetindeki Kafkasya’da başlamış. Nasıl ki, İslamcılık fikrinin Cemaleddin Afgani ile Mısır’da başlatıldığı gibi. Fakat, ister İslamcılık fikri olsun, ister Türkçülük fikri olsun, hedefe ulaştırıcı devlet olarak Osmanlı’yı gösterirler. Çünkü o dönemde bu işi başarabilecek olsa olsa Osmanlı devleti kalmıştı.

 

Peki Türkçülük fikrini hazırlayan şartlar nelerdi? Aslında dünyadaki köklü fikir akımları incelenecek olursa, genellikle kriz şartlarında ve ümit ışığının belirdiği zamanlar ortaya atılır. Türkçülük fikrinin doğuşu da Osmanlının çırpındığı döneme rastlar. İşte 1904 yılında Yusuf Akçura, “Üç Tarz-ı Siyaset” isimli makalesinde konuyu ele alır. Makalesinde Osmanlıcılık ve İslamcılık siyasetinin yanında kendisinin ortaya koyduğu Türkçülük siyasetini karşılaştırır. Ona göre Osmanlı’nın üç çıkış yolu bulunuyordu:
1 — Bir Osmanlı milleti meydana getirmek,
2 — İslâmcılığa dayanan bir devlet yapısı kurmak,
3 — Millete dayalı bir Türk siyasal ulusçuluğu meydana getirmek.

 

Bunlardan, ilkini kolay elemeye tutar. Osmanlı ulusu oluşturma çabasının denendiğini ve çöktüğüne işaret eder. Geriye kalan, İslamcılık ve Türkçülük siyaseti üzerinde biraz fazla durur. Fakat, uzun kıyaslamadan sonra, İslamcılık siyasetinin imkansızlığına kanaat getirir.  Akçura’ya göre dönemin şartlarında en makul olanı Türkçülük siyasetidir. Ona göre Osmanlı devleti Türkçülük siyasetinde koçbaşı görevi üstlenmeliydi. Önce Osmanlı içinde Türkçülüğü gerçekleştirmeyi, daha sonra da Asya ve Avrupa kıtasına yayılmış Türklerden oluşan büyük bir kurulmasını önerir.

Ancak, Türkçülük siyasetinin zor, engebeli ve uzun bir yol olduğunu da belirtir. Mesela ;

Rusya’nın bir Türk birliğinin karşısına dikilebileceğini,

Müslüman ve Türk olmayanların bu birlikten ayrılmak isteyebileceğini,

Müslüman olup da Türk olmayanların da bu birlikten ayrılmak isteyebileceğini sıralar.

 

Yusuf Akçura’nın  “Üç Tarz-ı Siyaset” eseri Türkçülüğün manifestosu gibidir. Yani Türkçülük siyasetinin başucu kitabı oldu, dense yanlış olmaz. Haliyle, düşünceleri ve eseri sonraki yılları da etkiledi. Mesela, etkisini Ziya Gökalp’in eserlerinde görmek mümkündür. Hatta, Atatürk’ün de önemli ölçüde Akçura’nın düşüncelerinden etkilendiğini söyleyebiliriz. Mesela, Ziya Gökalp eserinde, Atatürk’ün, önce Türkiye içinde birliği sağlamlaştırmak; sonra Azerbaycan ile; daha sonra diğer Türk devletleri ile birlik oluşturmak fikrinden bahseder.

 

Elbette, Akçura’nın düşüncelerine karşı tenkitler sürekli oldu. Fakat sadece Türkiye’de değil, diğer Türk dünyasında da, Türkçülük siyasetinin önemli bir ağırlığı devam ediyor.